Bad Boy Bubby (1993) 1 – Bad Boy Bubby003

Bad Boy Bubby (1993)

23 Ekim 2014

BUBBY İYİ ÇOCUK AMA ÇEVRESİ KÖTÜ!

Sinema tarihi arızalı annelerden ne çekti be arkadaş! Norman Bates’ten Jason Voorhees’e kadar pek çok psikopatın doğumuna vesile olmuş bu arızalı annelerin belki de en ilginci, 35 yaşına kadar kendisine büyük bir özveriyle işkence etmiş olan Bubby’nin kafadan kontak validesi! Dış dünyadan tamamen izole edilmiş dört duvarları arasında, anne ve oğlun kendilerine has yaşantıları ve annenin kendi icadı olan garip ahlak anlayışları ile bezeli, kasvetli bir öykü Bubby’nin ki. Fakat gel gelelim gösterime girdiği dönemde anne ve oğul arasındaki ensest ilişki sebebiyle taş yağmuruna tutulan Bad Boy Bubby, şu an geçmişte değerlendirildiği kadar sert bulunan bir film değil! Biz büyüdük ve dünya kirlendi… Peki ya Bubby?

Bad Boy Bubby dvdcover3Annesi tarafından 35 yıl boyunca bodrum katından bozma bir odada, dışarıda zehirli bir gaz olduğu masalıyla kandırılarak hapsedilen Bubby; tahmin edebileceğiniz gibi kendisine sunulan bu dünyanın sınırlarını aşma isteği göstermemiş, her hamlesi de sert bir biçimde cezalandırılmış bir adam. Güneş görmeyen dört duvarın arasında ömrünün yarısını harcamak zorunda kalan Bub’ın zekası da, muhtemelen bu yoksunluğun etkisiyle hiçbir gelişim gösterememiş.

Derken 35 yıl sonra, sırasıyla, önce hiç görmediği babasının da aniden eve damlar. Sonrasında Bubby’nin fallik takıntıları hortlar. Kendisine zulmetme konusunda, annesinden daha acımasız ve ayarsız olan bu adam, Bubby’nin derinlerde bir yerlerde gizlediği vahşiyi dışarı çıkartır ve genç adam, neredeyse tek solukta hem annesinin hem de babasının icabına bakarak, doğumundan beri saplandığı bu tek göz odada yalnız kalır. Peki şimdi ne yapacaktır? Ömrü boyunca zehirli bir gazla bulanmış, bizim tabirimizle post apokaliptik bir dünyaya adım mı atacaktır yoksa kimsenin yardımı olmaksızın bir şeyler yiyip içmeyi bile başaramadığı bu kasvet kutusunda ölümü mü bekleyecektir?

Bubby tercihini yaşamdan yana kullanır ve bu tercihe yöneldiği andan itibaren de klasik kalıpların çok çok dışında bir “köyden indim şehre” öyküsü başlar. Yönetmen Heer, Bubby aracılığıyla toplumun her kesiminden, kendine has sorunları olan “tipleri” tanıştırır bize. Bu tipler aracılığıyla da din, cinsellik, cinsel kimlik, müzik ve yeme içme kültürüne hatta ve hatta hayvan katliamlarına karşı duyarsızlığa dair çok da beylik olmayan hatta kendi dilinde bütün bu meseleleri fazlasıyla tiye alan bir yolculuğu çıkarır izleyicisini. Tabi Bubby, sebep olduğu facialara, özgür bilince erişememiş bir birey olarak sebep olur olmasına da, onun bu tavrına duyarsız kalan ya da bu anormalliği bile yumuşatacak kadar sapkınlaşan kitlelerin hastalıklı tavırlarına ne demeli?

Bad Boy Bubby001

Bubby’nin yolculuğu temelde uzundur fakat yönetmen Heer bu yolculuktaki durakları bizlere kısa kısa skeçler şeklinde sunar. Peşine polisi takan, gördüğü her kadını farkında olmadan taciz eden hatta rehabilitasyon merkezine bile uğramayı es geçmeyen Bubby, yolculuğunun son durağında, avangard bir rock grubunun elemanlarıyla tanışır. Kısa sürede kendine has şarkı sözleriyle katkı sağladığı bu grubun vokalisti olmayı da ihmal etmez. Bu noktadan sonra da Bubby’nin zaten yeterince ilginç başlayan hikâyesi çok daha ilginç bir hale gelir. Güneş görmeyen bodrum katından spontane bir şekilde kendini sokağa attığı ve polisi de peşine takarak çıktığı yolculuk, aniden frontmani olup da turneden turneye koşturduğu rock grubunun kulisinde kendisini bekleyen ‘groupie’ler eşliğinde devam eder. Gerçek bir mutlu son!

