“Amerika, esrarengiz bir kıta. Keşfinden beri açıklığa kavuşamamış pek çok kadim sırrı var.”
Ezgi Aksoy imzalı Kan Kırmızı raflardaki yerini aldı. “Batı’nın asil uygarlığı; savaşlar, yağmalar, yangınlar, salgınlar atlattıktan sonra, bir karanlık çağdan çıkıp Rönesans’a girmek üzere iken keşfetti Amerika kıtasını. Yorgun düşmüş ve kendini tüketmekte olan geçkin bir delikanlıydı. Ancak gelinini bulmuş ve yeniden yaşama sevinciyle dolmuştu. Çok uzun yıllardan sonra ilk defa bu kadar güzelini görüyordu delikanlı ve ilk önce altına ve gümüşe, engin petrol yataklarına saldırdı. İlk heves dalgası yıkıcı olmuştu! Deyim yerindeyse, Amerika’nın kızlığı, Kolomb’dan sonra gelen yağmacılar tarafından bozulmuştu.
İkinci dalga, delikanlının kıskançlık çağına denk geldi. Maçoydu delikanlı, gelinini sahipleniyordu ve derken gelin hamile kaldı; her yer binalarla, demiryollarıyla, bankalarla doldu. Üçüncü dalga ise, yepyeni bir ekonomik çağ yaratacaktı. Gerdek gecesinden beri göz ardı ettiği “botanik bahçesi”ne dikti bu sefer gözünü. Delikanlının yaşı iyiden iyiye geçiyordu; ama bu misk kokulu, taze bahçe onu tekrar azdırmayı başarmıştı. Gelin ve delikanlı arasında yepyeni bir tutku hikâyesi başlıyordu. Altına hücumun yerini bu çağda, modern ya da kadim bilgiler doğrultusunda hareket eden pek çok herbalistin, “Amerika Bahçesi”ni talanı almıştı. Eski kıtada ve yeni Amerika ülkesinde kimya gelişiyordu ve kıta, bu açıdan bir cennetti.
Yıllar sonra ihtiyar delikanlı, elini tekrar aşağılara, daha da aşağılara attı…”
Kan Kırmızı, Ezgi Aksoy’un 2008-2010 yılları arasında yeniHarman Dergisinde yayınlanan Latin Amerika alt-kültürüyle ilgili araştırmalarından oluşan edebi bir araştırma kitabı.
BİR YER ALTI HARİTASI
O kadar gittik geldik… Birbirine karmaşan kokuları, renk cümbüşü ve patırtısı genzimi, düşlerimi, kulaklarımı hâlâ doldurur. Herhâlde tiryakilik yapıyor insanda o kıta. Ama itiraf edeyim ki Ezgi Aksoy’un Latin Amerika’sının çoğu, herhâlde yaşım gereği, benim orada olduğunu bilip/duyumsayıp da dolaşmaya asla cüret edemeyeceğim cinsten: Argonun, fahişelerin, uyuşturucunun, pornonun, tehlikeli ve çılgın gecelerin Latin Amerika’sı…
Ciudad Mexico’nun, Quito’nun, Rio’nun, Bogota’nın karanlık bastığında başdöndürücü bir hızla tekinsizleşen, polislerin bile hızla boşalttığı sokaklarını anlatmış Ezgi Aksoy.
Daha önünden geçerken alkol ve cigaralık kokusunun buram buram burnumuza dolduğu yeraltındaki barları aktarmış… Dok işçilerini, fahişeleri, torbacıları, kadın tacirlerini, travestileri, sokak serserilerini…
Böylelikle, kıtanın ABD dayatmalı yoksulluğuna dair elle tutulur bir tablo çıkmış ortaya.
Kendinin müthiş bilincinde, özgüvenli, şen ve de öfkeli bir yoksulluk – kendi coğrafyamızda alışkın olduğumuz mütevekkil, kaderine razı, içe dönük yoksulluğundan çok farklı, dışa dönük ve patlayıcı…
Özgüveni, öfkesi patladığında devlet başkanlarını saraylarının tepesinden helikopterle Miami’ye firar ettireceğini bilmesinden kaynaklanıyor.
Ve de sokakları tuttuğunda ortak mutfaklar, kreşler, çamaşırhaneler kurup en yoksulların dahi her hâlükârda ayakta kalmasını sağlayabileceğine olan güveninden…
Bu nedenle pervasız ve şen bir öfkeyle vurgulu, Latin Amerika’nın yoksulluğu. Favelalarında bir pencereden diğerine gerilmiş çamaşırların altında dolaşırken kulaklarınızı çınlatan şamata da bundan kaynaklanıyor.
Ezgi Aksoy’un satırlarını okurken kıtayı bir turist ya da bir gözlemci olarak dolaşmıyorsunuz. Arka sokaklarına, teneke mahallelerine, batakhanelerine girip çıkarken bu şen, özgüvenli ve patlayıcı yoksulluk üzerinize bulaşıyor. Birkaç pesoyu ya da “gringas”ı (ABD doları) esirgediğiniz küçük sokak serserisinin savurduğu sunturlu küfür yüzünüzde şaklıyor. Çöp bidonları arasına serdiği mukavvaların üzerinde uyuyan gebe, siyahî kadın tişörtünüzün ucuna yapışıyor. Otobüs durağında yanınızda duran kendi alemine dalmış çocuğun tiner kokusu burnunuzu dolduruyor. Grafitti sanatçılarıyla söyleşiyor, AVM’lerden kapkaççılığı bir protest hareketi olarak icra eden YOMANGO’larla birlikte sıvışıyorsunuz alarmları çınlayan marketten…
Evet Ezgi Aksoy elinize o yüzyıllar boyu yağmalanmış, damarları kesilmiş, kanı emilmiş, tüketilmiş kıtanın yer altı haritasını tutuşturuyor elinize. Tekinsiz, tehditkâr, ama doğurgan bir yolculuğun haritası…
O haritayı doğru okumayı becerdiğinizde, aynı zamanda Latin Amerika’da kaynayan isyanın doğasına ilişkin sahici bir fikir edinme olanağınız da artıyor…
Sibel Özbudun
kitap bu gün (17 Mayıs) dağıtıldı. idefix ve kitapyurdu gibi sitelerden edinilebilir.