Özer Arslan: ‘Özgünlükle ilgili sorunlarımız var’

Özer Arslan yakından tanıdığımız bir sima, oyunculuk, yazarlık yaptığınızı biliyoruz. İki kısa filmi olduğunu öğrenince kendisine sorularımı yönelttim. İlk filmi Çevir Sesi hareketli bir metinden yola çıkan, psikolojik tahlilleri olan bir film, çiçeği burnunda Verdiğiniz Bilginin Doğruluğu İçin Teşekkür Ederim filmi ise festival yolculuğu çok yeni başlamış bir film, o da yabancılaşma üzerine kurulmuş, absürt bir sorgulama ve gerilim içeriyor.

Öteki Sinema için söyleşen: Banu Bozdemir

Merhaba Özer Bey, öncelikle okuyucularımız için sizi biraz tanıyalım mı?

Selamlar. Ben Haliç Üniversitesi Konservatuvar Tiyatro bölümü 2012 mezunuyum. Okula girdiğim dönemden beri oyunculuk, yazarlık ve yönetmenlik yapıyorum. Uzun yıllardır kendi metinlerimizi yazmak ve sahnelemek üzerine uğraştık. Çeşitli tiyatrolar kurduk bu uğurda. Halen de devam ediyor süreç.

Sizi kısa film çekmeye iten şey ne oldu? Oyunculuk yapıyorsunuz, senaryo çalışmalarınız var, Tiyatro Hal’in kurucusunuz ve bunun yanında kısa film, sizi sürükleyen yolculuğu dinlemek isterim.

blankAslında konservatuvar yıllarından beri kısa film yazıyor ve çekiyorduk. Hikaye anlatıcılığının çoğu alanını deneyimlemek istedim hep. Ancak tiyatro ilk tutkumdu pek vakit bulamadım sinemaya adım atmaya. Ta ki pandemiye kadar. O süreçte tiyatrolar kapandı biliyorsunuz. Ancak dijital platformalar, televizyonlar, film dizi üretmeye devam ettiler. O süreçte kenara not ettiğim hikayeleri yazmaya başladım. Daha çok dizi projeleriydi. Bir yandan da sinema yönetmenliği için kısa denemeler yapmaya başladım. İlk kısa filmim Çevir Sesi’yle de süreç hızlandı.

Çevir Sesi metne dayalı bir film, tiyatro tabiriyle iki perdeden oluşan bir film. Konusu nasıl ortaya çıktı? Çok hareketli bir çekim değil ama metin hareketli. Özellikle mi tercih ettiniz bu yöntemi?

Tiyatrodan geldiğim için evet, senaryolar ilk başlarda metin ağırlıklı oluyor haklısınız. Bir sebebi de ekonomik sebepler. Düşük bütçeli, az mekanlı bir kısa film için seçtim o hikayeyi. Oyuncular da çok güçlüydü. Çok sağlam bir başlangıç oldu benim için. Deniz Celiloğlu ve Murat Garipağaoğlu müthiş oyuncular. İşimi çok kolaylaştırdılar ve senaryoyu çok yukarı taşıdılar.

Bir oyuncu olarak oyuncu seçiminde nelere dikkat ettiniz, ediyorsunuz?

Bu konuda çok şanslıyım açıkçası. Öğrencilik yıllarımdan beri çevremde çok oyuncu oldu. Beraber okuduğum ya da birlikte aynı işte rol aldığım birçok meslektaşım var. Çevremde mutlaka yazdığım hikayeye uygun bir arkadaşım oluyor. Uygun olmayan olursa da yeni dostlarla tanışma fırsatım oluyor. Bu da işin keyifli kısmı. Bence ülkemiz oyunculukta çok başarılı. Çok yetenekli oyuncularımız var dünya standartlarında.

blank

Ülkemizde dizi oyunculuğu çok belirleyici oluyor, tiyatro ve sinema oyunculuğu toplumun geneline vurduğumuzda daha arka planda kalıyor, gerçi tiyatrocuları da görmeye başladık dizilerde vs. Bu değişimle birlikte oyuncu olmanın zorlukları ve avantajlarından bahsetmenizi istesem…

Arz talep arasında büyük bir makas var. Bence en büyük problem bu. Piyasanın (tiyatro, dizi, sinema) ihtiyaç duyduğundan çok daha fazla oyuncu var ülkemizde. O yüzden oyuncuların kendini göstermesi çok zor. Fark edilmek, iş bulabilmek için bazen yıllar geçebiliyor. Bu sürece dirayet göstermek çok zor.

