70’ler: Ucuz Süper Kahramanlar

Atadeniz’in ve onu izleyen sinemacıların en büyük esin kaynağı 1940′ların Amerikan serileriydi. Zorro ve Yalnız Süvari gibi maskeli kahramanlara bir süre sonra Demir Pençe ve Şimşek Hafiye gibi yerel uyarlamalar eşlik ediyordu. Kostümlü kahramanların en ünlüsü olan Süpermen. Süpermen Fantomaya Karşı (1969) ile Türkiye’yi ziyaret etmişti. İki yıl sonraysa Süper Adam (1971) ve Süper Adam Kadınlar Arasında ile geri dönüyordu (1972). Yıllar sonra Christopher Reeve’li filmin elde ettiği başarının ardından başrolünü Tayfun Demir’in oynadığı Türk taklidi Süpermen Dönüyor (1979) gösterime giriyordu. Başrol oyuncularının benzerlerini oynatmanın yanı sıra John Williams’ın orijinal filmdeki müziğinden bile alınlılar yapılmıştı. Filmin yapımcı ve yönetmeni Kunt Tulgar, tek kişilik bir endüstri gibiydi. Yapım ve yönetimden önce işe 1960′larda oyunculukla başlamıştı. Gerilim ve cinayet filmleri çeken şirketi Kunt Film, Tarzan Korkusuz Adam (1974) adlı bir Tarzan ve bir dövüş sanatları filmi bile çekmişti: Ejder’in intikamı. Süpermen Dönüyor filminin şaşırtıcı sefaleti Tulgar’ın akıl sağlığıyla ilgili şüpheler uyandırıyordu. Nasıl bir zihniyet döneminin en pahalı yapımını hiçbir bütçesi olmaksızın uyarlamaya kalkabilirdi ki? Oyuncuların büyük bölümü yarış sonrası ıskartaya çıkarılmış gibi görünen motorların üstüne binip sürekli olarak etrafta dolanıyordu. Bu tür yapımların ucuzluğu, bütün bu alt-türün abartılı bir parodisi olan Yılmaz Atadeniz’in Süper Selami (1979) filmi için büyük fayda sağladı.

http://farm1.static.flickr.com/160/336012401_e9edafaca2.jpg Filmin beceriksiz kahramanını -bilimkurgu temalarıyla süslenmiş yumuşak seks komedisi Astronot Fehmi’nin (1978) de aralarında olduğu- budala abazan rollerinde uzmanlaşmış komedyen Aydemir Akbaş oynuyordu. Süper Selami’deyse, bir mağarada peştemallı bir guru tarafından Süpermen’e dönüştürülüyordu. Bir sahnede uzun paçalı donunu çıkarmayı unuttuğu için süper güçleri kendisine yardımcı olmuyordu! Filmin kısa süresi içinde yer alan sayısız yumuşak cinsellik sahnesi, hatta muhtemel bir sakso başlangıcı göz önüne alındığında, çok daha sert sahnelerin kesilmiş olabileceği düşünülebilir.

Neyse ki süper kahramanlı bütün Türk filmleri baştan savma değildi. Karmaşık ve grotesk Üç Dev Adam (1973) şaşırtıcı bir sadizm sahnesiyle açılır. Genç bir kadın boğazına kadar kuma gömülmüştür. Perdede gösterilmese de kötü adamların kadının yüzünü bir takma motor pervanesiyle doğradığını, çetenin dişi üyelerinden birinin çıplak bacaklarına sıçrayan kanlardan anlarız. Tek boyutlu tiplemeleri, hızlı aksiyon formülü ve tuhaf senaryosu (Meksikalı maskeli güreşçi Santo ve Kaptan Amerika, kötü ruhlu Örümcek Adam’a karşı savaşmak için İstanbul’a gelirler!) ile Üç Dev Adam, pek çok filmden çok daha fazla “filme alınmış çizgi roman”dır.

Üç Dev Adam’daki ilkel sadizme, çizgi roman uyarlaması olmasa bile Türk popüler sinemasında sıkça rastlanır. Parlak çocuk Göksel Arsoy’un yapımcılığını ve başrolünü üstlendiği üç James Bond taklidi film, sinsi bir zulümle doludur. Altın Çocuk’ta (1966) Altan Günbay’ın oynadığı kel kafalı kötü adamla karşılaşır. Siyahlar giyen bu kötü adamın en büyük zevki, çıplak kadınların vucudunda sigara söndürmek, düşmanlarını çivili odalara hapsetmektir.Boynunda ilmik bağlı bir kadın, bir buz tabakasının üstüne çıkmaya zorlanır. Bir ısıtıcı getirerek buzu eritmeye başlayan Günbay, öfke ve şehvet dolu bakışlarla buz eridikçe boynundaki ilmeğin gerilerek kızı boğmasını izler.

