Gurbet Kuşları filminin o kadar çok ucuz taklidi yapılmıştır ki, filmin asıl misyonu İstanbul’un ne kadar kötü olduğunun Anadolu insanına anlatılması olmuştur.
Ancak iflah olmaz kötü film hayranlarının sevebileceği İblis'in Oğlu: 13. Vahşet, düşük bir bütçeyle, dar bir kadro ve tanınmamış genç oyuncularla kotarılan bir slasher...
“Mahpushane”ler, siyasi veya adi suçlularıyla toplumun bilinçaltıdır. Orası halının altına süpürüp bir daha görmek istemediğimiz şeylerle doludur. Suç üzerine derinlemesine bir analiz yapma yeteneğinden yoksun oluşumuz, daha da kötüsü, suçun sebeplerini anlamayı onu onaylar duruma düşmemek için reddettiğimiz, bilinen gerçekler. Hele cezalandırmayı
Kaynağı belirsiz zenginliğin kabullenilmesi ve emek sömürüsünün gizlenmesini sağlayan, zihinleri geriletici ve asıl amacı gerçeği gizlemek olan kültür endüstrisi ürünü bir filmdir Hayat Mı Bu.
1965 yılında ikincisi düzenlenen Altın Portakal Film Festivalinde en iyi film ödülünü alan Turgut Demirağ’ın Aşk ve Kin isimli filminin gerek o dönemde gerekse günümüzde ödülü asla hak etmediği konusunda bir fikir birliği oluşmuş durumdadır.
Yılmaz Atadeniz’in çektiği Kara Cellat, hikâyesi, aksiyonu, kovalamaca ve kavga sahneleriyle, dar bütçesine rağmen 70’lerde çekilmiş en iyi avantür filmlerden biri...
Martin Scorsese tarafından kurulan World Cinema Foundation (Dünya Sinema Vakfı) tarafından 2007 yılında onarılarak dünya “kültürel mirasına” hediye edilmiştir.
Pınar Sinan’ın ilk uzun metrajlı filmi Ceset sinemamızda pek görmediğimiz bir konuyu işliyor ve sırf bu anlamda bile merak uyandırdığını itiraf etmek gerek.
Lütfi Akad’ın “göç üçlemesi” adını verdiği ve birer yıl arayla çektiği filmlerin ilki Gelin, Türk sinemasının en iyileri arasındaki yerini her zaman koruyacak muhteşem bir filmdir.
Katarsis duygusundan yoksun bırakılmış bir film Naciye, hikayesi kurbanla değil katille özdeşleşmeyi tercih ediyor ki bu da izleyende film bittikten sonra bile devam eden bir şoka yol açıyor.