Algoritmaya Biat Et: Büyüyünce Black Mirror Olacak!

Hakkı Kurtuluş ve Melik Saraçoğlu’nun Gözümün Nuru’nu yıllar önce yine Adana’da izlediğim günü hatırlıyorum. Seyirciye eziyet etmeyi seven somurtuk festival filmleri arasında çiçek gibi açan, farklı bir bakış ve mizahi bir ton sunan bir işti.

Acemilikleri vardı, doğru. Ama işte o acemilik filmin kalbini atar hale getiriyor, onu samimi kılıyordu. Bizim festival sinemacıları seyirciyle samimiyeti zül sayar; seyirciyi muhatap almak yerine, ona sinema dersi vermeye kalkışırlar. Kurtuluş ve Saraçoğlu o gün o zinciri kırmışlardı.

Algoritma'ya Biat Et - Adana Altın Koza Film FestivaliŞimdi yıllar sonra 32. Adana Altın Koza’da karşıma çıkan Algoritmaya Biat Et aynı yönetmenlerin değilmiş gibi. Bu kez elimizde Black Mirror kopyası olmaya çalışan, ama olamayan bir film var. Bir eleştirmen arkadaşımın isabetli atışı gibi: “Black Mirror for Dummies.” Tam karşılığı bu. Çünkü film, güncel bir meseleye temas ediyor gibi yapıyor ama bunu öylesine yapay, öylesine içi boş bir şekilde kuruyor ki, sonuçta ne seyirciyle bağ kurabiliyor ne de meseleye dair dişe dokunur bir şey söyleyebiliyor.

Karakterler İngilizce konuşuyor, film sanki yurtdışında çekilmiş gibi bir hava yaratmaya uğraşıyor ama arka plandaki İstanbul mekânları “bu iş numara” diye bağırıyor. Başroldeki Lily, meteliğe kurşun atan başarısız bir içerik üreticisi. Onu canlı yayında rezil eden ünlü influencer Gabe, algoritmanın en sevdiği tip: “reaction” videolarıyla büyümüş, tüketim manyaklarının putu olmuş biri. Lily, “Kathartist” adlı yeni bir sosyal medya uygulamasına sığınmaya kalkıyor. Uygulamanın aslında algoritmaya tapan, tarikat kafalı bir yapının oyuncağı olduğu ortaya çıkıyor ama iş işten geçmiş oluyor. Bu sırada Lily’nin yükselişi de yine manipülasyonlarla mümkün oluyor; yani sözde eleştirdiği düzenin bir dişlisine dönüşüyor.

Bu hikâyeden bir tekno-gerilim çıkar mıydı? Evet. Ama Algoritmaya Biat Et bunu beceremiyor. Çünkü meseleye yaklaşımı yüzeysel. Filmin yarısı yapay performanslarla, diğer yarısı da internette rastlayabileceğiniz komplo videolarının yeniden çevrimi gibi akıyor. Bir süre sonra sıkıcı bir YouTube tüneline düşmüşsünüz gibi hissediyorsunuz.

Benim gibi algoritmaya alerjisi olan bir seyirci için bile film tatmin edici değil. Sosyal medya izlerini silmeye, tavsiye listelerinden kaçmaya çalışan biri olarak, bu filmde anlatılan paranoyanın karşılığını hissetmem gerekirdi. Ama hayır, film kendi derdini bile umursamıyor. Seyirciye yabancı, kendine yabancı… Ve sonuç: önemsiz bir iş.

BODRUM INTERNATIONAL

Peki ya Festival Algoritması?

Algoritmaya Biat Et sadece sosyal medyaya dair bir eleştiri olarak okunamaz; aslında kendi varlığı bile sinemada algoritmik işleyişin nasıl çalıştığının canlı bir örneği. Film, tıpkı eleştirdiği “reaksiyon videoları” gibi, başka bir şeyin ucuz bir tekrarı. Black Mirror’un estetiği, Netflix’in içerik tasarım şablonları, festival kataloğuna girecek kadar “güncel” bir konu… Hepsi bir araya getirildiğinde ortaya çıkan şey “orijinal film” değil, algoritmanın öğüttüğü ve önümüze sürdüğü bir ürün. Yani film, eleştirdiği düzenin içinde konumlanıyor.

Algoritma sadece YouTube’da, TikTok’ta değil, festivallerde de çalışıyor. Hangi konular trendse, hangi estetikler jüriler tarafından ödüllendiriliyorsa, filmler de buna göre şekilleniyor. İşte Algoritmaya Biat Et bu sahte güncelliğin kurbanı olmuş. Karakterlerin İngilizce konuşması da, İstanbul’u “herhangi bir Batı şehri” gibi göstermeye çalışması da bundan. Film, bir festival algoritmasına oynuyor: “Bakın biz evrenseliz, meselemiz global, Black Mirror’a benziyoruz.” Yani bir yandan algoritmaya sövüyor, diğer yandan onun mantığını kendi bedenine kazıyor.

Bu ikiyüzlülük aslında çağımızın sinemasına dair daha büyük bir sorunu işaret ediyor. Sinemacılar, algoritmayı sadece konularına değil, biçimlerine de sızdırıyorlar. Film izleme alışkanlıklarımız parçalanıyor, dikkat sürelerimiz kısalıyor ve sinema, tam da Algoritmaya Biat Et gibi “dikkat ekonomisi”nin kodlarına göre üretiliyor. İzleyiciye bir fikir derinliği değil, tanıdık bir heyecan, kopya bir kaygı sunuluyor. Bu da filmleri düşünsel üretimden ziyade içerik üretiminin bir parçasına dönüştürüyor.

Kurtuluş ve Saraçoğlu bu tuzağa düştüklerinde aslında kendi geçmiş filmlerinin ruhuna da ihanet etmiş oluyorlar. Gözümün Nuru seyirciyle samimiyet kurmaya çalışan, acemiliğini bile avantaja çeviren bir filmdi. Algoritmaya Biat Et ise tam tersine, sahte evrensellik ve yapay bir güncellik peşinde koşarken, seyirciyle arasına daha kalın bir duvar örüyor.

Kurtuluş ve Saraçoğlu yetenekli yönetmenler, buna kuşku yok ama bu kez olmamış.

MTŞ

Murat Tolga Şen

Murat Tolga Şen

Murat Tolga Şen, sinema eleştirmeni, senarist ve oyuncudur. Öteki Sinema'nın kurucusu ve OFCS (Online Film Critics Society) üyesidir. 2012-2023 yılları arasında Medyaradar sitesinde TV sektörüne dair eleştiriler kaleme almış, 2014-2016 sezonunda Okan Bayülgen’in Dada Dandinista adlı programının yazı grubunu yönetmiştir. 2017-2019 yılları arasında Antalya Sinema Derneği’nin danışmanlığını yapmış ve 2014-2023 yılları arasında Eğlenceli Cinayetler Kumpanyası’nda oyunculuk yapmıştır. "Bir Notanın Hikayesi" adlı belgeselin senaryo yazarı, "Bir İz - Madımak" belgeselinin danışmanı ve "Agatha'da Cinayet" adlı tiyatro oyununun yazarıdır. Sinema yazılarına Öteki Sinema'da devam etmektedir.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Masalsı Bir Eğlence: Kelebekler (2018)

Yıllar sonra bir araya gelen üç kardeşin hesaplaşmasından tadına doyulmaz
blank

Bizim Mahalle (1982), Trajik Mahalle!

Gördüğünüz üzere Bizim Mahalle, tatsız, tuzsuz, eğlencesiz, fakir ve trajik