Türk Sinemasının yüz akı yönetmenlerinden Zeki Demirkubuz’un yeni filmi Kıskanmak 6 Kasım 2009’da sinemalarda! Film, fragmanı ve afişi ile görücüye çıktı.
Yerli Film’in yapımcılığında gerçekleşen film, Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde yarıştıktan sonra 6 Kasım 2009’da gösterime girecek..
Nahid Sırrı Örik’in aynı adlı romanından sinemaya uyarlanan ve Zeki Demirkubuz’un senaryosunu da yazdığı “Kıskanmak” yönetmenin ilk dönem filmi.
Oyuncular: Nergis Öztürk, Berrak Tüzünataç, Serhat Tutumluer, Hasibe Eren, Bora Cengiz, Münire Apaydın, Radife Baltaoğlu
Kıskanmak, 1930’larda Zonguldak’ta geçiyor. Film, çirkin olan Seniha’nın güzel yengesi Mükerrem’e karşı hissettiği kıskançlık duygusu üzerine kurulu. Filmde, bir adamın iki kadın arasındaki anlaşmazlık karşısında nasıl kalakaldığı da gözler önüne seriliyor.
Notlar
Zeki Demirkubuz, Nahit Sırrı Örik’in 1946 yılında yazdığı aynı adlı romanından senaryolaştırdığı filmi Kıskanmak’ı NTV’ye anlattı: “Çirkin bir kadının bir gün fırsatını bulunca ne gibi trajedilere yol açabileceğini merak ettim.”2006 yılında Kader adlı filmi ile Altın Portakal’da “En İyi Film” ödülünü kazanan Zeki Demirkubuz’un son filmi Kıskanmak‘ın çekimleri Safranbolu’da devam ediyor. Serhat Tutumluer, Berrak Tüzünataç ve Nergis Öztürk’ün rol aldığı film bir roman uyarlaması… Yazar Nahit Sırrı Örik’in 1946 yılında yazdığı aynı adlı romanından senaryolaştırılan film, 1930’lu yılların Zonguldak’ında geçiyor. Bu Demirkubuz’un ilk dönem filmi.
Demirkubuz filmini, ele aldığı kişilikleri ve filmlerinde neden müzik kullanmadığını NTV’ye anlattı:“Yine insanın doğasıyla ilgilenen bir film hazırlıyorum. Bu anlamda da tema ve mesele olarak diğer filmlerimden farkı yok. En büyük farkı anlattığı dünya, atmosferi ve dönem olması. Dönem filmi olunca diğer filmlerimde olduğu gibi birşey değil… Çok daha fazla talepleri olan bir film. Mesela film için kullandığımız ev sıfırdan yapıldı, İstanbul’dan kamyonlarca eşya getirildi. Tüm kostümler dikildi.
“Çirkinlik kavramından etkilendim.”
Çirkin olmanın nasıl bir şey olduğu üzerine çok kafa patlattım. Çirkin olmaktan güzelliğin nasıl göründüğünü görmeye çalıştım ama çok büyük emek verdim bu konu için. Gündelik hayatta hiç fark etmediğimiz, adam yerine bile koymayacağımız bir insanın sıradan hatta çirkin bir kadının hatta kurumuş bir kadının dünyasında neler olabileceğini hatta bir gün fırsatını bulunca ne gibi trajedilere yol açabileceğini çok merak ettim. Zaten romanı çekmeye karar verince diğer her şeyi unuttum, tamamen buna odaklandım.
Kişilikleri izleyiciye hissettirmek… “Genel olarak sevsinler ya da sevmesinler ilişki kursunlar ya da kuramasınlar… Benim istediğim şey de budur zaten. Bir kişiliği hissetmelerini sağlamak. Bir insanla tanışırsınız. İsterseniz bu insanı çok sevin, isterseniz nefret edin; eğer bu bir kişilik uyandıramamışsa sizde sevginiz ya da nefretiniz birkaç gün sonra geçer. Ama bir kişilikse hangisi olursa olsun, sizde bir şey uyandırır. Bir duygu yaratır sizde. Benim amaçladığım şey zaten böyle bir şey. Yurtdışı ya da yurtiçinde bu fark etmiyor. Sadece böyle bir kişiği hissettiklerini görmek istiyorum ve görüyorum.
“Filmlerimde neden müzik kullanmıyorum?”
Sinemayle müzik kötü bir evlilik… Tuhaf bir evlilik… Hiçbir kriteri olmayan aşağılık bir evlilik derecesinde birbirini kullanan evlilikler vardır. İnsanlar birbirlerini kullanmak için o ililşkinin içinde kendilerini bulurlar. Günümüzde müzikle sinema ilişkisi biraz da buna benzedi. O onun pisliklerini eksikliklerini kapatıyor, diğeri de onun pisliklerini kapatıyor. Bunu böyle görüyorsam, bu konu benim dikkat etmem, hatta dikkat etmemden öte tavır göstermem gereken bir konu. Bir sahneyi yeteri kadar olması gerektiği gibi anlatamazsınız yine aynı şekilde mizansenini sahnenin yazılma amacını anlatamazsanız müzik devreye girer.”
Benim için Nuri Bilge Ceylan’dan da bir yarım adım önde, Türkiye’den çıkan beni en iyi filmileri yapan adam Zeki Demirkubuz.
Sayfa yeni bilgilerle güçlendirildi.
Zeki Demirkubuz sineması daha sert daha çıplak ve hani doğru tarif olur mu bilemem ama daha “Türk”
80’lerin bayık sanat filmlerinden ve onların izinden gidenlerin çektiklerinden ayrıldıkları nokta filmde ki karakterlerin yaşadığı derin ve çok sert bir yabancılaşmaya karşı seyirciye hala bu ülkenin insanları olduğu duygusunu geçirebilmesi… Masumiyet, Kader, İtiraf… Bu insanlar gerçekten de aramızda yaşayabilecek tipler… Özenti bir senaryonun naylon parçaları değiller…
Benim için zirve filmi Kader’dir. Masumiyet’i de çok sevdim ama Kader tam anlamıyla aldı yere vurdu beni!