Hasan Gündüz: ‘Hayatımda iz bırakan olaylardan film yapıyorum‘

22 Ocak 2018

Hasan Gündüz ile Seneye filmini izledikten sonra röportaj yapmaya karar verdim. Sektörde o kadar fazla kısa film çeken var ki bazen ben bile geç haberdar oluyorum. Seneye sevimli bir büyüme hikayesi. Anladığım kadarıyla Hasan anılarının kapısını çalıp onları filme çekenlerden. Kendisiyle keyifli bir söyleşi yaptık… İyi okumalar

Öteki Sinema için söyleşen: Banu Bozdemir

Merhaba Hasan. Öncelikle seni tanıyalım…

Merhabalar,  adım Hasan. 1981 Nizip Gaziantep doğumluyum ama çocukluğum ve gençliğim Mersin’de geçti. Hatta ilk üniversitemi Mersin’de okudum. Gümrük İşletme bölümünü bitirdim.  3 yıl Mersin’in en büyük gemi şirketlerinden birinde çalıştım. Dışardan bakıldığında ideal evlat olarak görünüyordum okulunu bitiren işini ele almış hayırlı evlat.  Fakat bende bir huzursuzluk hakimdi. 22 yaşında kendimi 35 gibi hissediyordum ve hayatı çok hızlı bir şekilde sırtlamıştım. Ve bir gün ani bir karar ile tekrar üniversite sınavına girdim ailemin haberi olmadan. Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo Televizyon ve Sinema bölümünü kazandım. Benim için hayat tekrar başlamış oldu. Okulu bitirdim sonra İstanbul ve şimdiki halim.

blank

Seninle yazışırken Londra’da olduğunu söyledin ve hala daha orada olmalısın. Biraz orada olma durumlarını ve gözlemlerini alalım istersen?

Evet, Londra’dayım, dil eğitimi için geldim birkaç ay burada kalacağım. 38 yaşından sonra dil öğrenmek çok zor oluyormuş. İstanbul’dan sonra buranın düzeni ve kuralları bana rahat ve kolay geldi. Genel olarak bu kadar kalabalık ve hareketli bir şehrin tam tersi şekilde sakin ve huzurlu olması şaşırttı beni.  Güzel bir şehir ama Türklere çok pahalı. Türklere diyorum çünkü kur farkından dolayı ama birim olarak bakarsak Türkiye’de 20 birime alabildiğiniz ya da yiyebildiğiniz bir şeyi burada 5-6 birime bulabiliyorsunuz. Yani Türkiye çok pahalı. Burada fark ettiğim bir diğer şey ise tarihimize ve doğamıza hiç sahip çıkıp koruyamamışız. Eski ile yeniyi o kadar iyi bir şekilde iç içe işlemişler ki hayran oluyor insan. Bir de benim gibi mesleki deformasyona uğramış biri olunca, her yere film çekim alanı gözüyle bakıyorum. Bir deyim vardır sektörde ‘koy kamerayı çek’ yani hiçbir şey yapmana gerek yok, sanat, mekan her şey hazır. Güzel bir deneyim benim için…

SİYAD için gönderdiğin ‘Seneye’ filmini izledim ve çok sıcak buldum, çok güzel bir büyüme hikayesi. Büyüklerin bir bildiği vardır çocukların ise merakı. Biraz bu filmin fikir aşamasından başlayarak son aşamasına kadar anlatmanı istesem…

