Aynı Geminin Yolcuları: Yeni Türk Sineması’na Yönetmen Bakışı

20 Ağustos 2013

titanik2

Geçenlerde İngiliz evrimci biyolog ve yazar Richard Dawkins’in twitter’da yazdığı mesaj ortalığı karıştırmıştı. Twitter mesajında “Dünyadaki tüm Müslümanların aldığı Nobel ödülü sayısı Cambridge Üniversitesi bünyesindeki Trinity Koleji mensuplarının aldığından azdır. Gerçi onlar (Müslümanlar) da Orta Çağ’da harika şeyler yaptılar” diyordu. Ben Dawkins’in dediği gibi durumu bütünüyle İslam’a bağlamanın yanlış olduğu kanaatindeyim. Çünkü bana göre sorun tamamen zihniyet sorunudur.

Öteki Sinema için yazan: Kerem Topuz

Şöyle ki; Maliye Bakanı Mehmet Şimşek bu twitten sonra hemen topa girip, bunun; Batı’nın Doğu’yu geride bırakmak için kurduğu “büyük oyunu” yüzünden olduğunu iddia etti. Ben bu çıkışa, bahsettiğim zihniyet meselesinden dolayı, inanın hiç şaşırmadım. Çünkü bizim gibi ülkeler tıpkı bakanın yaptığı gibi kendi sorunlarıyla yüzleşmekten çekinirler. Kendilerini hiçbir konuda suçlu ya da kabahatli bulmazlar. Suçlu hep dış mihraklar, yabancı düşmanlardır. İşte bu pencereden bakmaya devam ettiğimiz sürece komplo teorilerinin ardına saklanıp, hakikatten giderek uzaklaşırız. Bilimsellikten uzak, hep yanlış sonuçlara varırız ya da Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın dediği gibi ‘Biz ara eleman ülkesiyiz, mucit çıkaramayız’ diye durumu temelli kabulleniveririz. Ben bunların hiçbirine tabi ki katılmıyorum. Ama bazen de acaba mı demekten kendimi alamıyorum.

Bakan Bayraktar, gerçekten de haklı olabilir mi? Bizden mucit, dünyaya yön verecek bir sanatçı veya lider çıkamaz mı? Ya da onları da geçelim, kendi konumumdan bakarsam; bizden dünya çapında sinemaya yön veren bir vatan evladı çıkamaz mı?

Aslına bakarsanız Bakan Bayraktar gibi düşünmediğiniz sürece bal gibi de çıkar!

Bir yandan bu olumlu ve ‘safiyane derecede iyimser’ bakış açımı sürdürmek için kendime sürekli bahaneler üretirken, bir yandan da vahamete kapılıp sinemamızın içinde bulunduğu duruma acıyla bakmaktan, kendimi alıkoyamıyorum. Her ne kadar bunu itiraf etmekten çekinsek de sinemamız; üretim, kalite, içerik, özgünlük vesaire açısından ‘zavallı durumdadır!’ 2014 yılında 100ncü yılını dolduracak olan Türk sineması, hala bir endüstri bile olamamıştır! Bırakın dünya çapında olmayı, filmlerimiz iç pazarda bile izlenmeyen veya beğenilmeyen filmler olup çıkmıştır. Çözümü ise uluslararası başarıyı yakalamış üç beş yönetmenin kuyruğuna takılıp, kötü taklitlerini üreterek, destekleyerek hatta bu taklitleri düşüncesizce şakşaklayarak bulmaya çalışıyoruz. Sorun Bakan Şimşek’in dediği gibi dış mihraklarda falan değil tamamen içimizde ve bizlerden kaynaklanıyor. Evet bunu itiraf etmenin tam vaktidir! Görüldüğü üzere gemi son limana varmak üzere ama yolunu şaşırmış durumda. Uygulanan yarım yamalak reçetelerin de tedavüllerinin çoktan dolduğu aşikar.

Evet, kısaca sinemamızın durumu içler acısıdır! Ben kendim de dahil olmak üzere sinemacılar korkunç bir bataklıkta yaşam mücadelesi veriyoruz. Daha henüz finans bulma ve proje geliştirme aşamasında hayallerimizden bir bir ödünler vermeye başlıyoruz. Fonlar yetersiz, hatta Kültür Bakanlığı dışında faydalanabileceğiniz bir fon da yok. Sponsorluk sistemi belli yapımlar hariç neredeyse hiç çalışmıyor. Durum ve hal böyle olunca, bize de izleyiciye de avucunu yalamak kalıyor. Sonra da kalkıp kendimizden başka kimseyi suçlayamıyoruz. Önceki ya da şimdiki iktidarları suçlamanın da bir anlamı kalmıyor çünkü. ‘Biz ne yaptık ki?’ sorusu gündeme geliyor. Kendi iç dinamiğini kuramamış, birbiriyle bağlantılı mekanizmalarını sağlıklı işletemeyen, geçmişi ile kopuk bir sektör, Allah’a şükür kör topal ilerleyebiliyor. Buna ilerleme denilebilirse tabi.

Ben yine iyimserliğimi koruyup, “her şeye ve herkese rağmen” film üreten veya üretmeye çalışan bütün meslektaşlarımı yürekten kutluyorum. Benim gözümde bu işe emek ve gönül vermiş olan herkes özel bir yerdedir. Ancak sürdürülebilir ve ayakları yere basan bir sektör olabilmenin de bazı şartları olduğunu düşünüyorum. Birbirimizi sevmek veya değer vermek demek yanlışlarımızı söylemeyip hasır altı yapacağız anlamına gelmiyor. (Ya da tam tersi sırf sevmediğimiz için durduk yere birbirimizi yerden yere vurmamızı da gerektirmiyor elbette.) Çuvaldızı önce kendine batırabilen biri olarak büyük bir samimiyetle diyorum ki, gittiğimiz yol yol değildir! Artık bu noktada Bakan Bayraktar’a katılmaktan başka bir çarem kalmıyor. Hatta daha da ileri gidip amiyane tabirle ‘Bizden ara eleman falan değil, bir b.k olmaz!’ deyiveriyorum.

