Bir Geçiş Dönemi Ağıtı: Bəxt Üzüyü (1991)

Azeri elektronik müzik sanatçısı Vugarixx’in, özellikle Alim Kasımov’la olan “Viran” işbirliğinden beri yaptığı sentezleri çok başarılı buluyorum. Geleneksel dokuyu modern elektronik altyapılarla birleştirmede çok yetenekli.

Vugarixx’in “Bəxt üzüyü” (Şans/Baht Yüzüğü) filminin görüntüleri üzerine yaptığı çalışma filmin özündeki o hüzünlü nostaljiyi çok iyi yakalıyor. Çünkü “Bəxt üzüyü” dışarıdan bakıldığında kahkahalarla güldüren bir komedi olsa da, derinine indiğinizde bir devrin kapanışının sancılarını taşıyan ağır bir dram. Filmin tamamını en üstten, Vugarixx klibini ise aşağıdaki video penceresinden izleyebilirsiniz.

Bitti mi? Bitmedi, bitemez. Azerbaycan sinemasından gelen ve sizin de izlemenizi istediğim bu başyapıt üzerine bir kritik yazısı hazırladım. İyi okumalar…


Azerbaycan sinemasının tartışmasız en kült filmlerinden biri olan, Ramiz Əzizbəyli’nin yönettiği 1991 yapımı “Bəxt üzüyü”, ilk bakışta tipik bir Sovyet sonrası “bağ evi komedisi” gibi durur ancak bu film, kahkahaların ardına gizlenmiş, dağılmakta olan bir imparatorluğun ve değişen toplumsal değerlerin en keskin, en acımasız ve bir o kadar da şefkatli röntgeni.

Sovyetler Birliği’nin çöküşünün hemen arefesinde çekilen film, bu “alacakaranlık kuşağı” döneminin ruhunu mükemmel bir şekilde yakalar. Eski sistemin kuralları artık çalışmamaktadır, yeni sistemin ne olduğu ise henüz meçhuldür. İşte bu belirsizlik ortamında, karakterlerin maskeleri düşer ve gerçek yüzleri ortaya çıkar.

blank

Bir Mikrokozmos Olarak Bağ Evi

Film, aynı yazlığı paylaşmak zorunda kalan iki aileyi merkeze alır. Mekan daraldıkça, karakterlerin ruhları arasındaki uçurumlar genişler. Bir yanda “eski usul” gibi görünen ama aslında dönemin yarattığı fırsatçı, ikiyüzlü ve “şark kurnazı” tipolojisinin zirvesi olan Moşu Göyəzənli (Valeh Kərimov) ve onun kaotik, materyalist ama bir o kadar da “halktan” eşi Söylü (Afaq Bəşirqızı). Diğer yanda ise daha modern, eğitimli ama hayatın yükü altında ezilmiş, dürüst kalmaya çalıştıkça kaybeden Hüseyn ve Sevda çifti.

Filmin ana çatışması, Sevda’nın değerli yüzüğünün kaybolmasıyla başlar. Bu yüzük (baht yüzüğü), Hitchcock filmlerindeki bir “MacGuffin” gibidir; ne olduğunun bir önemi yoktur, önemli olan yokluğunun karakterlerde tetiklediği krizdir. Yüzük kaybolunca, nezaket maskeleri düşer ve herkesin içindeki “canavar” uyanır.

Filmin gücü, hiç kuşkusuz, karikatürize edilmeye çok müsait tipleri derinlikli karakterlere dönüştürebilen oyuncu kadrosundan gelir. Afaq Bəşirqızı’nın canlandırdığı Söylü karakteri, enerjisi ve replikleriyle filmin lokomotifidir; ancak komedisi, trajik bir cehalet ve açgözlülükten beslenir.

Valeh Kərimov’un Moşu karakteri ise sinema tarihinin en başarılı “sahtekar aydın” portrelerinden biridir. Ağzından düşürmediği “şairane” ama içi boş lafları, sahte ahlakçılığı ve her durumdan çıkar sağlama becerisiyle Moşu, çürüyen sistemin vücut bulmuş halidir.

