Sinemamızda orijinal bir fikir veya sıradışı bir hikaye yakalayıp da bunun altını dolduramayan bir sürü film var. Bu filmleri toplu halde tek bir yazıda anlatmak veya ayrı ayrı yazmak konusunda kararsız kaldığım oluyor. Bu yazımın konusu Tunç Başaran’ın yönettiği ve senaryosunu Kandemir Konduk’un yazdığı Abuzer Kadayıf (2000). Çürümüş sistemlerin içinde yaşayan insanların değişip nasıl başka birine dönüştüğünü anlatan filmler sinemamızda 70’li ve 80’li yıllarda çekildi. Namuslu ve Banker Bilo bu konuda şahika olsa da bunlara Abuzer Kadayıf’ı dikkat çekici bir örnek olarak eklemekte bir beis görmüyorum.

Sevgilisi yıllar önce tinerci sokak çocuklarının saldırısında öldürülen Sosyoloji Profesörü Ersin Balkan (Metin Akpınar), intikam almak yerine faydalı bir amaca yönelip sokak çocuklarının rehabilitasyonu ve topluma kazandırılmasını sağlayacak bir merkez açma hayalinin peşine düşüyor. Bu hayalin gerçekleşmesini sağlayacak parayı kazanmak için Arabeskçi Abuzer Kadayıf kimliğine bürünerek bir efsaneye dönüşüyor. Ersin Balkan, gizli ikinci karakterini hayatına sığdırmakta epey zorlanıyor ve zaman zaman sevgilisi Ece’yi (Sibel Turnagöl) ihmal etmek zorunda kalıyor. Lakin Abuzer Kadayıf, ana karakter olan Ersin Balkan’ı oyunun dışında bırakmayı başarıyor.

Ersin Balkan ve Abuzer Kadayıf karakterlerini irdelemeye başlamadan önce bu filme biraz da olsa ilham verdiğini düşündüğüm bir tiyatro oyunundan bahsetmek istiyorum. Haldun Taner ilk tiyatro oyunu olan Günün Adamı’nı 1952 yılında yazıyor. Ülkede 40’lı yılların ikinci yarısından itibaren esmeye başlayan serbest piyasa rüzgarının getirdiği yozlaşmayı anlatan oyun Demokrat Parti döneminde sakıncalı bulunarak Devlet Tiyatroları’nın repertuvarından çıkarılıyor ve yasaklanıyor. Taner kitabın önsözünde yasak kararını şöyle eleştiriyor: “Bu piyesi bir bakıma bir tenis topuna benzetmek kabildir. Bıraksalar öbür toplar kadar, hatta belki onlardan az sıçrayacak bir tenis topu. Ne var ki, bunu hızla yere çarptıklarından fazla ses çıkardı, tavana kadar sıçradı.”(1)

Günün Adamı aşağı yukarı 1950 seçimlerinin öncesini andıran bir atmosferde geçiyor. Demokrat Parti’nin gocunmasının ana nedeni bu olsa gerek. Oyunun ana karakteri olan başarılı ve idealist İktisat Profesörü hem ülkeye yararlı olmak hem de bunca yıllık çalışmalarının karşılığında biraz saygı görüp rahat etmek gibi insani tamahtlarını gidermek için muhalefet partisinin milletvekilliği -ve sonradan Sanayi Bakanlığı- teklifini kabul ediyor. Profesörün yardımcısı ve dostu olan Doçent ise siyasetin kirli bir alan olduğunu savunarak, Profesörü muhalefet partisinin teklifini reddetmeye ikna etmeye çalışıyor. Seçimler yapılıp muhalefet partisi iktidara gelince Profesör Sanayi Bakanı oluyor.