Bu klişe bir soru olacak ama tiyatro mı sinema mı? Oyunculuk kısmı da olur ama daha çok yönetmenlik açısından soruyorum.

Yönetmenlik açısından cevap vereyim önce… Soruya aldığım keyif ve mutluluk ekseninden cevap vermek istiyorum. Ben ikisinde de zamanın nasıl geçtiğini fark etmiyorum. Bir yerde okumuştum, telefonunuzu unuttuğunuz işlerle uğraşın mealinde bir cümleydi. Gerçekten ikisinin sürecinde de zaman duruyor. Aldığım haz paha biçilemez.

Oyunculuk açısından bakınca tiyatronun yerini kolay kolay tutacağını sanmıyorum sinemanın. En önemli sebebi de tiyatronun kesintisiz olması ve elbette seyirciyle burun buruna icra edilmesi. Bana tiyatro her zaman daha kanlı canlı geldi.

Ülkemizin senaryo yazma açısından bir cennet olduğu söylenir, konu üretme hızı ve orijinalliği açısından. Peki bunun sektörel yansımaları neden o denli güçlü değil? Siz senaryo yazarken ne gibi ilham noktaları belirlediniz?

Çok doğru bir değerlendirme bu, katılıyorum. Geleneksel dramada çok iyi durumdayız. Dünyada en fazla dizi ihracatı yapan ülkelerin başındayız. Ancak özgünlükle ilgili sorunlarımız var. Bunun sebebi de yapımcıların risk almaması bence. Tutan konsepti evirip çevirip yeniden çekiyoruz. Ben de açıkçası bu sorunu yaşıyorum piyasada. Yapımcıları ve kanalları ikna etmekte çok zorlanıyorum. Özgün, çarpıcı hikayeler yazmaya çalışıyoruz ancak risk almak istemeyen merciler bizi zorluyor.

blank

Verdiğiniz Bilginin Doğruluğu İçin Teşekkür Ederim yeni filminiz, öncelikle yine bu konuyu neden irdelediğinizi soracağım. Filmde birçok eksen sorgulanıyor, her şey doğruluk mu? Biraz da ilk filminizden de yola çıkarak psikolojik eksenli senaryolar yazdığınızı söyleyebilir miyiz?

Hemen bir düzeltme yapayım… Bu filmin senaryosu Emre Işındağ’a ait. Biz Emre’yle aynı okuldan mezunuz. Kendisi çok yaratıcı bir yazar. 8 bölümlük birbirinden bağımsız bir dizi projesi geliştirdik. Bu hikaye onlardan biriydi. Az önce söylediğim nedenlerden proje kabul ettirmemiz çok zor. Biz de hem bir pilot bölüm çekelim hem de kısa film festivallerini dolaşalım diye düşündük. Konseptimiz “arada kalmak” idi. Sekiz farklı arada kalmış insan hikayesi yazdık. Bu da onlardan biriydi. Psikolojik eksenli senaryolara yoğunlaşmamızın sebebi sanırım etkilendiğimiz diziler ve filmlerden kaynaklanıyor. Örneğin Black Mirror çok etkilendiğimiz işlerden öne çıkanı. Bizim de derinlikli, çarpıcı insan hikayelerimiz olsun istiyoruz. Gayretimiz bu yönde.

İki tane birbirini tanımayan insanın doğruluk kavramını sorgulaması, yargılaması önemli olan sanırım, yoksa birbirini tanıyan iki insanın yapması o kadar absürt durmaz! Bu konuda aynı mı düşünüyoruz? (Meslek ahlakı da sorgulanıyor elbet.)

