James Gunn’ın merakla beklenen Superman filmi sonunda geldi. Tabii bir Superman filmi klasiği olarak, David Corenswet’in fiziksel olarak karaktere benzeyip benzemediği yine tartışma konusu oldu. Maskesiz bir süper kahraman olduğu için bu tartışmalar doğal; ancak bence bu konuya takılanlar, Superman’in özüyle ilgili asıl meseleyi gözden kaçırıyor: Clark Kent karakteri iyi işlenmeden, iyi bir Superman filmi çekilemez. Richard Donner ve Mario Puzo’nun ortak çalışması olan klasik filmler hariç, hemen herkes bu temel gerçeği unutmuş gibi görünüyor.

Filmle ilgili yazarken, hangi Superman çizgi romanlarından esinlenildiğini ayrıntılı bir şekilde anlatacağım. Dolayısıyla bu yazı önemli ölçüde spoiler içermektedir.

blank

2000’li yılların başında çıkan ilk X-Men filmleriyle birlikte, çizgi romanlardaki renkli süper kahraman kostümleri sinema perdesinden uzaklaştırıldı. Yerlerini siyah deri kıyafetler ve daha karanlık bir dünya vizyonu aldı. Bu yaklaşım uzun yıllar boyunca süper kahraman filmlerine egemen oldu. Ancak yakın tarihli yapımlarda bu hegemonya kırıldı. Superman (2025) de bu değişimden nasibini almış; özlediğimiz renkli ve parlak kostümüne kavuşmuş. Görsel olarak oldukça başarılı bir uyarlama olmuş. Görsel demişken beni rahatsız eden tek unsur: yakın plan çekimlerde kullanılan objektif nedeniyle yüzlerde oluşan deformasyon.

Bu filmle birlikte, çizgi romanlarda uzun süredir var olan ve ilk kez Superboy hikâyelerinde ortaya çıkan Kripto ve Superman robotlarını da sinemada görmüş olduk. Burada küçük bir parantez açalım: Yalnızlık Kalesi’ndeki robotlar, aslında Superman’e birebir benzeyen, onun yerine görev yapabilen robotlardı. 1986’da John Byrne’ün The Man of Steel serisiyle bu robotlar tamamen kaldırıldı. Ancak 2000 sonrası çizgi romanlarda, filmde gördüğümüze benzer şekilde robot oldukları belli olan tasarımlarla geri döndüler.

blank

Filme dönecek olursak, John Byrne’ün The Man of Steel (1986) serisiyle oldukça benzerlik taşıyor. Altın ve Gümüş çağ çizgi romanlarında Superman aynı zamanda dahi bir mucit olarak resmedilir. Yukarıda bahsettiğimiz robotları kendisi yapmıştır. Bryne’ün Superman’e el atmasıyla bu süper dahilik kısmı çıkartılır. Kullandığı teknolojik aletler Kripton’dan kalan teknolojiyle sınırlandırılır.

Çizgi romanlarda daha önce pek işlenmemiş bir konu “Kripton’daki El ailesinin çocuklarının Dünya’ya hükmedeceği” varsayımı da ilk kez bu seride yer aldı. Aynı şekilde, Lex Luthor’un klasik “çılgın bilim adamı” kimliğinden çıkarılarak zengin bir CEO olarak sunulması da yine bu seriyle başladı. Luthor uzun yıllar boyunca bu şekilde resmedildi; hatta George W. Bush’un ABD başkanı olduğu dönemde, çizgi romanlarda Luthor da başkan seçildi.

blank

Öte yandan, Batman v Superman: Dawn of Justice filminde olduğu gibi, burada da Luthor yarı deli, hatta Joker’e öykünen bir figür olarak çizilmiş. Bu yaklaşım da çizgi romana göre oldukça hatalı. Diyelim ki çizgi romandaki Luthor’u beğenmediniz, o zaman neden gözünüzün önündeki Elon Musk gibi çağdaş kaynağı kullanmıyorsunuz?

