İlk Yıllar

Türkiye film işine geç girmiştir. 1950′lere kadar ülkede endüstri sayılabilecek hiçbir şey yoktu. Yerli öncü Muhsin Ertugrul tiyatro kökenli biriydi. Çoğu statik ve sahneyle sınırlı olan filmleri sinematografik olmaktan kesinlikle uzaktı.

1922 yılından 1940′lara kadar Muhsin Ertugrul için bu alandaki tek kişi denilebilir. Savaşın ardından Türk sineması genişlemeye, . yeni fikirler ve yeni temalar oluşmaya başladı. 1952′de işi Hollywood’da öğrenmiş olan yapımcı Turgut Demirağ Dracula’nın Türk uyarlamasını çekmeye karar verdi. Filmin adıysa doğal olarak Drakula İstanbul’da oldu. Çığır açıcı bu yapımın senaryosu Ali Rıza Seyfioğlu’nun Kazıklı Voyvoda adlı romanı temel alınarak yazılmıştı. Ye, yer Bram Stoker’ın Dracula’sının serbest bir uyarlamasına benzeyen filmdeki en büyük değişiklik Mina karakteriydi. Jonathan Harker’ın ağırbaşlı nişanlısı, burada gayet hoş bir dansöze dönüşmüştü. Rolü oynayan tombul, ama çekici Avusturyalı matmazel Annie Ball, İstanbul’da bir gece kulübünde çalışırken keşfedilmişti.

Böylece egzotik göbek danslarının yanı sıra, ikramiye olarak hafiften erotik bir banyo sahnesi fırsatı da elde edilmişti. Bram Stoker’ın romanında sadece üstü kapalı olarak ima edilen bir ayrıntı filmin en ilginç yanıdır’ki Kazıklı Voyvoda adlı tarihi kişilikle Drakula arasında bağlantı kurulur. Bu onbeşinci yüzyılın Romen soylusu, ünvanını en sevdiği idam yöntemiyle kazanmıştı. Bir savaş esnasında 25.000′den fazla erkek, kadın ve çocuğu kazığa geçirtmiştir. Onun can çekişen, çığlık atan ve yavaş yavaş ölen kurbanlarıyla çevrili kanlı bir kazıklar ormanının ortasında, nasıl da keyifle kahvaltı yaptığı anlatılır. Başrolde oynayan Türk beyazperdesinin ustalarından Atıf Kaptanın kel kafalı ve sivri dişli sinsi sürüngen Voyvoda yorumu son derece özgündür. Film tarihçilerinin büyük bölümü, savaş sonrası çekilip dişleriyle kan emen Drakula’yı ilk sergileyen filmin, Christopher Lee’nin oynadığı Hammer’ın Technicolor Dracula’sı olduğunu söyler. Oysa bu konuda ilk olmayı hak edenler Türklerdir. Drakula İstanbul’da, Hammer’ın gişede büyük basan kazanan filminden beş yıl önce gösterime girmiştir.

O günlerde bu film, yerel endüstri için öncü bir girişimdi. Özel efektler konusunda pek bir şey bilinmiyordu ve her şey sette doğaçlama yapılarak gerçekleştirilmek zorundaydı. Bazen şaşırtıcı sonuçlar elde ediliyordu. Sanat yönetmeni Sohban Koloğlu’nun belirttiği gibi: Bütün efektler, en basiti bile, bir sürü sorun yaratıyordu. Örneğin bir mezarlık sahnesinde sise ihtiyacımız vardı. Zemine çökmüş ve arkadan ışıklandırılmış duman bulutu yapmak zorundaydık. Ama bunu sağlayacak donanımdan yoksunduk. Peki bu bulutu nasıl sağladık? Çok basit bir şekilde. Ekipten otuz kırk kişi, her birinin ağzında üçer dörder sigara, görüntüye girmeyecek biçimde yere uzandılar ve çekim boyunca durmaksızın sigara dumanı üflediler!

