Doğa Kılcıoğlu: ‘Sanırım Kirpik’i çocukların arasına saklanarak yaptım’

Doğa Kılcıoğlu ile festivallerde yolumuz kesişiyordu, çocuklarla çalıştığını biliyordum, sonra Kirpik’i öğrendim. Bir yas sürecinin sade ve dokunaklı anlatımı, eminim herkese ulaşacak kadar kıymet taşıyor. Kendisine sorularımı yönelttim.

Öteki Sinema için söyleşen: Banu Bozdemir

Merhaba Doğa, biraz seni tanıyabilir miyiz?

Merhaba, ben Doğa Kılcıoğlu, Galatasaray Üniveristesi Sinema TV bölümünden mezunum, Paris Sorbonne III Üniversitesi’nde yüksek lisans yaptım. Üniversite yıllarında çektiğim belgesel filmim Üç Kulaklı, Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde En İyi Belgesel ödülünü aldı. Daha sonra ARTE’yle ortak yapım olan belgeselim Kamerayla İzdivaç’ı çektim. O da birçok festivalde gösterildi ve Prizren Dokufest Belgesel Film Festivali’nde İzleyici Ödülü aldı. Galatasaray Üniversitesi’nde Öğretim Görevlisi olarak ders verdim ve birçok okulda çocuklarla film atölyeleri yaptım.

Çocuklarla çalışmayı çok seviyorum, onlara kendilerini özgürce ifade edebilecekleri bir alan açmak ve birlikte üretmek için 2020 yılında İzmir’de Dolâlâ’yı kurdum. Şu an hem Dolâlâ’da çocuklara sinema ve animasyon dersleri veriyorum hem de Kirpik’in festival sürecini takip ediyorum.

Daha önce de filmler çektin, hatta bir filmine bakarken Betacam, Diji Beta gibi formatlar var, ben de ilk ve tek filmimi öyle çekmiştim. Aslında bu bir yandan da değişimi ve emeği simgeliyor. Senden kısaca değişen çekim teknikleri, çekilen konular ve algı konusunda kısa bir beyin fırtınası alabilir miyiz? Bir yönetmen olan kardeşin Can Kılcıoğlu’ndan da bahsedebiliriz bu arada.

Evet teknolojide müthiş bir ilerleme ve hafifleme söz konusu. Birçok ekipman çok ulaşılabilir, artık telefonla bile harika işler yapılabiliyor. Bu da bence çok zenginleştirdi sinemayı. Ben sadece hız konusundan emin değilim, hiç ön hazırlık yapmadan, içimizde bir fikir demlenmeden üretmek bana iyi gelmiyor. Ama bir yandan da çok ilham verici, çok etkileyici işler ortaya çıkıyor. Eskiden bir kamera almak ciddi bir yatırımdı ve gençler çok zorlanarak, bazen ödünç alarak film yapıyordu. Şimdiyse herkes film çekebilir.

Ben çok şanslıydım, kardeşim Can Kılcıoğlu’yla birlikte film yapıyorduk ve güçlerimizi birleştiriyorduk. Evimizi film setine dönüştürüyorduk. Ben ondan 2 yaş büyük olduğum için eve gelip, 1. sınıftaki Can’a uygulamalı dersleri anlatıyordum. “Can, aks atlaması diye bir şey varmış” diye eve giriyordum. Birlikte çok güzel çalıştık yıllarca. Kocaman ekipmanlarla, İstanbul’un bir köşesinden diğerine çekim yapmaya gidiyorduk. Şimdi olsa daha pratik her şey ama o günlerin keyfi de bambaşkaydı.

blank

Animasyon/canlandırma türüne özellikle ilgi duyuyorum ve desteklenmesi gerektiğini düşünüyorum. Senin bu konuda çocuklarla çalıştığını da biliyorum. Biraz animasyon dünyasını senden dinleyelim mi?

Animasyon dünyası çok büyüleyici bir yer, öyle çok tür ve anlatım şekli var ki. Ben de animasyon izlemeye hep bayıldım. Çocuklarla çalıştığım için, onlar için de kendini ifade etmeleri için çok keyifli bir alan olduğunu gördüm. Oyuna da çok açık. Sanırım Kirpik’i de çocukların arasına saklanarak yaptım.