Öncelikle güzel düşüncelerin için teşekkür ederim. Filmin fikir oluşumu bir fotoğraf ile başladı. Şimdi adını hatırlamadığım bir yabancı haber sitesinde bir fotoğraf gördüm. Fotoğraf Asya ülkelerinden birinde çekilmişti büyük ihtimalle, başlarının üstünde elleri ile tuttukları kitaplar ile boğazlarına kadar suyun içinde yürüyen çocuklar vardı. O an sadece bir fotoğraftı sanırım bilinçaltım için sadece bir fotoğraf değildi. Birkaç gün sonra kendimi onun ile ilgili düşünürken buldum, ya ben olsaydım orada o nehirden geçemezdim çünkü çocukluğum boyunca hep sınıfın en kısası olmuştum, sanırım bunda beş yaşında okula başlamamın da etkisi var. Daha sonra bu film fikri olmaya evirildi belli bir uzunluğa ulaşamayan okula gidemeyecekti. Ben fikirleri düşünürken bir uzun metraj için Kapadokya’ya gittim ve orada birçok köy okulunun kapandığını gördüm.  Bu bana film ile ilgili yeni fikirler verdi ve Kapadokya’nın muhteşem atmosferi de beni etkileyince filmi burada çekmeye karar verdim. Uzun metrajdan arta kalan zamanlarımda araştırmalar yaptım, kapanan okulları ve köylerini gezdim. Kameram sürekli yanımda olduğu için o okullardan kareler çekmeye başladım. Ve böylece filmin açılış sahnesi, görüntüleri filme dahil olmuş oldu. Kendimce neden başka bir yere gitmeleri gerektiği sebebini de bulmuştum, okulları kapanmıştı. Filmin çekimlerini de ben yapmayı planlıyordum ama bizim film ekibinde olan ikinci kamera operatörü olan arkadaşım Yağız Yavru filmin hikayesini çok sevdiğini ve filmi kendisinin çekmek (görüntü yönetimi) istediğini söyledi. Ben de kabul ettim ve iyi ki Yağız  çekmiş. Ben filmin görsellerini çok seviyorum belgesel havasında. Ben bunu sağlayamazdım. Yağız bunu çok iyi yaptı. Normalde sinema filmi çekimleri bittikten sonra biz Yağız ile birlikte kalıp kısa filmi çekip dönmeyi planlıyorduk ama bana bir anda başka bir sinema filmi işi geldi.  İki film arasında hiç ara yoktu. Bir an filmi çekemeyeceğimi düşündüm çünkü hiç vakit yoktu. Sonra Yağız ile konuşup şu kararı aldık bizim sinema filminin iki gün bayram arası vardı ve biz filmi o iki gün arada çekecektik. Bütün her şeyi öne aldık bu arada en büyük destek üniversiteden sınıf arkadaşım olan aynı zamanda iş arkadaşım Semih Çakaloğlu’ndan geldi. Ve biz filmi 3 kişi ve bir fotoğraf makinesiyle (makine ve lensler dışında hiç malzememiz yoktu) iki günde 10 ayrı mekanda toplamda 10 saatte çektik. Bu inanılmaz hızlı bir durum. Her şey o kadar hızlı ilerliyordu ki ben oyuncu çocuklar ile çekim günü sabahı tanıştım hepsi o yörenin çocukları ve yine o sabah başrolü seçtik. Burada bir şey itiraf etmek istiyorum jeneriği biraz kalabalık tuttum ama gerçekten 3 kişi ile çektik. Çekimlerden sonra filmin ham halini yine sınıf arkadaşım ve kendisi de kısa film yönetmeni olan Gülsüm Güler Özen’e gönderdim. Kendisi Avusturalya’da yaşıyor, bir anlamda film uluslararası bir proje oldu. Filmin montajını ve renklerini Gülsüm yaptı, kare kare uğraştı onun da çok büyük emeği var. Sonra festival hayatı başladı ben bu kadar başarılı olacağını hiç tahmin etmiyordum. Yirmiden fazla yurtdışı finali ve iki ödül aldı film altı aylık süreçte. Hala festival yolculuğu devam ediyor. Burada tekrar Yağız, Gülsüm ve Semih’e çok teşekkür etmek istiyorum en az benim kadar emekleri var filmde.

blank

Kızılcık’ta da çocuk dünyasının, arkadaşlık olgusunun peşindesin. Çocuk dünyası ilgini çekiyor anlaşılan ve onun hayatın anlarına dokunmasını seviyorsun…