Bir süre sonra ailesi ve çevresi Profesörün konumundan çıkar sağlamaya başlıyor. Kayınpederi ve kayınbiraderi, akçeli işler yapan bir şirket kurup profesörün nüfuzunu kullanarak zengin oluyor. Profesör, parti ve yerleşik siyaset anlayışı karşısında temiz kalmaya uğraşırken kendi partisinin öfkesini üstüne çekiyor. Sekreteri ile gönül ilişkisine girip onu hamile bırakması ise tabutuna çakılan son çivi oluyor. Parti, Profesörü şantajla istifa etmeye zorluyor. Bu noktada oyunun birinci sürprizi patlıyor ve aslında her şeyin bir rüya olduğu anlaşılıyor. Profesör bu rüyanın etkisi ile muhalefet partisinin teklifini reddediyor. Oyunun ikinci sürprizi ise sonunda saklı: Profesörü akademik ahlak ve idealizm adına siyasetten uzak durmaya ikna etmeye çalışan Doçentin bu tavrının, iktidar partisinin adamı olmasından kaynaklandığı ortaya çıkıyor ve seyirci bir defa daha düzen ve siyasetin kirlenmişliği üzerine düşünmeye davet ediliyor. Başrol oyuncusu Metin Akpınar ve senarist Kandemir Konduk Devekuşu Kabare ile özdeşleşmiş isimler. Bu yüzden Abuzer Kadayıf ile Devekuşu Kabare’nin kurucusu olan Haldun Taner’in oyunları arasında bir organik bağ olduğunu savunmak pek de mantıksız bir iddia olmayacaktır. Yazının ilerleyen kısımlarında Günün Adamı oyununa karakter karşılaştırması amacı ile tekrar döneceğiz.

blank

Ersin Balkan kaybının acısını faydalı bir amaca yönlendirmeyi başarabilen idealist, dürüst ve fakat fazlaca steril bir karakterdir. Dengeli, iyi yürekli, mülayim, duyarlı, anlayışlı, kibar ve entelektüeldir. Adeta insani tamahtları yok gibidir. Abuzer Kadayıf ise fevri, laf cambazı, çapkın, paraya önem veren, kariyeri için her şeyi yapmaktan çekinmeyen bir karakterdir. Ersin ne kadar mazbut ve alçak gönüllü ise Abuzer de o kadar manik ve kibirlidir. Ersin üniversitede verdiği derslerde popüler kültür eleştirirken bir profesör maaşına talim etmekte, Ersin tarafından kurgulanmış bir garabet olan Abuzer ise popüler kültürün en vıcık vıcık ürünlerini pazarlayarak yedi sülalesine yetecek bir serveti elinde tutmaktadır. Ersin’in canlandırdığı  ve onun bilinç ve zaman algısının dışında olmadığı apaçık belli olan Abuzer karakteri milyonlarca liranın üstünde sörf yaparken Ersin tüm metaneti ve dürüstlüğü ile bu vıcık vıcık dünyanın dışında kalabilmektedir. Sizce böyle bir şey mümkün mü?

Bir oyuncuysanız oynadığınız karakterin jestleri, mimikleri, hareketleri ve tepkileri konusunda bir süre sonra bir alışkanlık, pratiklik ve kendiliğindenlik kazanırsınız. Çok iyi girilen karakterler bazen oyuncuya yapışır ama bir süre sonra kaybolur. Fakat Ersin ve Abuzer arasındaki ilişkinin aktör ve oynadığı rol arasındaki ilişkiden büyük bir farkı vardır. Gün gelir sahne sahnede kalır, set toplanır, oyun biter, kostümler dolaplarına kaldırılır ve oyuncular evlerine dağılır. Fakat Abuzer gibi insanın hayatının yarısını kaplayan bir karakter hiçbir zaman kenara atılmaz. Abuzer’in özel durumu, onun gerçek hayatın içinde sergilenen bir rol olmasıdır. Karakter kurgu olsa da ilişkileri gerçektir  ve Abuzer var olduğu sürece bu ilişkiler işlemeye devam eder. Bu devamlılık ise kurgulanmış bir karakter olan Abuzer’den gerçek bir karakter olan Ersin’e bir geri besleme yaratır. Bu geri besleme gerçek karakterin değer yargılarını, kararlarını ve davranışlarını etkilemeye başlar ve onu dönüştürerek yozlaştırır. Bu yozlaşma filmde finalde, sözleşmelerin zoruyla olan ani dönüşümün aksine şak diye gerçekleşmez, adım adım ilerler. Örnek bir kişilik olarak tasvir edilen Ersin’in, Abuzer kişiliğine büründüğünde, kendinden çıkar sağlamak isteyen kadınlarla yatması konusunu ele alalım. Bir kimse, eğer bilincinde boşluk yaratan bir zihinsel rahatsızlığı yoksa, güzel bir kadın ile yatağa girdiğinde kendinden başka birisi olamaz. Orada, o yatakta bulunan kişi Abuzer değil, dürüst, metanetli ve düşmez kalkmaz Ersin Balkan’ımızdan başkası değildir. Dolayısıyla film yatak sahnesinde çizdiği Ersin Balkan portresini farkında olmadan sakatlayarak bir nevi kendi ayağına sıkar. Bize Abuzer’i, Ersin’in tasarladığı her gafı, her densizliği ve her fevriliği Ersin ve Abdo tarafından ince ince hesaplanmış bir garabet, Ersin’i de tüm düzenin tüm pisliğine rağmen steril kalabilmiş örnek bir kişilik olarak anlatmak isterken akla ve mantığa ters düşer.