Superman’in modern çağ çizgi romanlarında öfkesine hâkim olamadığını zaman zaman görürüz. Bu sahneler, onun insani yönlerini göstermek amacıyla yazılır. John Byrne’ün yazdığı Superman #2 (1987) sayısı “The Secret Revealed”, bu anlamda önemli bir örnektir. Ancak 1990’lar çizgi roman piyasası kriz döneminde, Image Comics’in Comics Code Authority’yi hiçe sayarak başlattığı yeni dalga, Marvel ve DC’yi “farklı şeyler denemek” adı altında karakterleri tutarsızlaştırmaya yöneltti. Bu dönemde Superman’in ölümü ve dirilişi gibi hikâyeler de yer aldı. Dolayısıyla o döneme sırtını yaslamak çok iyi bir fikir değil. Yine de Superman’le ilgili olarak bu öfke anlarının çoğu, hikâye içerisinde “haklı” nedenlerle temellendirilmişti.

blank

Filmde ise sevgilisiyle yaptığı bir röportaj sırasında sinirlenen bir Superman görüyoruz ki, böyle bir Superman okuduğumu hiç hatırlamıyorum. Benzer şekilde arkadaşları şehrin üzerinde dev bir “boyutsal canavar”la dövüşürken oturup kahve içerken de tahayyül edemiyorum.

The Secret Revealed hikâyesine dönecek olursak; bu sayıda, Lana Lang Lex Luthor’un adamları tarafından kaçırılıp işkenceye uğruyor ve Superman Luthor’un ofisine baskın yapıyor. Burada önemli bir detay: Luthor için çalışan Amanda McCoy (filmde de kısa bir sahnede yer alıyor), sonrasında bilgisayar yardımıyla Superman’in gizli kimliğini deşifre ediyor. Ancak Luthor, Superman’in Clark Kent gibi sıradan bir kişiliğe bürünmesini saçma buluyor ve buna inanmıyor.

Filmin en büyük spoiler’ına gelirsek: Luthor’un yarattığı Bizarro fikri de yine Byrne’ün The Man of Steel serisinden geliyor. Gerçi Bizarro karakteri ilk olarak 1949 tarihli Superboy #68 sayısında, kazara aktive edilen bir kopyalama makinesiyle yaratılmıştı. (Prof. Dalton kazara kopyalama makinesini deviriyor ışın Superboy’a çarpıyor, o zamanki yaratıcı hikayeleri ne siz sorun ne ben söyleyeyim.) Daha sonra karakter yeniden ele alındığında, bizim dünyamıza zıt Htrae (tersten okumayın lütfen) adlı bir ters dünyadan geldiği anlatıldı. Ancak 1986’daki Byrne yorumu, Luthor’un Superman’i klonlamasıyla Bizarro’nun ortaya çıkmasını temel alır ve bu versiyon hâlâ köken hikayesi olarak kullanılır.

blank

Filmde görülen The Engineer karakteriyse Superman’le sık karşılaşan bir karakter değil. Bu karakter, daha önce bağımsız bir çizgi roman firması olan WildStorm tarafından yaratıldı; firma daha sonra DC tarafından satın alındı. The Engineer büyük ihtimalle çekilmesi planlanan The Authority filmi için hazırlık yapmak amacıyla kullanılmış.

Referansları incelediğimize göre filme genel olarak dönebiliriz: Karşımızda, yeni karakterler yaratmak yerine çizgi romanlardan alınmış figürleri bir araya getiren, iyi araştırılmış bir yapım var. Sadece Eve Teschmacher ilk olarak Superman (1978) filminde ortaya çıkmış, daha sonra çizgi romanlara geçmiş bir karakter, filmdeki pek çok karakterin sonraki yapımlarda daha derinlemesine işleneceğini tahmin ediyorum. Özellikle Superman’in kimliğinin ifşası gibi detaylar önümüzdeki filmlerde kullanılabilir.