Filmlerimde kendi hayatımda iz bırakan olayları ele alıyorum daha çok beni etkileyen bende iz bırakan durumlar. Okuldaki kısa film hocam Bülent Özkam’ın da dediği gibi film işi dert işidir derdi olmayan dert anlatamaz. Onun için her zaman en iyi yapacağınız şey derdinizi anlatmaktır. Ben de dertlerimi anlatıyorum. Bazen şöyle eleştiriler alıyorum kolay konulara kaçıyorsun. Benim derdim bu! Bunlara şahit olmuşum bunlar etkilemiş beni. Ben şark insanıyımdır kalkıp da modern insanın yalnızlığını, şehirleşmenin yozlaşmasını anlatamam çünkü hiç şahit olmadım ya da yaşamadım.  Anlatmaya çalışsam yavan olur, yapay olur benim dertlerim başka. Kızılcık benim için özel proje çünkü benim hayatımdan bir kesit. Elinde sopa olan çocuk benim, üzerinden 30 sene geçmiş olsa bile hala unutamadığım ve aklıma her geldiğinde beni üzen bir anım. Gerçekten çok üzülmüştüm.  Özür mahiyetinde bir film benim için…

2009-2015 arası sanırım film çekmemişsin, o arada neler oldu desem?

O arada ne mi oldu? Sektörün çarklarına kaptırdım kendimi o kadar çok çalışıyordum ki uyumaya zaman bulamıyordum. Çünkü hayatımı idame ettirmem içim çalışmam gerekiyordu. Ağırlık olarak reklam sektöründe çalıştım. O dönem gerçekten sektörde işten kafamızı kaşıyacak zaman bulamıyorduk. Bir diğer neden de artık öğrenci değildim yani öğrenci filmi gibi çekemezdim filmleri, o bahaneye sığınamazdım. Onun için tam hazır olmadan içime sinmeden çekmedim. 2014’ten itibaren daha çok sinema filmi çalışmaya başladım,  artık kendime daha fazla zaman ayırabiliyordum ve projelerime yoğunlaştım.

blank

Şu an sektörde çalışıyorsun, yapım sorumlusu olarak. Bir yandan çalışıp bir yandan kısa film çekmek gayet güzel bir durum bana göre. Dengeyi nasıl kuruyorsun ve kısa filme bakış açın nedir, hayatının neresine denk düşüyor?

Demin de dediğim gibi artık ağırlık olarak sinema filmi çalışıyorum. Bu da dengeyi otomatik olarak sağlıyor çünkü filmler genellikle bahar ve yaz aylarında çekiliyor, kış aylarında çalışmıyorum yani. Böylelikle kış bana kalıyor düşünmek, yazmak ve onları gerçekleştirmek için zamanım oluyor. Hayat daha anlamlı geliyor böylelikle içimdeki üretme isteğini ve manevi tatminimi kısa film çekerek gerçekleştiriyorum.

Ahmet Mümtaz Taylan’lı Bekleyiş biraz daha yalnızlık, kabullenememe haline işaret ediyor. Taylan her zamanki gibi çok iyi. Onu ikna etmeniz nasıl oldu. Filmlerinizde psikolojik etkilenme alanlarının da izi var. Bu konuda neler söylesin?

Bekleyiş anneannemin hikayesi kendisi yatalaktı ve annem bakıyordu. Bir gece evde bir tek ben uyanık iken annem bir anda uyanıp koşar adımlar ile anneannemin odasının kapısına gidip telaşlı bir şekilde kapıyı açıp içeri baktı ve iyi olduğunu görünce rahatlayıp tekrar uyumaya gitti. O korku ölümü bekleme korkusuydu onun her an ölebileceğinden korkuyordu. Bu beni çok etkilemişti, filmde annemin yerine Ahmet abiyi koyarak olayın içine aşk katmak istedim. Ahmet abi ile o sırada filmde birlikte çalıştığımız arkadaşlarımdan Özkan Bal aynı dizide çalışıyordu ve o bu rol için Ahmet abinin çok uygun olduğunu söyledi. Özkan rica edince direkt tamam dedi hiç itiraz bile etmedi. Hatta senaryoda Ahmet abinin de dokunuşları var.

blank

Utanç kadınların dünyasından toplum yargılarına bir bakış filmi. Kadının her zaman ‘ahlak’ çerçevesine hapsedilmesi konusu ve ahlakın her zaman ikiyüzlü oluşu… Utanç neyin utancı?

