Film izlemek tek yönlü kalmadığı ve eserin niteliği ne olursa olsun seyredende duygular, ilhamlar ve düşünceler oluşturabildiği ölçüde değerlenir ve dünyanın en kötü üç boyutlu filmi Robot Monster da en azından bunu başaran bir yapıttır.
Dune: Part Two, çölün ortasına kurulmuş bir lunapark gibi görkemli ve heyecan verici. Her şeyiyle büyük, çok büyük bir film ve başladığı andan itibaren seyirciye bunun havasını atmayı seviyor. Bu konudaki en büyük desteği de -belki özel efektlerinden bile çok- Hans Zimmer’in
Divinity’nin (2023) hem içeriği hem biçimsel tercihleri nedeniyle herkese uygun bir film olmadığını kabul ediyorum, farklı bir görsel-işitsel deneyim sunan kült filmlerden hoşlanmayanlar uzak dursunlar ama bence sinema denilen şey, tam da bu sınır ihlalleridir.
Tür sineması ucuza çıkan ve seyircide karşılık bulan fikirleri kemiğinden sıyırana dek sömürür. Testere (Saw) serisini hatırlayın. İlk film müthiş bir tek mekân gerilimi izletiyordu. Film boyundan (bütçesinden) büyük hasılat yaptı ve hızlıca üretilen bir devam filmleri dalgasına yol açtı. Arınma Gecesi
Sessiz Bir Yer baskıcı bir rejim altında inim inim inleyen insanları anlatıyor; çekirdek aile, modern bir toplumu, ses kavramı da ifade özgürlüğünü eğretiliyor.
Büyük beklentinin yarattığı hayal kırıklığı dağından sesleniyorum; fil-aslan karışımı böğürtüsüyle gişeyi yıkmaya gelen Godzilla maalesef kuru gürültüden ibaret!