Peki bu tarz ikili kişilik durumları için psikoloji bize ne söylüyor? İnsanların özellikle çocuklukta maruz kaldığı şiddet veya istismar durumlarından sonra bu büyük travma ile başa çıkabilmek için ikinci bir kişilik veya kimlik geliştirebileceğini söylüyor. Çocukluk sonrasında yaşanan büyük travmalardan sonra da aynı şey olabiliyor. Ersin’in, sevgilisi öldürüldükten sonra sokak çocuklarını rehabilite edebilmek için büyük paralar kazanması gerekiyor ve tabi ki bunu mazbut bir entelektüel kimlik ile yapması imkansız. Burada Abuzer gibi bir ikinci kişiliğe, bir altere ihtiyaç duyuyor. Buna bölünmüş (dissosiyatif) kişilik bozukluğu deniyor. İkinci kimlik genelde ilk kimliğin tam zıddı özelliklere sahip olabiliyor ki Abuzer gibi fevri manik ve ilkesiz bir kişilik bu iş için biçilmiş kaftan. Bölünmüş kişiliklerde bilinç ve zaman algısında boşluklar oluşabiliyor. Yani ana karakter alterin yaptığından alter de ana karakterin yaşadıklarından ve yaptıklarından haberdar olmuyor. Nadir de olsa ana karakterin alterden haberdar olduğu ve bilinç ve zaman algısından boşlukların oluşmadığı bölünmüş kişilik bozukluğu durumları olabiliyor ki buna da ortak bilinç durumu deniyor.

Ersin ve Abuzer örneğindeki gibi birbirinden haberdar ikili kimlik durumlarının nasıl oluşabildiğini biraz uzun bir şekilde anlattıktan sonra senaryonun karakter gelişimi ve değişiminde yaptığı hatayı şöyle açıklayabiliriz: Filmin, dış şartların insanları olduklarından farklı bir şekilde davranmaya, hatta neredeyse farklı ikinci bir kişilik gibi davranmaya itebildiği konusunda yaptığı saptama doğru olsa da bu değişimin ikna edici bir şekilde sergilenememesi, Ersin’in finale kadar karın ağrıtıcı derecede metanetli bir şekilde  ayakta kalması ve finaldeki değişimin adım adım değil de dış şartların ittirmesi ile bir anda olması, velhasıl Ersin’den Abuzer’e doğru olan yolculuğun içsel mekanizmasının tümden ihmal edilmesi. Ersin’in en baştan, insani defoları olmayan, neredeyse kusursuz bir karakter olarak tasvir edilmesi de cabası. Oysa Haldun Taner’in -kendinin pek beğenmediği- Günün Adamı oyunundaki Profesör, tamahtları, defoları ve küçük kusurları ile kanlı canlı bir karakterdir. Bunca yıllık akademik çalışmalarının karşılığında biraz saygı görmek ve rahata ermek istemektedir. Tüm idealistliğine rağmen kirli ortamda temiz kalamamış, sekreteri ile ilişki kurmuş, kendini ziyarete gelen Doçent arkadaşını bakanlığın bünyesine almayı teklif ederek torpil yapmaya çalışmış ve tabi ki bu davranışı idealist Doçent tarafından ayıplanmıştır.

