Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Zeydan Karalar gözaltına alındı. Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Muhittin Böcek hakkında da gözaltı kararı çıktı.

Gündemi meşgul eden bu gelişmelere “Derdin bu mu şimdi?” diyerek omuz silkenlere bir şey söylemem ve yazıya öyle başlamam gerek: Evet, derdim tam olarak bu!

Şunu ekleyeyim, film festivallerini en çok eleştiren kalem benimkisi, yine öyle olacak ama bu yazı o yazı değil, şimdi Alamo’yu savunma vakti! Çünkü mesele sadece iki belediye başkanı değil. Mesele, Türkiye’nin en köklü iki kültürel etkinliğinin—Altın Koza ve Altın Portakal film festivallerinin—başsız kalması, belirsizliğe sürüklenmesi, hatta bir daha yapılamama ihtimalidir.

blank

Bu isimlerin ikisi de sadece yerel yönetici değil, aynı zamanda kültürel birer koruyucu. Adana ve Antalya, Türkiye’de özgür sinemanın nefes alabildiği en büyük siperler. Eğer başkanlar görevlerine iade edilmezse, festival denen şeyi sadece geçmiş zaman kipinde konuşuyor olacağız: “Bir zamanlar yapılırdı…”

Altın Portakal zaten bir süredir iktidarın hedefindeydi. “Kanun Hükmü” adlı belgeselin sansürlenmesi ve festivalin (belediye eliyle) iptal edilmesi sürecini hatırlayın.

Film çıkarıldı, tekrar alındı, sonra yine çıkarıldı. Kültür Bakanlığı çekildi, sponsorlar kaçtı, sinema meslek birlikleri protestoya geçti, yarışmacı filmler de birer birer geri adım attı. Ve festival zamanı geldiğinde AKM, bir western filminden fırlamış hayalet kasaba setine dönmüştü.

O dönemde yaşananların ardından yazdığım bir yazıda demiştim ki: “Film seçkiden çıkarılmaz, dik durulurdu; o zaman da valilik yasaklardı ama hiç olmazsa pimi çekilmiş sansür bombası iktidarın kucağında kalırdı.”

Öyle olmadı. Olayın her tarafı hatalı pozisyonlandı. Sansüre karşı olduğunu söyleyen bir kısım sektör bile, belediyeyi hedefe koydu, iktidarın tek bir hamle yapmasına gerek kalmadan festival buharlaştı.

Ardından geçen yıl yapılmak istenen “Özgür Portakal Film Günleri” de valilik kararıyla yasaklandı çünkü iktidar festivallerin film gösterdiği değil, mesaj vermediği sürece yaşamasına izin veriyor. Aksi hâlde devreye “kamu güvenliği” giriyor, sonra da bir baktınız festival yok, başkan yok, jüri yok, film yok.

Adana’ya gelirsek… Altın Koza bugüne kadar her türlü sansüre karşı direndi, belki de Türkiye’nin en özgür sinema ortamı olmayı başardı. LGBT temalı filmler gösterildi, hakikat arayışı ödüllendirildi, jüriler seçimlerinde özgür bırakıldı. Tüm bu olanaklar Zeydan Karalar’ın (ve önceki başkanların) duruşuyla mümkündü. Onun gidişi, Altın Koza’nın kimliğini de sürgüne gönderecek demektir.

blank

Bu, sadece iki başkanın meselesi değil, Türkiye’de muhalif yerel yönetimlere karşı sürdürülen topyekûn bir kültürel tasfiye operasyonudur. Sırada Ankara mı var? Bağımsız sinema salonu kalmadı gibi bir şey zaten, festivaller olmazsa bu ülkenin o en cılız çığlığını kim atacak? Biz de İranlılar gibi yurtdışı festivallerinde mi kuracağız özgür bir ülkenin düşlerini?

Türkiye’de zaten kültür deyince akla gelen etkinlik sayısı iki elin parmaklarını geçmiyor. Bunların da üstü birer birer çiziliyor. Sanat üretimi kamusal destek olmadan var olamaz; bu festivaller sadece şenlik değil, birer kültürel nefes borusu. Onlar giderse, sadece sinemacılar değil, seyirciler de boğulur.