Ve Ayşad Məmmədov… Canlandırdığı Hüseyn karakteri, filmin vicdanı ve hüznüdür. Hüseyn, Moşu’nun gürültülü sahtekarlığının tam zıttıdır. O, yaklaşmakta olan felaketi (hem toplumsal hem kişisel) gören ama bunu durduracak gücü veya takati kalmamış yorgun entelektüeli temsil eder. Məmmədov’un oyunculuğu bağırmaz, çağırmaz; bakışlarındaki bıkkınlık, omuzlarındaki çöküklük ve çaresiz kabullenişle devleşir. Filmin en komik anlarında bile Hüseyn’in gözlerindeki keder, izleyiciyi bir anda gerçekliğe çeker. Hüseyn’in “adam gibi adam” kalma çabası, o dönemde en zor olan şeydir.

blank

Filmin gizli kahramanı ise, her şeyi kenardan izleyen, olaylara dahil olmayan ama en doğru tespitleri yapan Tanrıbəy dayıdır (Nasir Sadıqzadə). Karakter bir nevi Yunan korosu gibidir; olan bitenin absürtlüğünü ve kaçınılmaz sonu fısıldar.

“Bəxt üzüyü”, Azerbaycanlıların deyimiyle “gülüş doğuran faciə”dir (kahkaha doğuran facia). Seyirciyi Söylü’nün hallerine güldürürken, aslında ne kadar korkunç bir toplumsal çürümeyle karşı karşıya olduğunu fark ettirir. Final sahnesi, bu trajikomedinin zirvesidir. Herkesin gerçek yüzü ortaya çıktıktan sonra gelen buruk kabulleniş, bir dönemin bitişinin ilanıdır.

Vugarixx’in bu filmin görüntüleri üzerine yaptığı müzikal çalışma, tam da bu yüzden çok etkilidir. Modern “beat”ler, filmin 90’lar estetiğinin altındaki zamansız hüznü, yani Hüseyn’in hüznünü ve Moşu’nun temsil ettiği ahlaki çöküntünün güncelliğini vurgular.

“Bəxt üzüyü”, sadece Azerbaycan sinemasının değil, Sovyet sonrası coğrafyanın tamamının ruh halini anlamak için izlenmesi gereken, replikleri dillere pelesenk olmuş, hem çok komik hem de can yakıcı derecede gerçekçi bir başyapıt ama yazı burada bitmedi. Beni bu filme çeken şey aslında bizim sinemamıza çok yakın düşen dokusu. Evet, bu da bir “Türk Filmi”.

Sovyet Yeşilçam’ı diye bir şey yok ama Bəxt üzüyü”, Yeşilçam sinemasıyla, özellikle de Arzu Film ekolü (Ertem Eğilmez filmleri) ile inanılmaz derecede güçlü bir “ruh akrabalığı” taşıyor. Bu sadece yüzeysel bir benzerlik değil, karakterlerin inşasından duygusal tonlamaya kadar inen derin bir yakınlık.

Yeşilçam’ın altın çağı komedilerinin (Hababam Sınıfı, Neşeli Günler, Bizim Aile) en büyük sırrı kahkahalara boğarken bir anda boğazı düğümleyebilmeleridir. Neşe ile hüznü aynı potada eritirler.

“Bəxt üzüyü” de tam olarak bu frekanstadır. Film, dışarıdan bakıldığında curcunalı, gürültülü bir komedidir. Ama alt metni, bir toplumun çöküşünün sancıları, geçim derdi ve ahlaki yozlaşmadır. Tıpkı Münir Özkul’un “Yaşar Usta” olarak gururlu ama çaresiz duruşu gibi, bu filmdeki karakterlerin komik halleri de aslında trajik durumlarından kaynaklanır. O “sıcaklık” hissi, acının üzerinin mizahla örtülmesinden gelir.

Filmdeki karakterleri alıp bir Yeşilçam filmine koysanız hiç sırıtmazlar. Hatta bazıları Yeşilçam’ın efsane oyuncularının canlandırdığı tiplerin Azerbaycan şubesi gibidir.

Moşu Göyəzənli ve Şener Şen Karakterleri: Bu belki de en bariz benzerlik. Valeh Kərimov’un canlandırdığı Moşu; ağzı laf yapan, sürekli “edebiyat parçalayan” ama aslında sığ, fırsatçı, üçkağıtçıya meyilli, yine de şeytan tüyü olan bir karakterdir. Bu tanım size kimi hatırlatıyor? Elbette Şener Şen’i. Moşu’yu izlerken Şener Şen’in “Banker Bilo”daki Maho Ağa’sını, “Neşeli Günler”deki Ziya’sını veya “Çiçek Abbas”taki Şakir’ini görmemek imkansızdır. Aynı “şark kurnazı” enerjisine sahiptirler.

