Beril Tan: ‘Kolay vazgeçtiğimiz için kimliksizleşme ve aidiyetsizlik başlıyor!’

Beril Tan ile Alis filmi ile tanıştım. Alis bu yıl 32. Adana Altın Koza Film Festivali’nde en iyi ulusal kısa film ödülü kazandı. Alis’in hayatımız üzerinde kurulan tahakkümün bir kadın olarak üzerinden gelmeye çalışan hikayesi sıcacık, biraz da yerinden edilme duygusunun yaşattığı bir tekrarla ilerliyor. İkinci filmini çeken Beril’e sorularımı yönelttim…

Öteki Sinema için söyleşen: Banu Bozdemir

Merhaba Beril, seni tanıyabilir miyiz?

Merhaba, ben Beril Tan. 25 yaşındayım. Aslen İzmirliyim ama üniversiteye kadar hayatım neredeyse hep Antalya’da geçti. Çok sevgi ve şefkat dolu bir ailede büyüdüm. Ortaokuldayken sinema yapma ve hikaye anlatma hayalim doğdu. Bu nedenle üniversite tercihlerinde de sadece 3 tercih yaptım ve tamamı sinema bölümüydü. Nihayetinde Bilgi Üniversitesi Sinema bölümünü bitirdim. Okuduğum süreç pandemiye denk gelmesine rağmen setlerde çalışıp deneyim kazanmaya çalıştım. Bitirme projesi olarak bakanlık destekli ilk kısa filmim Farklı Bir Yas’ı çektim. 20’den fazla yurt içi ve yurt dışında festivalde dolaştı. 5 tane ödül kazandı. Hemen akabinde ise ikinci kısa filmim Alis’i çektim. Şimdi onun festival yolculuğu devam ediyor. Bir yandan uzun metrajıma çalışıyorum.

Sanırım ikinci kısa metrajlı filmin Beril, biraz da yabancılaşma ve yabancılaştırma üzerine, kimlik ve öteki olma hali üzerinden filmler çektiğini düşünüyorum, nedenini sorsam?

Evet, her iki hikayemde de ve şu an üzerine çalıştığım uzun metrajımda da en büyük ortak özelliklerden biri de bu sanırım. Hepimiz hayatımızda yabancıyız bazı şeylere ve bu yabancılıkları bulmak, onlarla karşılaştığımızda verdiğimiz tepkiler, alışma ya da karşı çıkma kararlarımız ve bu doğrultuda aldığımız eylemler bana çok insani ve ilginç geliyor. Bunları keşfetmek ve anlamaya çalışmak, üzerine gidiyor elim hep.

Alis’in konusu nasıl ortaya çıktı, geçmişi ve bugünü Alis’in yaşadıkları, tanıklıkları ve travmaları üzerinden anlatma fikri nasıl oluştu?

Alis karakteri benim alt kat komşum ve yaşadığım apartmanın sahibinden ilham alarak yarattığım bir karakterdi. O da, tıpkı Alis gibi, 70’li yaşlarda yalnız yaşayan ve apartmanını kızı gibi sahiplenen Türkiyeli bir Ermeniydi. Apartmanı eşi ile birlikte yapmışlar. Bunun da yanı sıra, onun için ev kavramı özellikle hassastı çünkü küçükken evini çok trajik bir saldırıda kaybetmiş. Tüm bunların üzerine, İstanbul’un büyük gerçeği olan kentsel dönüşümün apartmanının dibine kadar gelmesiyle büyük bir korku sardı kendisini. Şu an ev hala duruyor ama acaba kentsel dönüşüm apartmana gelse neler olur? Neler yapar? diye sorular sormam ve hayal etmem üzerine alternatif bir evren yarattım.

Günün sonunda sormak gerekirse Alis neden yalnız bırakıldı, onu destekleyen, yanında olan insanlar neden karşı tarafa geçmiş olabilir? Bu direnme kaybıyla mı yoksa ortak bakış açısının kaybolmasıyla mı açıklanabilir?