Festivaller sadece kırmızı halıdan ibaret değil. Orada gördüğümüz her film, bir çabanın, bir inadın, bir özgürlük arzusunun yansıması. Eğer biz bu olup biteni sadece “siyaset” diye izlemeye devam edersek, yarın sıra her türden ifade biçimine gelir. Müzik gider, tiyatro gider, her şey solar. O çok istedikleri çöl iklimi gelir yanmış ormanların bağrına.

İktidarın ilk niyeti evcilleştirilmiş bir “kültür” düzeni kurmaktı. İçinde slogan olmayan, soru sormayan, jürisi “uyumlu”, konuşmacısı dikkatli, kırmızı halısı alkışla dolu festivaller. Kültür Bakanlığı destekli yeni festivaller türedi son yıllarda. Bu etkinliklerin çoğunun ortak noktası, devletle hiç ters düşmemeleri. Ne jüride “tehlikeli” bir isim, ne seçkide “rahatsız edici” bir yapım. Sansür mü? Zaten otosansürle çözülmüş oluyor. Kırmızı halı da hazır, haber bülteni de, sponsor da…

Kültür Bakanlığı bu işin kültürüyle değil, vitriniyle ilgileniyor. İçerik özgür değilse, sinema bir “etkinlik planı”na dönüşür. Bu kafa, Altın Portakal gibi aykırı duruşları, Altın Koza gibi başına buyruk festival yapısını asla affetmez. Yok eder, sonra da yerine çok “güzel şeyler” koyar. Hepsi uyumlu, steril, mesajdan arındırılmış, yeri geldiğinde propagandist.

Bu bir kültürel tasfiye harekâtı. Kültürel alanı temizlemek, sonra kendi figürlerini yerleştirmek istediler, buna çabaladılar ama başaramadılar. O öfkeyle saldırıp duruyorlardı zaten ya bağımsız ya da muhalefet partileri tarafından desteklenen festivallere.

Zeydan Karalar’ı ve Muhittin Böcek’i savunmak, Altın Portakal’ı, Altın Koza’yı, sinemayı, ifade özgürlüğünü, “hayal kurma hakkımızı” savunmaktır. Eğer bu başkanlar “sistem dışı” bırakılır, yerlerine kayyum (ya da kayyım artık her ne haltsa) atanırsa festivaller de fiilen sona erdirilmiş olur.

Ve evet… tam da bunu istiyorlar: Altın Portakal’ı sonsuza dek çürütüp, Altın Koza’yı çöpe atmak. Böylece meydan sadece propaganda filmlerine kalır.

Hazır mıyız buna?

Bunun erken bir tahmin ya da acımasız bir kehanet olduğunu da düşünebilirsiniz elbette. İyimserleri severim ama kayyımlı festivallerin az çok neye benzeyeceğini Menderes Türel dönemindeki Evcil Portakal’lardan biliyoruz. Birkaç Hollywood eskisi ve altı asla doldurulamayan “Antalya’yı, Cannes yapacağız” iddiaları falan. Bundan ibaret bir festival!

blank

Murat Tolga Şen

Murat Tolga Şen, sinema eleştirmeni, senarist ve oyuncudur. Öteki Sinema'nın kurucusu ve OFCS (Online Film Critics Society) üyesidir. 2012-2023 yılları arasında Medyaradar sitesinde TV sektörüne dair eleştiriler kaleme almış, 2014-2016 sezonunda Okan Bayülgen’in Dada Dandinista adlı programının yazı grubunu yönetmiştir. 2017-2019 yılları arasında Antalya Sinema Derneği’nin danışmanlığını yapmış ve 2014-2023 yılları arasında Eğlenceli Cinayetler Kumpanyası’nda oyunculuk yapmıştır. "Bir Notanın Hikayesi" adlı belgeselin senaryo yazarı, "Bir İz - Madımak" belgeselinin danışmanı ve "Agatha'da Cinayet" adlı tiyatro oyununun yazarıdır. Sinema yazılarına Öteki Sinema'da devam etmektedir.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Earthlings Bölüm 1: Satılık Pet Hayvanları

Semt pazarlarından minibüs duraklarına, iş hanlarından pet shoplara kadar hemen
blank

İktidar Aklayıcısı Solcu Sinemacı!

Türkiye’nin son 10 yılını kendi gözlerinizden gördüğünüz gibi anlatmadığınız sürece