Seda Kanburoğlu: ‘Pasta küçük olunca birliği değil rekabeti arttırıyor’

Seda Kanburoğlu ile süregiden festival süreçlerinde tanıştık. Enerjisi ve samimiyetiyle dikkatimi çeken, genç yönetmenlere yapımcı olan, destek veren ve kendi kısa filmi Çok Düzgün Bir Kız’ı da çeken Seda’ya soruları yönelttim. Sektörün akışının kendisini festivallere yönelttiğini söyleyen Seda’yla bir festivalde yolunuz kesişebilir, dikkat!

Öteki Sinema için söyleşen: Banu Bozdemir

Merhaba Seda, seni tanıyalım mı?

Merhaba, ben Silivriliyim, orda doğdum büyüdüm. 2011 yılında Ege Üniversitesi Radyo, Televizyon ve Sinema bölümünü kazandığım için İzmir’e taşındım. Daha sonra medya iletişim alanında İzmir Katip Çelebi Üniversitesi’nde yüksek lisans da yaptım ve İzmir’de yaşamaya karar verdim.

Özellikle İzmir menşeli film festivallerinde sana sık rastlıyorum, enerjin, sorumluluk bilincin, olayları sahiplenişin dikkatimi çekti. Ve birçok genç yönetmene öncelikle yapımcı olarak kucak açıyorsun. Bu bir ihtiyaçtan mı doğdu, nedir seni sürükleyen serüven duygusu?

Öncelikle teşekkür ederim, değerli insanların takdirini kazanmışım demek ki. Evet son yıllarda birçok festivalde görev aldım. Sanırım biraz sektörün akışı beni festivallere dahil etti. Geçtiğimiz yıl benim de kurucu ekipte olduğum İKÇÜ Film Festivali’ni yaptık. Çok hoş bir deneyim oldu benim için ama bir o kadar da yorucuydu. Biraz işkolik biriyim sanırım. Çalıştığım işleri kendi işim gibi görürüm genelde. Festivaller ve üniversitedeki projelerimden dolayı genç ekiplerle bir arada oldum hep. Biraz da işin mutfağından geldiğim için herhalde küçücük bir desteğin bile ne anlam ifade ettiğini çok iyi biliyorum. Ekipte birlikte çalıştığım genç arkadaşlarımı kendi hayallerini gerçekleştirmeleri yolunda elimden geldiğince destek oluyorum. Yapımcılık, sette çalışmak, ne gerekiyorsa yapmaya çalışıyorum açıkçası. Sadece fayda sağlayacak yerlere yatırım yapan kişileri de sinemacı olarak görmüyorum. Sinema günün sonunda bir hikayeyi anlatma sanatıdır. Böyle görüp öğrendiğim için bunu sürdürmeye çalışıyorum diyebilirim. Yani ekibimle birbirimizi destekleyerek büyüyoruz.

blank

Yapımcılık zor zanaat, kısa filmciler ve bağımsız yönetmenler genelde kendi filmlerinin yapımcısı olmak durumunda kalıyor, biraz yapımcılığı tanımlasak, tam olarak neleri kapsıyor?

Yapımcılık aslında sadece filme para harcamak değil. Doğru sponsorlar bulmak, doğru oyunculara temas etmek dahil filme vizyon katmaktır aslında yapımcılık. İdari yapımcılık, ortak yapımcılık, ana yapımcılık hepsi farklı şeyler ama sonuçta tabii ki filmi doğru şekilde finanse etmek temel amaç. Filmde yönetmen filmin finansıyla ilgili hiçbir şeyi düşünmemeli normalde. Büyük setlerde bu böyledir. Ama kısa film tabii ki daha düşük bütçeyle ve gönüllülük esaslı olduğu için yönetmen de yapımla ilgili konulara dahil olmak zorunda kalıyor. Benim şansıma henüz yapım kısmını birine atıp yönetmenliğin tadını çıkaracağım bir iş yapamadım. Ama yapım kısmında olmayı da seviyorum. Ticaret yapan bir aileden geldiğim için biraz da öğrencilik yıllarımda organizasyon işlerinde çalıştığım için belki hoşuma gidiyor. Yönetmen ve yapımcı filmin temelidir. İkisi arasındaki uyumsuzluk veya yapımın zayıf olması bütün seti mutsuz eder. Ekibin ne yiyeceğini düşündüğü bir set ne kadar başarılı olabilir? Maalesef bunları da yaşadığım setler oldu. Yapım kısmında her şey dört dörtlük olmasa da temel ihtiyaçlar ve bazı lüksler kesinlikle karşılanmalı. Ben en çok bunlara dikkat ederim. Ufak tefek eksikler her zaman oluyor yoksa. Kötü bir yönetmenin filmi bittikten sonra beğenilmez ama kötü bir yapımcının filmi masada kalır.

