OFCS (Online Film Critics Society) üyesiyim, prestijli bir online eleştirmenler topluluğu. Dünyanın her ülkesinden üyeleri var. Bu topluluğa üye olmanın en tatlı yanı, vizyona girmeden önce yüzlerce filme erişebilmek.

Eskiden şirketler Blu-ray ya da DVD gönderirdi, şimdi bir link yolluyorlar. Bu, sinema eleştirmenliğinin bugünkü dünyadaki en büyük ayrıcalığı. Ve ironik olan şu: Bütün o yapımlar, stüdyolar, platformlar — bize güveniyorlar. Sızdırılma riskine rağmen. Çünkü sistem oturmuş, denetim sağlam, herkes işini biliyor.

Gönderilen linkleri düzgünce izleyebilmek için bir odamı küçük bir sinemaya çevirdim. Harman Kardon ses sistemli bir Viewsonic X2000 UST projeksiyonum var. Yetmedi, bir de Polk Audio R200 hoparlör takımıyla destekledim. 4K dosyalarda (Türkiye’deki) sinema salonunu bile aşan bir deneyim elde ediyorum. İzlediğim filmin hakkını vermek adına elimden geleni yapıyorum. Görüntüye, sese, mekânsal derinliğe özen gösteriyorum.

Türkiye’de ise “link” hâlâ bir tabu. Sinema yazarının emeği, görüşü, kalemi değil, ilişkileri belirliyor burada erişimi. Eskiden SİYAD üyeleri Cinemaximum’a ücretsiz girebiliyordu; sonra o hak gitti. Mubi de dernektekilere üyelik vermişti, duydum ki onu da iptal etmişler. Sebep? Belki şirketlerin ilgisizliği, belki SİYAD’ın etkisizliği, bilemem.

Sonuç ortada: Eleştirmen artık dış kapının mandalı. Davetli değilse, o filmi izleyemiyor. İzleyemeyince yazamıyor. Yazamayınca da sinema kamusal bir tartışma olmaktan çıkıyor.

Festivallerde durum daha da tuhaf. Kimisi davet ediyor ama ulaşımı karşılamıyor, kimisi konaklamayı unutuyor, kimisi hiç çağırmıyor. Bazılarına “yarım gidiyoruz” — çünkü bütçe, yer, akreditasyon yetmiyor. O zaman yarışan filmleri izlemek için tek çare şu meşhur dijital linkler oluyor.

Orada da garip bir gurur var bazı sinemacılarda. Filmini paylaşmak sanki kendini satmakmış gibi davranıyorlar. İstemezsen vermiyor, istersen de dileniyormuşsun gibi davranıyorlar. Ne tuhaf! Dünya bu meseleyi çoktan çözdü, biz hâlâ ego seviyesinde debeleniyoruz.

Bakın, kimse sizden korsan link istemiyor. İstediğimiz tek şey, izleme ve değerlendirme hakkı. Bu, bir gazeteciye röportaj vermekle aynı şey. Sinema eleştirmeni filmini izleyemezse eleştiri de yapamaz, tartışma da olmaz. Geriye sadece ödül törenleri kalır — herkesin birbirini alkışladığı, kimsenin kimseye dokunmadığı steril bir alan.

Ve belki de bazı yönetmenlerin istediği tam olarak bu: Kimse izlemesin, kimse yazmasın, sadece festivalde ödül alsın ama sinema öyle işlemez. Film seyirciyle var olur. O seyircinin en bilinçli, en tutkulu hâli de eleştirmenidir. Eleştirmene kapıyı kapatmak, kendi hikâyene ket vurmak demek.

Bir küçük link meselesi deyip geçmeyin. Bu, aslında Türk sinemasının güven krizinin özeti. Batı’da “eleştirmenle diyalog” kültürünün bir parçası olan paylaşım, bizde üstünlük gösterisine dönüşmüş durumda. Halbuki o link, bir nezaket göstergesi değil — sinema ekosisteminin oksijeni.

MTŞ

Murat Tolga Şen

Murat Tolga Şen

Murat Tolga Şen, sinema eleştirmeni, senarist ve oyuncudur. Öteki Sinema'nın kurucusu ve OFCS (Online Film Critics Society) üyesidir. 2012-2023 yılları arasında Medyaradar sitesinde TV sektörüne dair eleştiriler kaleme almış, 2014-2016 sezonunda Okan Bayülgen’in Dada Dandinista adlı programının yazı grubunu yönetmiştir. 2017-2019 yılları arasında Antalya Sinema Derneği’nin danışmanlığını yapmış ve 2014-2023 yılları arasında Eğlenceli Cinayetler Kumpanyası’nda oyunculuk yapmıştır. "Bir Notanın Hikayesi" adlı belgeselin senaryo yazarı, "Bir İz - Madımak" belgeselinin danışmanı ve "Agatha'da Cinayet" adlı tiyatro oyununun yazarıdır. Sinema yazılarına Öteki Sinema'da devam etmektedir.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Mockbuster’a Devam: Yaparsa Yine Asylum Yapar

The Asylum yapım şirketi, ‘mockbuster’ üretimlerine devam ediyor ve "yaparsa
blank

Radyo Memo: Video Nasties (Yasaklanmış Kült Video Filmleri)

Radyo Memo 4. bölümde Can Evrenol geri dönüyor ve 80’li