Aslında kasıtlı bir kötülük yapma halinde değil hiçbiri. Hepsinin kendine göre mantıklı sebepleri var. Mesela Şebnem Sönmez’in canlandırdığı Hayret karakteri emekli bir hemşire. Yıllarını çalışarak harcamış ve şimdi daha iyi şartlara sahip bir evde keyfini sürmek istiyor. Ya da Ceren Taşçı’nın karakteri Mine, o da 3 çocuğu ile birlikte daha çok odalı bir evde oturmak istiyor. Herkes mutlu ve daha rahat olabilme ihtimali olan hayatın peşinde. Alis’in ise elinde kalan tek şey geçmişin bağları. Onlar da yok olursa geriye neyi kalacak ki?

Hafızamı kurcalıyorum da kısa filmde bir Ermeni karakter görmeyeli epey olmuş gibi geldi. (Bu arada benim kısa filmim Bakış’ta da Ermeni kadın karakterim başroldeydi.) Neden Ermeni bir karakter, bunu görmekten mutlu olmuş bir şekilde soruyorum bu arada? (Kürt ve mülteci kimliğine denk düşse de kültürel olarak biraz daha farklı bir yerde duran bir karakter çünkü.)

Aslında direkt Ermeni bir karakterim olsun ya da Türk karakter olmasın demedim asla. Komşumdan ilham alarak yaratmamın büyük payı var. O çok şahsına münhasır biriydi. Onun hem karakteri hem de kendi kimliğini, kültürünü yaşayış biçimi bana çok keyifli ve ilgi çekici geliyordu. Değiştirmek istemedim. İlham aldığım gibi kalmasının önemli olacağını düşündüm karakterde ve hikayede. Bunların yanı sıra, zaten hepimiz hayatta bazı durumlarda azınlığız. Olmamamız mümkün değil. Bir azınlık ya da çoğunluk hikayesinden çok, insanı anlatmak amacım.

Çevremizi saran ve bizi kusan bir umarsızlık içindeyiz ve her şey bu talandan nasibini alıyor. Görgüsüz bir kuşatma hali, sahiller bile bu kuşatmaya teslim edildi. Çoklu bir yok etme halini dinamik bir anlatımla karşımıza getiriyorsun ve bunu tek bir karakterle yapıyorsun? Biraz daha detaylı dinleyebilir miyiz senden?

Bunun temelini artık mutluluğu daha zor elde edebildiğimize bağlıyorum ben. Kapitalizm ve tüketim çılgınlığı yüzünden. Biri, denize mi girmek istiyorsunuz? Gelin, geniş sezlong ve şemsiyelerimin olduğu ateş pahası dev plajıma. Ya da diğeri, barınmak mı istiyorsun? Evini kentsele ver. Sana artı 3 daire vereyim ve yapacağım kutu gibi evlerde yaşa. Herkes çıkar üzerine kuruyor bu alışverişi yani. Kolay vazgeçebiliyoruz her şeyden.. Böylelikle kimliksizleşme olmaya başlıyor ve aidiyet duygularımız yok oluyor.

blank

Deniz Türkali çok iyi oynuyor, onunla yollarınız nasıl kesişti? Ve diğer oyuncularla?

Deniz şahane bir insan ve oyuncu. Alis’i yazar yazmaz, kafamdaki karaktere kim uygun olabilir diye düşündüm. Bir arkadaşımın tavsiyesi ile de Deniz’in tam olarak kafamdaki Alis karakterine uygun olabileceğini gördüm. Gerçekten Deniz’den başkası olamazdı. O da okur okumaz hem senaryoyu hem de karakteri çok sevdi. Hemen sonrasında Ceren Taşçı dahil oldu. Kendisini tanıyordum zaten daha önceden. Onun vesilesiyle Şebnem Sönmez ile tanıştım. Sonra Kaan Sevi, Erkan Akbulut ve Mücahit Koçak’ın dahil olmasıyla yola koyulduk.

Adana Altın Koza’da en iyi kısa film ödülü kazandı filmin, bu konuda düşüncelerini almak isterim. Festivaller konusunda genel anlamda nedir düşüncelerin?

Çok mutlu oldum. Adana Film Festivali gibi köklü bir festivale ilk defa katıldım, hem de filmimle. Şahane bir deneyimdi. Festivaller filminizi seyirciyle buluşturmak, onların görüşlerini dinlemek, kendinizi tanıtmak adına çok iyi alanlar oluyor. Aynı zamanda sektörden birçok insanla tanışma ve network yapma şansını da buluyorsunuz. Bu yüzden benim için hem unutulmaz, hem de faydalı bir deneyim oldu.