Öte yandan olaylar sürekli hızlıca oldu bittiye getiriliyor. Şehri bir Kaiju’dan kurtardıktan 2 sn. sonra (mübalağa etmiyorum gerçekten 2 sn.) bir görüntü yayınlanıyor, birden insanlar ellerindeki domatesleri Superman’e atmaya başlıyor, gizli kimliğini açıkladığı Justice League üyeleriyle tartışmaya girişiyor.

blank

Karakter bolluğuna rağmen, hiçbiri film boyunca gelişim göstermiyor. Bütün karakterler hatta Superman ve Luthor bile sadece görevlerini yerine getirip sahneden çekiliyorlar. Karakterlerin sinirlenme anları, dramatik olarak haklı temellere dayandırılmadığı için, bu anlar yüzeysel kalıyor.

James Gunn, Superman’i gereğinden fazla zorluyor, dayak yediriyor, yaralıyor, acı çektiriyor. Bu sayede Zack Snyder’ın tanrısal Superman figürünü kırmaya çalışıyor ama insani Superman’i de veremiyor. Ayrıca Snyder’ın yaptığı en büyük hatayı tekrar ederek Clark Kent karakterine hiç yer vermiyor.

Son olarak Superman’in göçmen bir yabancı olmasının filmdeki işleniş hali de Byrne’ün The Man of Steel’inden. Hikayenin sonunda Superman bir göçmen olarak düşüncelerini monolog olarak anlatır.  “Krypton benim kökenim ama bana kim olduğumu, tüm değerimi veren yer Dünya oldu. Tüm önemli olan bu. Beni Superman yapan Krypton’du ama beni insan yapan Dünya’dır.”

blank

Sonuç olarak Bryne zamanı için ilginç, yaratıcı ve farklı bir Superman dünyası kurmuş olsa da günümüzde o dünyayı temel almanın iyi bir sonuç vereceğini düşünmüyorum. Superman’in süper kahraman filmleri enflasyonu varken tam da bunun üzerine kurgulanmış Mark Waid ve Alex Ross’un “Kingdom Come” hikayesi ya da Paul Dini ve Alex Ross’un “Peace on Earth”deki Superman’in çözemediği bir olayı Clark Kent’in çözmesi gibi bir hikayeye ihtiyacı var. Şunu da belirtelim Superman’in logosu ve filmden önce paylaşılan sahneler de Ross estetiği taşıyordu.

Kill Bill: Vol. 2’nin sonunda Bill şöyle diyordu: “Superman, sabah uyandığında Superman’dir. İkinci kişiliği Clark Kent’tir. Kent’in üzerindeki gözlükler ve takım elbise kostümüdür. Bu, Superman’in aramıza karışmak için giydiği kostümdür.” Bu replik birçok kişi tarafından doğru bir analiz gibi algılandı. Oysa dikkat edilmesi gereken şey, bu sözlerin Superman’i değil, Bill’i tanımlamak için yazıldığıdır. Kötü bir karakterin Superman hakkındaki çarpık bir analizidir.

En başta söylediğimi tekrar edecek olursam: Superman (2025) renkli, eğlenceli, tempolu bir süper kahraman filmi. Ancak iyi bir Superman ve Clark Kent izleme hevesimiz ise başka bir bahara kaldı.

Öteki Sinema için yazan: Devrim Kunter

blank

blank

Misafir Koltuğu

Öteki Sinema ekibine henüz katılmamış ya da başka sitelerde yazan dostlarımız her fırsatta harika yazılarla sitemize destek veriyor. Size de okuması ve paylaşması kalıyor...

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Arrival (2016)

Çizgi üstü rejisi, kusursuz teknik işçiliği ve doğru oyuncu seçimleri

Surrogates / Suretler (2009)

“İnsan mı suretten, suret mi insandan?“ Suret denen şey, yeni