Ben de çocuklarla çalışıyorum, onlarla kitaplar dünyası üzerinden buluşuyorum. Aslında çocuklar için yazılmış kitapların dünyasını canlandırmaya yakın buluyorum. Çok sevgili annen Hacer Kılcıoğlu da çok değerli bir çocuk kitabı yazarı. Seni animasyon dünyasına yaklaştıran şey ne oldu, nasıl ilerledi bu filme kadar?

Animasyon sinema ve resmin kesişim alanı gibi, ikisi için de kalbim çok atıyor. Babam için bir senaryo yazmıştım. O sırada yoğun bakımdaydı ve ben de tüm o süreçte hayata devam edebilmek için sanata sırtımı yaslıyordum. Bu senaryo soyut bir alanda geçiyordu. Aslında başka bir animatör belki çizer diye düşünüyordum. Sonra senaryomu sevgili Deniz Üçbaşaran’a okuttum. O da minik çizimlerime bakıp “bu senin hikayen, en iyi sen anlatırsın, bence yapabilirsin” dedi ve bana ilk cesareti verdi. Sonrasında Canlandıranlar Yetenek Kampı, Berna Gençalp’le senaryo çalışmaları, online dersler ve çizim dersleriyle ilk animasyon filmim Kirpik ortaya çıktı.

Annem de bana, kitap yazma tutkusu ve azmiyle her zaman ilham verdi. Bizim hayallerimizi gerçekleştirmemiz için hep çok çabaladı. Desteğini hep hissediyorum.

Kirpik çok özel ama bir o kadar da kapsayıcı. Bir kaybın sonrasında ortaya çıkmış bir yas sürecini anlatıyor, fikir nasıl ortaya çıktı? Kirpik’in mutlaka özel bir anlamı vardır… (Kızının da bu sürece katkı sunduğunu düşünüyorum.)

Kirpik babamın ölümüyle ortaya çıktı. İnsanlar ölünce “poff” diye yeryüzünden varlıklarının silinmesi çok öfkelendiriyor beni. Yas konusuyla bağımız kopuk, insanlar bu konuda konuşmak istemiyor. Ölüme yaklaşınca bulaşıcı bir hastalık kapmış gibi öleceğini düşünüyor belki. Ve kayıp yakınları yapayalnız kalıyor. Sevdiklerini kimselere anlatamıyor, kimse soramıyor. Biz bir de pandemideydik babam öldüğünde. Kimseyle doğru düzgün sarılamadan, kendi kendimize yaşadık bu süreci. Ama bence tam tersine paylaşmak gerekiyor. Berna Poljak Köker’le tanıştım bu süreçte. Kendisi yas eşlikçisi. Açtığı online bir kadın çemberinde sekiz kadın şifa olduk birbirimize. Ben de babam üzerine bir film yapmanın hem onu yaşatacağını, böylece yasını onurlandıracağımı ve izleyen yaslı kişilere de yalnız olmadıklarını hissettirmek istedim.

Kızım yası yaşama konusunda da, dedesinin anılarına sahip çıkma konusunda da bana çok ilham ve cesaret verdi. Çok ama çok şanslıyım.

blank

Çok yalın bir dil kullanarak aslında hem seyirciye alan açmışsın gibi duruyor hem de karaktere ve duygularına. Bu özel bir tercih miydi, yoksa biraz da teknik zorunluluk mu? İleride başka tekniklerle birlikte canlandırma serüveni devam edecek mi?

Bu filmde böyle bir teknik kullanmak istedim, ileride tabii ki başka teknikler deneyebilirim. Siyah beyaz ve sade çizgilerle izleyiciye de alan açmak istedim. Ağır bir duygu zaten yas, bunu teknikle daha da zorlaştırmak istemedim. Tabi ki bir yandan eğer tekniği daha karmaşık yapmaya çalışsaydım, bu filmi asla bitiremeyebilirdim. Filmin yapımcılarından Berat İlk, sürekli “teknikte boğulma, hikayene odaklan ve bitir bence” diyordu. Ben de çok sevdiğim bu sade çizgilerle filmi bitirdim.