Toplumsal meseleleri hatır hatır kaşımak yerine, stilinin çarpıcılığını konuşturan yönetmen Heer; filmini oldukça dengeli bir biçimde üç parçaya ayırmış. İlk kısımda Bubby’nin iç karartan esaretini, buram buram klostrofobi kokan harika bir görüntü işçiliği ve şapka çıkarılası bir sanat tasarımıyla gözler önüne seren Heer; öykünün ikinci ayağındaysa, esaretten kurtularak aniden insanların arasına karışan Bubby’nin dazlak şaşkınlığıyla baş başa bırakıyor bizleri. Öykünün son ayağındaysa, neredeyse “kendini iyi hisset” kalıplarına uyacak “ilginç bir sevimlilikte” bir finalle meseleyi tatlıya bağlıyor.

Bad Boy Bubby002

Tabi film, yönetmen Heer’in çarpıcı anlatımı, etkileyici görsel işçiliğinin yanı sıra Bubby’e hayat veren Nicholas Hope gibi muhteşem bir koza da sahip! Bubby’nin zikzaklı psikolojisini seyirciye oldukça başarılı bir şekilde yansıtan Hope’un kariyerinin zirve noktası diyebiliriz film için. Daha sonraki yıllarda üçüncü sınıf video filmleree ve televizyon projelerine saplanan Hope, ne yazık ki bu performansına yanaşabilecek bir başka fırsat daha elde edemedi.

Rolf de Heer hiç kuşkusuz sinema tarihinin en nevi şahsına münhasır yönetmenlerinden biri. Belki de bu özelliği sebebiyle hiçbir zaman gerekliği ilgiyi tam olarak görememiş, bir kısım çevreler tarafından bile isteye görmezden gelinmiş olduğunu düşünebilirsiniz. Tabi Heer’e katlanabilme eşiğinin bünyeden bünyeye farklılık gösterdiği gerçeğini elinizin tersiyle bir köşeye iterseniz…

Bad Boy Bubby005

Geçtiğimiz yıllarda, ilginç kısa belgesel komboları ve Charlies Country ile Dr. Plonk gibi filmler sayesinde, eski vuruculuğundan hiçbir şey yitirmediğini cümle aleme kanıtlayan Heer; 1993 tarihli Bad Boy Bubby sayesinde bir kısım eleştirmenin linç girişimine maruz kalmıştı. Dönemin şartları dahilinde, sinema tarihinin en rahatsız edici filmlerinden biri olarak kabul edilen yapım, bu gün karşımıza çıkan avangart denemelerin yanında ilginç bir biçimde gereğinden fazla masum duruyor bile diyebiliriz!

Yine de Bad Boy Bubby’nin sinema tarihinin en rahatsız edici filmleri listesindeki sıralaması en fazla birkaç puan daha aşağı düşmüş diyebiliriz. Son dönemde emsallerine sıklıkla rastladığımız toplumsal, kültürel, cinsel, dinsel ve psikolojik gevelemelerinin neredeyse tamamına Rolf de Heer’in bundan 21 yıl önce –ve tabi bir festival sineması trendi haline gelip ekşimemişken parmak batırmış. Bu açından da döneminin birkaç adım ilerisinde olduğunu ve aradan geçen zaman içerisinde de izleyici üzerindeki etkisinden pek bir şey yitirmediğini de itiraf etmek gerekir.

Fatih Yürür

İlk sinema deneyimi, bir Stephen King uyarlaması olan “Geri Döndüler” olmuştur. Yazmaya başladığı dönem ise aslen lise yıllarıdır. Saçma sapan korku hikayeleri kaleme almaktadır ve asıl amacı bir gün bunları görselleştirebilmektir. Çeşitli platformlarda oyun incelemeleri ve film eleştirileri yazar. Yaratmış olduğu RüyadaM adında bir animasyon ve çizgi hikaye karakteri bulunmaktadır.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

Razorback (1984) 2 – razorback

Razorback (1984)

Razorback her ne kadar kulağa biraz komik gelse de, hatta
Halloween (2007) 3 – Halloween003

Halloween (2007)

Türünün en iyisi değil ama geçen her dakika yönetmeninin bir