Filmin çekim koşullarını biraz detaylı bir anlatımla dinlemek isterim, film çekmek isteyen gençlere yol gösterici olması açısından…

Öncelikle gerçekten gönülden bağlandığınız bir hikaye olsun anlattığınız. Sizin onu sahiplenmenizle ve ona inancınızla geliyor gerisi. Hedeflerinizi yüksek tutun, büyük hayaller kurun. Cesaretli ve atak olun. Elbette ki bazı hayaller kırılacak, düşmeye hazırlıklı olun. Bırakın kırılsınlar, bırakın düşün… Siz yeniden yenilerini inşa edersiniz, kalkınca… Ben böyle bakmaya çalışıyorum. Zor ama çok güzel bir şey bence film yapmak. Sizin gibi gönülden orada olacak, iyi insanları ekibinize dahil edin. Ben yapımcım ve en büyük destekçim olan Yiğit Serdar Canoğlu’yla ilk kısa filmim Farklı Bir Yas ile tanıştım. Ardından Alis’i de beraber inşa ettik. Birlikte hikaye oluştuktan sonra ilk olarak ekibi kurmaya ve maddi destek aramaya başladık. Projemizin en büyük şanslarından biri Deniz Eyüpoğlu Aydın oldu. Onun hem görüntü yönetmenim hem de ortak yapımcımız olmasıyla hayalime bir adım daha yaklaştık. Hikayeyi yaratırken de desteğini esirgemeyen Balahan Gürel yani Federal Yapım’ın, Amy Omar’ın, Istanbul Film Station sayesinde tanıştığımız 19:30 Film ve Roots Post Productions’ın ve son olarak ailelerimizin vermiş olduğu maddi ve manevi destekler ile ekibimizi kurduk. Bu yolculuğumun bir parçası olmuş herkese ayrı ayrı çok müteşekkirim.

Çekim süremiz toplam 3 gün sürdü. İstanbul Büyükçekmece’de çektik. En zor şeylerden biri inşaat aracı bulup getirmek, çevremizdeki her yerin kentsel dönüşümde olmasına rağmen ve bir de sıfırdan bir beach kurmak oldu. Beach için bir sitenin şemsiye ve şezlonglarını tek tek taşıdık sahile. Bunlar dışında her şeyin çok keyifli ilerlediği ve tıpkı Alis gibi, yaza merhaba dediğimiz bir çekim süreci oldu.

Bundan sonraki planlar nedir, kısadan devam mı, yoksa uzun çekme isteği, planları var mı?

Kısa film yapmak, eğer anlatacağınız hikayenin formatı ona uygunsa, şahane bir şey. O yüzden kısa film de yapmak istiyorum ilerleyen süreçte. Fakat öncesinde bir uzun metraj fikrim var. Şu an bunun üzerine çalışıyorum. Çok heyecanlıyım bunun için. Ama sakin ve olabilecek en iyi şekilde ilerlemek istiyorum. O da bir kadın hikayesi olacak. Yine hayatımda tanıyıp ilham aldığım biri. Hatta direk kadınlık kavramını sorgulamak ve sorgulatmak istediğim bir proje olacak. Kısa bir ipucu vermem gerekirse konusu, bir kadının kendine ait kadınlık tanımını ilk kez aramaya başlamasının hikâyesi.

Son olarak neler söylemek istersin?

Benim için Alis, sadece bir karakterin evini değil, kadınların kendi hikâyelerini sahiplenmesinin de bir parçası. Kadın hikâyelerimizin ve kadın hikaye anlatıcılarımızın artması gerektiğine inanıyorum.

Banu Bozdemir

Banu Bozdemir

İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü mezunu... Sinema yazarlığına Klaket dergisiyle adım attı, Milliyet Sanat muhabirliği yaptı. Skytürk TV’de sinema, sanat ve "Sevgilim İstanbul" programlarında yapımcı, sunucu ve yönetmenlik yaptı. TRT için Bakış isimli bir kısa film çekti. Yayınlanmış yirminin üzerinde çocuk kitabı var. Halen cinedergi.com’un editörü, beyazperde.com ve Öteki Sinema yazarı.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!