Sektörün kalbinin İstanbul’da attığını biliyoruz ama sen İzmir’de yaşayan genç bir yönetmen ve yapımcı olarak bu anlamda İzmir’i nasıl değerlendiriyorsun? Festivaller ve çekilen filmler anlamında?

Evet İstanbul’da çekilen işler daha kapsamlı oluyor. Yakında orada da bir projeye başlayacağım. Bilmiyorum bakalım konum ne kadar etkileyecek. İzmir’de çekilen işlerin maliyeti daha düşük aslında. İstanbul gerçekten çok pahalı bir şehir. Ama sektörün kalbi orda olduğu için orda yaşayanlar kalkıp buraya gelirse maliyet onlar için artmış oluyor. Dolayısıyla daha yüksek bütçeli ve iyi projeler İstanbul’dan çıkıyor. İstanbul ve İzmir arasındaki sorun İzmir’in iş alanı eksikliği ve set çalışanlarının İstanbul’da yaşıyor olması. Aslında şehrin yapısı film çekmeye daha müsait.

blank

İzmir’de yaşayan yönetmenler olarak bir araya geldiğiniz, sektörel olarak konuşup dertleştiğiniz oluyor mu?

Evet genelde herkes İzmir’in bazı konularda eksik olduğuna hemfikir. Ben de öyle düşünüyorum. Burada pasta küçük, bu da birliği değil rekabeti arttırıyor aslında. Biriyle sorun yaşadığınızda birçok şeyi etkiliyor ya da bir gruptan tamamen kopuyorsunuz. Biriyle iyi olduğunuzda da aynı durumun tersi yaşanıyor. Bence profesyonellik böyle bir şey değil. İş ve özel hayat biraz ayrılmıyor gibi İzmir’de. Geçen yıl İstanbul’da birkaç proje yürüttüm ve duygusallığın çok daha az olduğunu gördüm. Ege insanı tatlı bir o kadar da duygusal. Sanırım buna da yapacak bir şey yok.

Gelelim kısa metrajın Çok Düzgün Bir Kız’a… Arkasında bir hikayesi olan bir film, onu biraz senden dinlemek isterim…

Çok Düzgün Bir Kız benim için çok özel bir yerde. Okul dönemlerinden sonra profesyonel demek iddialı olur ama yine de profesyonel olarak ilk kurmaca yönetmenliğim oldu. Daha önce ağırlıklı olarak belgesel çalışıyordum aslında. Hem festivallere hem de YouTube belgesel dizisi şeklinde yaptığım içeriklerim vardı. Kurmaca konusunda bir süredir cesaretimi toplayamıyordum. Belgeseller daha küçük ekiple daha düşük bütçeyle de kotarılabiliyor ama kurmaca için çok vurucu bir fikriniz yoksa gerçekten iyi ekip kurmak ve biraz masraf yapmak gerekiyor. 2023 yılında 24.sü düzenlenecek İzmir Kısa Film Festivali’nin bir kolu olan İzmir Film Lab’a proje başvuruları başlamıştı. İstanbul’dan bir arkadaşım bana bir senaryo yolladı ve yapımcısı olmamı istedi. Hikâye çok güzeldi ama fazla dramatikti. Ben çok içine giremedim üzerine de uzun uzun konuştuk. Tam o esnada filmimde de başrol erkek oyuncu olan Emirhan Çalışkan sosyal medyada beni prodüksiyon işlerimden bularak bir stand-up gösterisine davet etti. Aradan birkaç gün geçti, davet aklıma geldi ve eşimle birlikte izlemeye gittik. Gecenin tek kadın komedyeni Seda Cabi’ydi. Şovunun da adı Çok Düzgün Bir Kız’dı. O an gerçekten kısa filmimin konusunu buldum. Çünkü komedi benim her zaman çok sevdiğim bir türdür. Bir şeyleri mizahla anlatabilmek çok önemli. O gece projeyi yazmaya karar verdim. Ertesi gün Seda’ya ulaşıp tanıştım o da bana destek olacağını söyledi. Oturup projeyi yazdım ve İzmir Film Lab’a başvurdum, daha sonra o yılın En iyi İzmirli Proje ödülünü alarak çok motive şekilde filme giriş yapmış oldum.