Nispeten daha insaflı bir eğlenceyi, yine bir Santo klonuyla karşılaştığımız Yılmayan Şeytan (1972) filminde izleriz. Binici kıyafeti, çift siperlikli şapkası ve lületaşı piposuyla şişman, bodur bir Sherlock Holmes uyarlamasının arkadaşlığını yaptığı kahramanımız, nefis bıyıklanyla doğrudan Sax Rohmer alıntısı olan kötü adam Dr Şeytan ile mücadele ederler. Doktorun en büyük kozu, hantal hantal yürürken renkli ışıklar ve kıvılcımlar saçan, ambalaj kutularından yapıldığı açıkça belli devasa gümüş bir robottur.

IPB Image IPB Image

Yılmayan Şeytanın durumu telif yasalarının uygulanmadığı bir ülkede Türk yapımcıların maruz kaldığı tuzaklara örnek oluşturması açısından ilginçtir. Filmin yapımcı ve yönetmeni Yılmaz Atadeniz’di Kendisinin bilgisi olmadan Yılmayan Adam adıyla bir İtalyan şirketine satılan film, orada L’invicible Bedman (”Görünmez Batman”) oldu. Sonra girişimci İtalyanlar, aynı filmi Ölümsüz Şeytan adıyla ve Amerikan filmi diye tekrar Türklere satmaya karar verdi. Jenerikteki isimlerde İngilizceleştirilmişti. Filmin yönetmeni Robert Gordon’du. Başrollerde Ruth Taylor ve Jack London vardı. Ne yazık ki iş Kunt Tulgar’ı adlandırmaya geldiğinde İtalyanların yaratıcılıkları iflas etti ve ortaya Kunt Brix adı çıktı.Bu talihsiz ifade kuşkusuz filmin Anglo sakson pazarındaki şansını baltalayacaktı.

Türkiye’de ucuz yapımlar üretmenin kolaylığı ve bürokrasinin olmayışı İtalyan filmcilere çok cazip gelmisti. Yapımcı İtalo Martinenghi 19601ar boyunca kendi ülkesinde Üç Süpermen serisinin kazandığı başarının keyfini sürmüştü Paraya sıkıştığındaysa maliyeti düşürmenin ve işin içerisinde kalmanın yollarını aramaya başladı. 1979 yılında Türkiye’nin nüfuzlu yapımcılarından biri olan Türker İnanoğlu ile birlikte Süpermenler’i çekmek üzere İstanbul’a geliyordu. Sonuçta ortaya çıkan şey üzerine zerre kadar yakışmayan süper kahraman kostümüyle Cüneyt Arkın’ın başrolünü oynadığı bir sopalama komedisiydi. Film bir zaman makinesine göz diken bir avuç salak kanundışı adamın öyküsünü anlatır.

Seksenlerin ortalarına doğru bu kez cebinde çok daha az parayla gelen Martinenghi her yerde hazır ve nazır Kunt Tulgar’la bir ekip oluşturdu. Birlikte, akıllara zarar Üç Süpermen Olimpiyatlarda (1984) filmini yaptılar. Ed Wood’un bile görmezden geleceği bu film, Martinenghi’nin oğlu Stefano’yu oyunculuk kariyerine başlatmak için bir zemin oluşturma amacı güdüyordu. Filmin büyük bölümü senkronize olamayan diyaloglar, (çoğunu Martinenghi ve Tulgar’ın uydurduğu) kahkaha attırabilecek özel efektler, birbirini izlemeyen senaryo ayrıntıları, tiplemeler ve mekânların yanı sıra bir sürü gereksiz araklama sahne ve komedi olma yolundaki başarısız girişimlerle doludur. Tam pes etmeye karar verdiğinizde filmi biraz canlandırmak amacıyla yeşil kukuletalı gangsterler, içine zor sığdığı mayosuyla maskeli bir kötü kadın ve başka bir gümüş robot – bir başka saçma film olan Üç Süper Adam ve Çılgın Kız‘dan (1973) aşırılmış sahneler eşliğinde ortaya çıkıverir. Bütün bu garipliklerle birlikte gerçekten de tüm kötü filmlerin olduğu gibi, Üç Süpermen Olimpiyatlarda‘nın da çok daha saygın ürünlerin umut bile edemeyeceği güçlü bir büyüsü vardır.

Bu filmler ciddiye alınması beklenerek yapılmamıştı. Batılı sinemaseverler altmışlardaki Batman’ın televizyon dizisi için neler hissettiyse, Türk izleyicileri de bu filmlerin sahip olduğu sığ mizahın farkındaydı. Süpermen Dönüyor‘da (1979) uzayın derinliklerini ifade edebilmek için kullanılan mavi fona yerleştirilmiş cam Noel ağacı toplarından oluşan galaksinin tarifi imkansız pespayeliğini kimse inkâr etmiyordu. Son derece eğlenceli ve defalarca seyredilebilen bu filmler, mütevazı kaynaklarının onlara emanet ettiğinden çok daha büyük bir izleyici kitlesini hak etmektedir. John Baxter’ın “Science Fiction in the Cinema” adlı kitabında Amerikan dizileri hakkında yazdığı gibi, bu Türk filmlerinin esin kaynağı gayet açıktı: “Sinemaya önem veren herkes için, bu filmlerin kaçınılmaz bir cazibesi vardır.”

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al