Drakula istanbul’da gösterime girdiğinde kayda değer bir başarı elde etti, ama bu, Kazıkçı vampirin Türk perdelerinde yemden boy göstermesinden neredeyse yirmi yıl önceydi. Altmışların sonunda, tarihi filmlerin moda olduğu dönemde kel kafalı kötü adam olarak defalarca karşımıza çıkacaktı. Bunların illa, meşhur kılıçlı macera serisi Malkoçoğlu’nun başrolünü Türk süper yıldızı Cüneyt Arkın’ın oynadığı Malkoçoglu Krallara Karşıdır (1967). Popüler bir çizgi roman kahramanı olan Malkoçoğlu onbeşinci yüzyıl Osmanlı sarayının yiğit savaşçılarından biriydi ve sayısız maceralarından birinde Kazıklı Voyvoda ile de karşı karşıya geliyordu.

Voyvoda yine çizgi roman kökenli başka bir serinin ilk bölümü olan Kara Murat’ta daha büyük bir rol oynuyordu. Burada Kazıklı Voyvoda çoğu onbeşinci yüzyıl gerçek Drakula öykülerinden alınmış bir dizi kanlı olaylar zincirinde yer alır. ‘Huzuruna çıkan Sultan’ın elçileri sarıklarını çıkarmayı reddedince Voyvoda onları kafalarına çaktırır. Onu mutlu edeceğini düşünen sevgilisi Voyvoda’ya hamile numarası yapar. Bunun bir aldatmaca olduğunu öğrenen Voyvoda, kadının bağırsaklarını deşer. En sonunda Sultanın yiğit savaşçısı Kara Murat bu zorbanın eylemlerine son vermekle görevlendirilir.

Yetmişlerin başmda yapılan Türk kostümlü macera filmlerinin çoğunda olduğu gibi Kara Murat’ta da karşınıza her an bir kırbaçlama, dövüş veya göbek dansı sahnesi çıkabilir. Filmlere fazladan cinsel çekicilik katmak için dansöz Seher Şeniz gibi üstsüz görünmeye hazırlıklı aktrisler kullanılmıştır. Maceranın ayrıntılı kan dökme sahneleri ve cinsel istismarın bu ‘maço’ birleşimi, söz konusu filmlerin hitap etmek istediği yaş, beğeni ve beklenti grubunun genişliğine de dikkat çekiyordu.

Yönetmenliğini Yavuz Figenli’nin yaptığı Kara Boğa‘da (1974) Voyvoda yine marifetlerini gösterir. Bu filmle sınırları Drakula İstanbul’da tarafından çizilen bölgeye dönüş yapılmıştır. Filmin başlarında bir geriye dönüşle şeytani Voyvoda’nın kambur uşağı tarafından ve bakire kanı kullanılan bir törenle hayata döndürülüşünü izleriz. Daha sonra -yağma, talan ve masum köylüleri yakma, azıcık da şeytana tapma gibi malum zevkleri olan- kara maskeli kötü adamlardan oluşmuş acımasız bir çetenin lideri olan Voyvoda en sonunda cesur bir kahramanın elinde belasını bulur, vampirler için geleneksel olarak uygulanan kalbe kazık çakıp kafasını uçurma yöntemiyle öldürülür. O günden beri Voyvoda ölüdür, en azından Türk sineması için.

Dracula İstanbul’da 1950lerde Türk sinema salonlarında boy gösteren sayısız fantastik filmden yalnızca biriydi. Boğaziçi kıyılarında dolaşan ilk efsanevi karakter Kazıklı Voyvoda değildi: kendisinden önce Tarzan İstanbul’da (1952) ile Tarzan ve hemen ardından Görünmeyen Adam İstanbul’da (1955) ile Görünmeyen Adam buraları ziyaret etmişlerdi. Daha fazla Doğu etkileri taşıyan bir peri masal olan Balıkçı Güzeli‘nde (1953) dev bir örümcek, Üç Baba Torik‘teyse (1953) uçan bir halı vardı. Olayı günümüze daha uygun bir hale getirmek için mini etekli şirin uzaylılann kullandığı UFO’lar geldi: Uçan Daireler İstanbul’da (1955).

Böylece şablon otururken uzun yıllar boyunca fantastik Türk sineması üç ana yol izleyecekti. Önce cinleri, dansözleri ve gösterişli kahramanlarıyla Bin bir Gece Masalları tarzında kostümlü maceralar geldi. ikinci olarak Dracula ve Tarzan gibi başarılı Amerikan filmlerinin çeşitli taklitleri. Son olarak da maskeli süper kahramanların, süper kötülere karşı olduğu filmler. Bazen her üçünün bir araya getirildiği tuhaf ve benzersiz melezler üretiliyordu.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al