Haksız da sayılmam. Çünkü benim gözlemlediğim kadarıyla sinema sektörü bir virüs gibi kendi kendini yiyip bitiren bir mekanizmaya dönüşmüş durumda. Kendi çalıp kendi oynayan, körlerin topalların birbirini ağırladığı bir şölen alanı gibi. Ama ne yazık ki çıkardığı çıngarın yarısı bile etmeyen etkiye sahip bir curcuna.

keremtopuz-twitter_2Kimse kusura bakmasın, böyle bir curcunanın içinde olamam. Olmadım ve olmayacağım! Film üretim modellerini sorgulamaya, yenilerini aramaya, denemeye devam edeceğim. Ama sizin söylediğiniz gibi değil, kendi belirlediğim yöntemlerle. Ahbap çavuş ilişkisiyle değil, hak eden, hak etmeyen prensibiyle. Ödül, havuç denklemiyle değil, izlenilebilirlik ve özgünlük denklemiyle. Beğenilmek kaygısıyla değil ama beğenilmemeyi göze alarak, aynı gemide yol alarak ama siz güvertedeyken, ben karinada* olmayı tercih ederek…

Sadece; hepimiz adına temennim, bu geminin sağ salim limana ulaşmasıdır. Hatta yeni yeni limanlara varması! Bunun da yönteminin daha cesur olmaktan, özgün olmaktan, başkalarının dümen suyundan kurtulmaktan, daima yeniye yol açmaktan, ön yargılardan ve ideolojilerden kurtulup sadece anlamaya çalışmaktan, sinemaya sadece sinema gözlüğüyle bakabilmekten, içine siyaset sokmadan tarafsız olabilmekten, adam kayırmamaktan, filtre uygulamamaktan ve adil olabilmekten geçtiğine inanıyorum. Bunu yapabilirsek bence Richard Dawkins’i utandırabilir, devlet büyüklerimizi boş konuşmaktan kurtarabiliriz.

* Karina: Gemi teknesinin sürekli su altında kalan kısmıdır.

blank

Misafir Koltuğu

Öteki Sinema ekibine henüz katılmamış ya da başka sitelerde yazan dostlarımız her fırsatta harika yazılarla sitemize destek veriyor. Size de okuması ve paylaşması kalıyor...

1 Comment

  1. Yazınızı okudum ve gerçekten söyledikleriniz içler acısı sinemamızın durumunu ortaya koyuyor.Ayrıca karinada olmayı bile göze alarak ben bu kervana katılmayacağım demenizide takdir ediyorum.Bu ülkenin gerçekten bunu söyleyebilecek insanlara ihtiyacı var.Yalnız maliye bakanı sayın Mehmet Şimşek’in söylediklerini sizin gibi yorumlamak mümkün olduğu gibi farklı yorumlamakta mümkün.Mehmet Şimşek Richard Dawkins’in sözlerine cevap olarak 3 tweet atmış ve ilkinde şöyle bir özeleştiri yapmış ”Evet Müslüman dünyasının daha fazla demokrasiye, daha fazla açıklığa ve eğitime daha fazla odaklanmaya ihtiyacı var”Bu da bence demek oluyor ki Mehmet Şimşek suçu hemen dış güçlere atmıyor önce bir özeleştiri yapıyor.Attığı ikinci tweet te ise nobel ödüllerinin müslüman bir ülke tarafından verilmemesinden bahsediyor.Üçüncü tweette ise batının oyunlarının doğuyu yani müslüman dünyasını geride bıraktığını hala da devam ettiğini söylüyor ki bu doğru bir bakış açısı.Bu gün dünyada demokrasiyle yönetilen kaç islam ülkesi var ki.Müslüman dünyası batının attığı kemiklerle beslenen krallar tarafından yönetiliyor.Buna karşı çıkan ve demokrasi isteyen uyanan halklara ise darbeyle ve vahşetle karşılık veriliyor.(Mısır)Şimdi böyle bir ortamda nasıl nobel ödülü alabilen müslümanlardan bahsedebiliriz ki.Nasıl sanattan bahsedebiliriz ki.Türkiye’ye gelince neyseki ülkemizde demokrasi var.Ama bugüne kadar sadece sinema değil her alanda gelişememiş bir ülke olduysak bunun sebebi yine batıdır.Ne zaman yükselmeye başlasak ülkemizdede darbeler olmuş.Ne zaman güçlensek karanlık eller müdahale etmiş.En son bunu geziparkında gördük.Ama artık bütün bunlara rağmen biz özgür bir ülkeyiz ve her alanda büyüdüğümüz gibi sanattada elbet büyüyeceğiz.Artık bilim adamlarımızın bindikleri uçakları düşüremeyecekler.Bundan sonra Türk sineması sizin gibi cesaretli, idealist sinemacılara emanet.Yolunuz açık olsun ve bu ülke her alanda marka olmaya başladığı gibi elbet sinemadada olacaktır.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Sevgili Dayım…

Kartpostal çocuğu olmayı bıraktıktan sonra da halkını kollamaya ve ona
blank

Nunca Mas! (Bir Daha Asla!)

Nunca Mas! (Bir Daha Asla!) Arjantin, 1985’i iyi okuyabilmek için,