Fransız yönetmenler çektikleri bilim kurgu filmlerine hep farklı bir tat katarlar. Alien 4: Ressurection(1997), Fifth Element(1997), Immortel (ad vitam) (2004) gibi filmler özellikle yarattıkları atmosfer bakımından oldukça sıra dışı denemelerdir. Ancak bu büyülü atmosfere odaklanan Fransız bilim kurgu sineması ne yazık ki
Hollywood’un değeri bilinmeyen nadide çocuk yıldızlarından American History X ve Terminator 2’deki kompozisyonlarıyla bende ayrı bir sevgi, saygı kazanmış Edward Furlong‘un başrolünde oynadığı yine pek bilinmeyen ama seyir zevki yüksek bir film ile karşınızdayız. 1994 yapımı Brainscan belki de gerçeklikten kopma, hayalle
Fright Night , dönemine göre gayet başarılı olan özel efekt ve makyaj kullanımı ve kült hale gelen Billy'nin ölüm sahnesi ile bizlere 80'lerden selam etmeye devam etmektedir.
Clownhouse, korku türünde gözden kaçmayacak yapıda bir örnek sergilediği ve palyaço fobisini hakkıyla dile getirdiği için, türün meraklılarının arşivlerinde yer etmesi gereken bir film.
Taze beyin peşinde koşan Zombiler, Kurtulmaya çalışan bir avuç insan, gizli hükümet deneyleri ve deli doktorlar… İstismar sineması meraklılarının aradığı her şey bu filmde! Kuzey Amerika Sinemasının nesli çoktan tükenmiş arızalı yönetmenlerinden Quentin Tarantino ve Meksika’lı yardakcısı Robert Rodriguez’e ait Grindhouse projesi
Sanal dünya, gerçek dünya, iç dünya ortaya karışık: Ben X Hepimiz az ya da çok okul sıralarından geçtik.. Hayatımızın mühim bir bölümünü, kâh kanayan kalp ya da kopya çiziktirmeleriyle süslü bu tahta sıralarda dirsek çürüterek, kâh koridorlarında haylazlık yaparak harcadığımız sınıflarımızda çeşit
Gelmiş geçmiş en komik kült filmlerden biri; This is Spinal Tap. Müzik endüstrisini ve özellikle Heavy metal camiasını tiye alan böyle bir film daha yapılmamıştır.
Bu ara bende mi bir problem var bilemiyorum. Ancak büyük bütçe filmlerinin hiçbiri vermesi gereken zevki bana veremedi henüz. İşte bir örnekle daha karşınızdayım. Öncelikle biraz galadan bahsetmek istiyorum. Yıldız savaşları sitesinin davetlisi olarak gittim galaya. Sitedeki arkadaşlara teşekkürler. Ortam gayet hoştu.
Hızlı yaşa, hiç ölme! Vampir olmayı istermiydiniz? Cevabınız hayırsa “THE LOST BOYS”u bir izleyin… Filmin sonunda iyilerin kazanması hiç önemli değil. Motosikletlerle ortada dolaşan, çılgıncasına eğlenen ve asla yaşlanmayan genç vampirleri gördükten sonra kararınız değişebilir. Çünkü tanıtım cümlesinde iddia edildiği gibi; bu
Gece iki sularında evin telefonu çalıyordu. Eşim “Kim bu saatte arayan?” derken teli uyku sersemliği ile açtım. “Hi Masis!” “Hi Kristofer, hi da Türkiye’de saat kaç biliyor musun?” “Kusura bakma dostum, eline düştüm. Buradakiler Dark Knight‘ın Türkiye gişesinden mutsuz, hani dedim sizin