Söylü ve Adile Naşit / Perran Kutman Ekolü: Afaq Bəşirqızı’nın Söylü’sü; dominant, cahil cesaretine sahip, kocasına dünyayı dar eden ama bir o kadar da saf bir “halk kadını”dır. Enerjisi, bağırış çağırışı ve abartılı halleriyle Adile Naşit’in bazı enerjik rollerini veya Perran Kutman’ın “Gırgıriye” serisindeki tiplerini andırır.

Hüseyn ve Münir Özkul’un “Onurlu Mağlup” Babaları: Ayşad Məmmədov’un Hüseyn karakteri, sistemin çarkları arasında ezilen, dürüst kalmaya çalıştıkça kaybeden, yorgun ve hüzünlü adamdır. Omuzlarındaki görünmez yük, bize Münir Özkul’un mahzun, gururlu ama çaresiz baba figürlerini (Yaşar Usta, Rıza Baba) hatırlatır.

blank

Yeşilçam’da “bir evde/mahallede toplanmak zorunda kalan zıt karakterler” teması çok işlenir. Farklı sosyal sınıflardan veya kültürlerden gelen insanlar aynı çatı altına girer ve çatışma başlar.

“Bəxt üzüyü”ndeki bağ evi de tam olarak budur. Okumuş, kentli “entelijansiya” (Hüseyn ve Sevda) ile daha halk tipi, sonradan görme veya fırsatçı kesim (Moşu ve Söylü) aynı mekanda çatışır. Bu, Yeşilçam’daki “zengin-fakir” veya “okumuş-cahil” çatışmalarının Sovyet sonrası Azerbaycan versiyonudur.

Yeşilçam’a bu kadar benzemesine rağmen “Bəxt üzüyü”nün kendine has bir dokusu var. Yeşilçam filmleri (özellikle 70’ler) genellikle daha “masalsı” biter; kötüler ıslah olur, aile bir araya gelir. “Bəxt üzüyü” ise daha gerçekçi ve buruktur. Film bittiğinde Moşu’nun huyu değişmemiş, Hüseyn’in derdi bitmemiştir. Sovyet sisteminin çöküşünün yarattığı spesifik belirsizlik ve güvensizlik hissi, filme Yeşilçam’dan daha keskin, daha politik ve biraz daha karanlık bir ton katar.

Özetle; “Bəxt üzüyü”, ortak kültürel kodlarımız, duygusal reflekslerimiz ve mizah anlayışımız nedeniyle Yeşilçam’ın “öz kardeşi” gibidir. Eğer bir gün Yeşilçam, Azerbaycan’da bir film çekseydi, muhtemelen ortaya “Bəxt üzüyü” çıkardı.

Murat Tolga Şen

Murat Tolga Şen

Murat Tolga Şen, sinema eleştirmeni, senarist ve oyuncudur. Öteki Sinema'nın kurucusu ve OFCS (Online Film Critics Society) üyesidir. 2012-2023 yılları arasında Medyaradar sitesinde TV sektörüne dair eleştiriler kaleme almış, 2014-2016 sezonunda Okan Bayülgen’in Dada Dandinista adlı programının yazı grubunu yönetmiştir. 2017-2019 yılları arasında Antalya Sinema Derneği’nin danışmanlığını yapmış ve 2014-2023 yılları arasında Eğlenceli Cinayetler Kumpanyası’nda oyunculuk yapmıştır. "Bir Notanın Hikayesi" adlı belgeselin senaryo yazarı, "Bir İz - Madımak" belgeselinin danışmanı ve "Agatha'da Cinayet" adlı tiyatro oyununun yazarıdır. Sinema yazılarına Öteki Sinema'da devam etmektedir.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

End of the Line (2007)

End of the Line, üzerine hafif Red State damlatılmış bir
blank

Gel Sen de Halaya Katıl: The Exorcist Believer (2023)

Korku klasiklerinin belki de en önemlilerinden birinin gölgesinde bile rahatlıkla