Hepimizin utancı, günümüzde çok yaşadığımız bir durum mahalle baskısı. Gaziantep’te komşumuz olan bir kadın vardı. Çok neşeli ve rahat bir kadındı bu rahatlığından dolayı hakkında çok dedikodu yapılıyordu. Bizim insanımız kendi gibi olmayanı sevmez ve çok eleştirir bu kadında sırf rahat hareketlerinden dolayı çekiştiriliyordu. Bir gün fare zehri içip intihar ettiğini duymuştum. Çocuk aklımla bu kadının bu kadar neşeliyken neden intihar ettiğini hiç anlamamıştım. Büyümeye başlayınca anlıyor insan. Ve daha sonra sıkça olmaya başlayan kırsal kesimdeki intihar vakaları dikkatimi çekti çünkü intihar daha çok şehirli insanda karşımıza çıkan bir durumdur. Bir gazetede okuduğum haberde sadece Batman’da bir yılda 20 küsur kadın intihar etmiş. Biraz araştırınca namus cinayetlerinin yerini namus intiharları almaya başlıyordu. Kısacası kadını öldürüp intihar süsü veriyorlardı. Buna dikkat çekmek istedim. O zaman yurtdışında baya ses getirdi film.

Kısa film çekmek için maddi koşulları nasıl yaratıyorsun?

Kültür Bakanlığı demeyi çok isterdim ama ne yazık ki hiçbir zaman bakanlıktan destek alamadım. Her seferinde başvurmama rağmen nedense alamadım. Bütün maddi koşulları kendim karşılıyorum. 2009’dan 2015’e kadar film çekememe nedenlerimden biri de budur. Biraz çevrem var bazı şeylerde destek alıyorum. Teknik malzeme ekip konusunda yardımcı olan şirketler var bana; Orion Işık, Set Pozitif, Noah Kamera gibi ama yine de çok maliyetli bir şey film çekmek. Cebimden çok param gitti.

Festivallerin kısa filme ve kısa filmcilere yaklaşımını nasıl buluyorsun?

Benim filmlerim genellikle yurtdışında yarışıyor. O festivallerde daha bir ilgi ve alaka görüyorsun daha çok değer veriyorlar. Gerçekten sanat yaptığını hissediyorsun.  Bir de daha adil olduğunu düşünüyorum. Türkiye’de kısa film festivalleri ve jürileri belli bir zümrenin elinde gibi, bakıyorum festival jürileri hep aynı kişiler. Festivallerin tarzları olması gerektiğini düşünüyorum bütün festivallerde aynı filmlerin finale kalması biraz garip geliyor. Al gülüm ver gülüm çok dönüyor bence. Tekelleşme var.

Kısa filmcilerin birbirlerine yaklaşımları nasıl?

Çok fazla kısa filmci ile iletişimim yok. Filmlerim Türkiye’de çok gösterilmediği için.

Bundan sonra yapmak istediklerin?

Yeni bir filmin hazırlıklarını yapıyorum senaryo aşamasında. Gerçekleştirebilirsem sıra dışı bir hikaye olacak.

Son olarak neler söylersin

Bu güzel sohbet için çok teşekkür ederim.

blank

Banu Bozdemir

İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü mezunu... Sinema yazarlığına Klaket dergisiyle adım attı, Milliyet Sanat muhabirliği yaptı. Skytürk TV’de sinema, sanat ve "Sevgilim İstanbul" programlarında yapımcı, sunucu ve yönetmenlik yaptı. TRT için Bakış isimli bir kısa film çekti. Yayınlanmış yirminin üzerinde çocuk kitabı var. Halen cinedergi.com’un editörü, beyazperde.com ve Öteki Sinema yazarı.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Hasan Can Dağlı: ‘Fantastik sinema daha çok ilgimi çekiyor’

Siyah Çember filmiyle bizi çemberine alan ve bundan sonraki işlerini
blank

Yağmur Altan: ‘Animasyonun daha çok desteğe ihtiyacı var’

Tavşan Kanı bu yıl pek çok festivalde karşımıza çıkan, oryantalist,