Evet çok haklısınız katılıyorum size. Şehir hayatı, kapitalizm, ekonomik sıkıntılar bizi çok içimize kapattı ve sıkıştırdı. Birbirimize dokunmakta zorluk çekiyoruz. Kendimize, dünyaya, gerçeğe yabancılaştık. Özellikle iş hayatı çok fazla yalanlar üzerine kurulmaya başladı. Bu da bizi kendimizden uzaklaştırıyor. Dolayısıyla ötekinden de uzaklaştırıyor. Özellikle ülkenin bu ekonomik durumunda da travmatik hale geldi ilişkilerimiz.

Bir de görünen şey kullanılır misali, orada görünen bıçakla ilgili. O kısım kendisini belli ediyor ve tartışmanın boyutu o bıçak mutlaka kullanılacak noktasına getiriyor bizleri, o konuda dozu bilerek mi yükselttiniz?

Evet, bu klişeyi kullandık haklısınız. Bilinçli bir tercih oldu. Provalar sırasında oyuncumuz Neslihan Arslan çok ilişki kurdu bıçakla, biz de gizleme ihtiyacı hissetmedik, aksine gerilimi arttırıyordu.

blank

Film festivali deneyiminiz ne kadar oldu bilmiyorum ama neler söylemek istersiniz, kısa film festivalleri hakkında neler söylemek istersiniz?

Önceleri oyuncu olarak katıldım festivallere. Aynı mesleği sürdürdüğünüz insanlarla bir festival çatısı altında buluşmak çok verimli ve keyifli. Hem oyuncu olarak hem yönetmen olarak çok şey öğreniyorsunuz festivallerde. Kurduğunuz dostluklar da cabası. Festivallerde tanıştığımız insanlarla hala görüşüyoruz ve hatta bazılarıyla birlikte üretimlerde bulunuyoruz. Kısa filmler eskiden uzun metraja geçiş olarak görülürdü. Şimdi süreç değişti bence. Uzun metraj festivallerine göre ruhu daha diri diye düşüyorum. Daha heyecanlı insanlar, daha samimi.

Kısa filmleri takip ediyor musunuz, nasıl buluyorsunuz çekilen filmleri?

Takip etmekle kalmıyorum oynuyorum da. Fırsat buldukça gelen senaryoları değerlendirip destek olmaya çalışıyorum. 20’yi aşmıştır sanırım oynadığım kısa film. Kısa filmler sayesinde müthiş yönetmenlerle, görüntü yönetmenleriyle, yazarlar, oyuncularla tanıştım. Vaktim gücüm elverdiğince de devam edeceğim destek olmaya.

Şu an üzerinde çalıştığınız başka neler var?

İKSV Tiyatro Festivali’nde bir oyunda oynayacağım, onun provaları var. Görkem Şarkan yönetiyor, Ferdi Çetin yazdı. Kasım ayında prömiyer yapacağız. Bekleriz. Haricinde ilk uzun metrajım için de senaryo çalışmaları başladı. Bir yandan da Nejat İşler ile beraber dijital platformlara proje üretiyoruz. Umarım yakında sonuç alırız.

Son olarak neler söylemek istersiniz?

Bunu her röportajımda söylüyorum, yineleyeyim. Sanat üretmek kadar; sanat takipçisi, sanat araştırmacısı, sanat yazarları da çok kıymetli. Çevremizi dünyayı daha yaşanılır kılmak için çok önemli bir iş yapıyorsunuz. Teşekkür etmek istiyorum bu yüzden size. Kolaylıklar.

blank

Banu Bozdemir

İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü mezunu... Sinema yazarlığına Klaket dergisiyle adım attı, Milliyet Sanat muhabirliği yaptı. Skytürk TV’de sinema, sanat ve "Sevgilim İstanbul" programlarında yapımcı, sunucu ve yönetmenlik yaptı. TRT için Bakış isimli bir kısa film çekti. Yayınlanmış yirminin üzerinde çocuk kitabı var. Halen cinedergi.com’un editörü, beyazperde.com ve Öteki Sinema yazarı.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Abdullah Çeper: ‘İnsanın yazıp çizdiği, hayal ettiği şeylerin tümü anıları ve anadiliyle beslenir’

Abdullah Çeper ile Kaç Gün Sürecek filmiyle ilgili tanıştık. Umut
blank

Serpil Altın: ‘Kısa film benim için bir tutku’

Kısa film yönetmeni, uzun metraj film yapımcısı Serpil Altın ile