Film ve Müzik 1: Sarmaşık ve Anadolu Pop Rock’ın İzinde…

4 Ocak 2024

Deniz üstü köpürür, hey canım rinna nay rinna rinna nay.
Kayığa da binsem götürür, hey canım hey
Benim de şu cihana gelişim, hey canım rinna nay rinna rinna nay
Bir güzelden ötürü, hey canım hey
Benim de şu cihandan gidişim, hey canım rinna nay rinna rinna nay
Memleket sevdasından hey canım hey

Tolga Karaçelik’in ikinci filmi Sarmaşık, armatörünün iflasını bildirmesi ile denizin ortasında kalan bir gemi ve altı mürettebat üzerinden iktidar, hiyerarşi, otorite gibi kavramları tartışıyor. Samuel Taylor Coleridge, Joseph Conrad ve Herman Melville gibi yazarların eserlerini de işaret eden Karaçelik, hareket eden bir geminin durması sonrası çıkan kaos, karmaşa ve kargaşayı, halüsinatif bir atmosferde anlatıyor.

Üç epizoda bölünen filmde, Deniz Üstü Köpürür şarkısı üç kez duyuluyor. İlki geminin işlediği ve her şeyin yolunda olduğu ilk epizotta, güvertede Alper ile sohbet eden Cenk tarafından “bitiyorum bu parçaya” denilerek söyleniyor kafalar dumanlı, şarkıya geminin aksamları enstrüman oluyor hayali bir şekilde. Sahnede, müziğin sesi yükseliyor, yükseliyor ve Cem Karaca’nın sesi işitilmeye başlanıyor, coşkuyla. Şarkı sesinin eşlik ettiği görüntülerde önce Cenk’in keyifli hali, ardından da mürettebatın gemideki gündelik yaşamları görülüyor tüm sıradanlığı ile. Şarkının bitiminde, kafaları dumanlı Cenk ve Alper’e yeniden bağlanırken sahne, onların hapsoldukları döngü de fark edilir oluyor.

İkinci epizotta armatörün iflasını açıkladığı ve gemiye haciz konulduğu bilgisi mürettebata veriliyor. Gemi duruyor, geminin durması ile de gemideki hiyerarşi de çöküyor. Gerilimin arttığı, kaos ortamının hakim olduğu gemide, mürettebat da baskı ve otorite altında akıl sağlığını yitirirken, gerilimin en çok tırmandığı sahnede şarkı ikinci kez yine kafası dumanlı Cenk tarafından söylenmeye başlanıyor. Bu sahnede de tıpkı ilk epizotta olduğu gibi yine gemideki gündelik yaşam gösteriliyor, ancak bu sefer tekinsiz bir atmosfer hakim gemidekilerin yaşamına. Alper “ölüyorlar” diye bağırıyor bu sahnede, anahtarları Cenk’e sorarken, gemiyi sarmaşıklar sarmaya başlıyor, baskı, otorite, hegemonya ve iktidarın simgesi olarak…

blank

Bu sahnede görüntüye fantastik bir diğer unsur olarak salyangozlar dahil oluyor ve geminin güvertesini kaplıyorlar bir anda. Francesco del Cossa’nın, “Meryem’e Müjde” ve Carlo Crivelli’nin “Aziz Francesco ve Aziz Sebastian ile Meryem ve Çocuk İsa” eserlerinde karşımıza çıkan salyangoz, Hıristiyanlık mitolojisinde İsa’nın gelişini müjdelerken aslında bir anlamda yeniden doğuşu da simgeliyor. Bu sahnede Cenk ağlarken, gözyaşları yeniden doğuşu simgeliyor görünüyor. Tuhaf, tekinsiz ve agresif olarak inşa edilen sahnedeki yüzlerce, belki binlerce salyangoz izleyicide şok etkisi yaratıyor.

Gaston Bachelard (1996; 131), Paul Valery’nin Deniz Kabukları başlığı altındaki metnine işaret ederek şöyle diyor: “Evini kurmak için yaşamak gerekir, içinde yaşamak için evini kurmak değil.” Bachelard, yumuşakçanın kendi maddesinin içine sızarak kabuğunu özgür kılışının, maddenin içine sızarak onu oluşturmasına izin vermesi ile mümkün olduğunu söyler. Kameranın Cenk’in yüzüne yaklaştığı bir sahnede, Cenk tıpkı bir salyangoza benzetilen deforme yüzü ile ekrana bakıyor ve aslında bir anlamda yeniden doğuşun mümkün olduğunu müjdeliyor. “Sinema bize, kabuğundan çıkmış bir salyangozun hızlandırılmış görüntüsünü, boynuzlarını göğe doğru hızla uzatan bir salyangozu gösterseydi, ne büyük bir saldırıya uğramışlık duygusu yaşardık! Ne büyük saldırganlık kazanırdı o boynuzlar!” (1996: 131) der Bachelard, Mekanın Poetikası’nda. İzleyicisine agresif bir şekilde saldıran sahne, onlara da bu düzen içerisinde nerede konumlandıklarına dair sorusunu yöneltiyor. Göğe doğru boynuzlarını uzatan salyangozlar ile birlikte Cenk de onların bu hareketlerini bir cinnet hali içerisinde taklit ve tekrar ediyor.

blank

Filmin finalinde, bitimsizmiş gibi görünen gece sona eriyor, kaotik ortam sakinliyor ve mürettebat güvertede toplanıyor. Cenk bu sahnede elinde demir bir çekiçle (daha önce Beybaba ile aralarında gerilimin unsuru olan imge) İsmail’e bakarak soruyor; “İsmail, Beybaba’nın anahtarı sende mi?”

Filmin bitiş jeneriğinde tekrar işitilen şarkı, bir anlamda iktidar ilişkilerinden sıyrılmanın yolu olarak iktidara karşı birlikte hareket edebilmenin ve direnebilmenin mümkünatını işaret ediyor. Cem Karaca tarafından söylenilen şarkı, 68 kuşağı ile gelen özgürlük hareketlerinin, kapitalizme direnişin simgesi olarak, bir geleneğe de sırtını yaslayarak bu gemideki işçilerin haklarını arayışlarının da simgesine dönüşüyor ve iktidarın hegemonyasını yıkabilmenin olanaklılığını da izleyicisine büyük bir coşkuyla hatırlatıyor.

Öteki Sinema için yazan: Zehra Yiğit

Referans

  • Bachelard, G. (1996). Mekânın Poetikası, çev. Aykut Derman, İstanbul, Kesit Yayıncılık.
blank

Zehra Yiğit

Zehra Yiğit, Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo TV Sinema bölümünde lisans ve yüksek lisans eğitimini tamamladıktan sonra doktora eğitimine Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Film Tasarımı bölümünde devam etti. Oxford Üniversitesi ve Novisad Üniversitesi'ne Visiting Researcher olarak giden Yiğit, İtalya, Portekiz, Sırbistan, Gürcistan, İngiltere gibi pek çok ülkede ders ve seminer verdi, proje ortaklığı yaptı. Yiğit, şu an Akdeniz Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sinema Televizyon Bölüm Başkanı olarak görevine devam etmektedir.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Siyah Beyaz Yeşilçam’ın En Seksi Kadını: Özcan Tekgül

Siyah beyaz Yeşilçam'ın en seksi kadını: Özcan Tekgül, 1955 yılında,
blank

Stephen King Neden Bir “Korku” Yazarı?

Stephen King... Hayatına bakıldığında aslında onun da pek çok korkuyla