blank

Abuzer gibi bir arabesk süperstarı konu edinen bir film yapılır da bunun müzikleri ile ilgili birkaç cümle edilmez mi? Abuzer Kadayıf gibi ünlü bir sanatçının en az bir akılda kalıcı şarkısının olması gerekmez miydi? O pek sevilen “Çak o zaman, çak çak!” şarkısı bile böyle bir şarkı olmanın fersah fersah gerisinde. Örneğin Arabesk filminin Allah’ım Kör Et Beni’si yıllar geçse de kimsenin aklından çıktı mı? Ama Abuzer Kadayıf’ın hiçbir parçası akılda kalıcı değil.

Bu kadar eleştirinin yanında hoşuma giden şeyler de yok değil. Örneğin filmin bazı bölümlerinden Devekuşu Kabare’nin efsane oyunlarının tadını biraz aldığımı söylemeliyim. İbo Şov bölümleri adeta bu oyunlardan fırlamış bir skeç gibi. Sonra bazı diyaloglardaki kelime oyunları da bana az da olsa aynı tadı verdi. Abdo vurulduğunda korumalara “Bu korumaları korumak için koruma lazım” diye veryansın eden Abuzer’in repliği Devekuşu’nun Geceler oyunundaki apartman skecindeki “Bir kaçakçı bu kadar kaçak lafı ederse kaçakçılık masası tarafından kaçakçı diye tutuklanır ve de kaçamaz!” tarzı diyalogları hatırlattı.

Keçiboynuzu, Akdeniz ikliminde yetişen, bizden bir bitkidir.(2) Ağaç veya çalı görünüşüne sahiptir. Meyveleri azman bir taze fasulyeyi andırır ve kuruyup kahverengiye döndükten sonra tüketilir. Meyveleri lif ve mineral yönünden zengin olsa da ne az ne de çok diyebileceğimiz tatlımsı bir lezzete sahiptir. Bu hafif lezzetine karşılık, meyveyi yiyen kişinin ağzına iki de bir gelen küçük bir fasulye büyüklüğündeki sert çekirdekleri yeme işini zahmetli hale getirir. Bu yüzden çok emek gerektiren ama getirisi az olan, yapana da yaptırana da tatmin duygusu sağlamayan işler için “keçiboynuzu gibi” deyimi kullanılır. Abuzer Kadayıf da benim nazarımda ilginç bir fikirle başlayan umut vaat eden ama bu ilginç konuyu yeterince incelikli olarak işleyemeyen keçiboynuzu gibi bir film.

Dipnotlar:

S. Özgür Ilgın

S. Özgür Ilgın

1977 Yılında Aydın'da doğdu. Üniversitede bir elin parmakları kadar üyesi olan Felsefe Topluluğunun çıkardığı, iki elin parmakları kadar “tirajı” olan Yitik adlı fotokopi fanzinde öykü ve albüm tanıtımları yazdı.

Blues, Heavy/Rock, Doom, Thrash, Death, Jazz ve Proggressive müziğe bayılıyor. Sergio Leone'yi David Lynch'i, Stanley Kubrick'i, Metin Erksan'ı, Ertem Eğilmez'i, Nuri Bilge Ceylan'ı, Zeki Demirkubuz'u ve Yılmaz Atadeniz'i çok seviyor, sinema ve müzik gibi eğitiminin olmadığı konularda ukalalık etmekten çok hoşlanıyor.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

The Lion King / Aslan Kral (1994)

Bazı filmler hitap ettiği nesilde derin izler bırakmıştır. Aslan Kral
blank

İşkence Odası / Martyrs (2015)

Doğru dürüst bir gerilim, insanı oturduğu yerde huzursuz eden bir