Göz, bakmak ve görmek, izlenmek, izlendiğini bilmek kavramları da bir göz üzerinden bize sunuluyor. Sanırım göz göze gelmek… O kişiyi sakınmak ama bir yandan da gitmek durumunda kalmak. Hepsi de çok güzel ifade edilmiş duygular. Siz nasıl tarif edersiniz bunu?

Benim için çok şefkatli bir göz bu göz. Gözeten, gören, gözünden sakınan… Babam da öyleydi çünkü. Babamın gözü arkada kalmasın diye bu filmi yapmak istedim. Ama izleyen herkes için farklı bir göz olsun istedim. Herkes kendi kaybını, yasını hatırlasın, bu yüzden babama yazısını sona koydum. İzleyiciyle göz arasına girmek istemedim.

Filmin doğaya yakın bir tarafı da var, yolu doğaya uzanıyor sonrasında. Bu çok kıymetli, zaten isminin Doğa olması da bu sona yakın bir şey! Doğanın var etmesi, dönüştürmesini bize göstermen de kıymetli, yas sürecine yardımcı olan ve insanın doğayla bağını koruyan bir şey… Bu şekilde tasvir ettiğini düşünüyorum?

Ölüm doğanın bir parçası… biz de öyle. İnsanoğlu ölümle karşılaşınca piramidin en tepesinde olmadığı gerçeğiyle karşılaşıyor. Doğa bize çok şey öğretiyor. Dönüşümü, hayatı, ölümü… Adım da Doğa olduğu için doğadan kopmam mümkün değil sanırım.

blank

Seyirci tepkisi nasıl oldu filme, bu bağlamda biraz festivalleri sorayım. Animasyona ilgi ne düzlemde festivaller bazında ve seyirci gözünde?

Kirpik’in festival yolculuğu çok keyifli geçiyor. Birçok ödül aldı, seyirciden de çok duygusal tepkiler alıyorum. Elbette zor bir konu olduğu için bazı seyirciler bağ kurmakta zorlanabiliyor ama özellikle yasın içinden geçmiş kişilere filmin ulaştığını düşünüyorum. Bu film bana çok içten birçok kucaklama getirdi. Bu çok çok kıymetli.

Bundan sonrası için planlar nedir, animasyon devam edecek mi senin dünyanda?

Berna (Gençalp) da muzipçe gülümseyerek sormuştu bana bu soruyu, “evet çok sevdim” dedim “animasyona devam etmek isterim”, büyük kahkaha attı. “Akıllanmadın hala” dedi. Dört yıl kare kare aynı film üzerinde çalışınca… Evet, akıllanmıyorum galiba, bu özgürlük alanını çok sevdim. Oyun oynamaya dönmek gibi. Belgeseli de bırakabileceğimi sanmıyorum. İkisini birleştirmek istiyorum. Bakalım neler olacak.

Son olarak neler söylersin?

Umarım Kirpik izleyenlerin kalbine dokunur. Bu keyifli söyleşi için teşekkür ederim.

Banu Bozdemir

Banu Bozdemir

İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü mezunu... Sinema yazarlığına Klaket dergisiyle adım attı, Milliyet Sanat muhabirliği yaptı. Skytürk TV’de sinema, sanat ve "Sevgilim İstanbul" programlarında yapımcı, sunucu ve yönetmenlik yaptı. TRT için Bakış isimli bir kısa film çekti. Yayınlanmış yirminin üzerinde çocuk kitabı var. Halen cinedergi.com’un editörü, beyazperde.com ve Öteki Sinema yazarı.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Ertuğrul Karslıoğlu: ‘Gençler röportajlardan metin yazma belgeselleri çekiyor’

Ertuğrul Karslıoğlu hocamla nicedir söyleşmek istiyordum, bu zamanlara denk geldi.
blank

Salih Toprak: ‘İçi boş bir duyarlılığa ve vicdana sahibiz’

Salih Toprak ile animasyon ve kurmaca kanadında devam eden kısa