blank

Bu filmde seni zorlayan neler oldu, diğer filmlerde yaşadığın şeyleri bu filmde de yaşadın mı? Ayrıca bir yapımcın var mıydı?

Zorlayan çok şey oldu çekim esnasında. Yangınlar malum çok üzücü. Bizim de çekim günümüzde Alsancak’ta eski bir köşk olan restoranda çekim yaptığımız sahnelerde dışarı çıktığımızda üzerimize kül yağıyordu ve itfaiye, ambulans sesleri vs. çok yoğundu. Konu şuraya gelecek, filmimin sesinde ciddi sorunlar oldu ve onu toplamak için bakanlık desteğimin nerdeyse tamamını kullandım. Bu süreç beni baya yıprattı, hevesle başladığım işten bir noktada çok koptum ama ekip arkadaşlarım beni bırakmadı. Hepsine tek tek teşekkür ederim tekrar. Filmin çekim sürecinde destekçilerim vardı. Ortak yapımcım görüntü yönetmenim aynı zamanda kendi prodüksiyon şirketi olan Çağatay Çelikbaş. O bana çok destek oldu. Başka bir sürü destekçim var tabii ki. Başka bir yapımcım daha olacaktı ama süreçte yollarımız ayrıldığı için devam edemedik. Yine de destekçim olarak projede yer aldı, ona da teşekkür ederim. Bir şekilde filmi bitirdik ve festival süreci başlamış oldu. Eylül ayı içinde biri festival diğeri özel bir kulübün gösterimiyle iki gösterimi var. Heyecanla bekliyoruz.

Festivaller aynı zamanda öğrencilere, kısa filmcilere deneyim kazandıran alanlar. Sen kısa film festivallerini nasıl buluyorsun, sektör içinde gerekli sinerji sağlanabiliyor mu?

Kesinlikle çok ciddi bir network alanı. Ben birçok kişiyi festivallerde tanıdım. Laf aramızda kalsın ama okullardan daha çok deneyim kazandıran bir alan. Umarım nitelikli festivaller doğru şekilde desteklenir ve kalitesi düşmeden yollarına devam edebilirler.

blank

Başka projelerin var mı halihazırda? Uzun metraja sıcak bakıyor musun?

Devam eden projelerim var kısa film ve reklam filmleri konusunda. Ama bu yıl kısalara ara verip önümüzdeki aylarda ilk uzun metrajım için sahaya çıkacağım. Bakalım nasıl olacak, süreci ben de merak ediyorum.

Film çekme koşulları maddi ve manevi anlamda ne düzlemde son yıllarda?

Son dönemlerde kısa kurmacalarda özellikle bütçeler oldukça arttı. Film çekmek maliyetli bir şey olmaya başladı. Bu sistem çok uzun sürer gibi gelmiyor. Sürdürülebilir değil yani. Bir süre sonra eldeki imkanlarla çekilen filmlere geri dönülecek bence. Kısa hikayeler az maliyetli ve daha az yorucu olmalı bence.

blank

Banu Bozdemir

Banu Bozdemir

İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü mezunu... Sinema yazarlığına Klaket dergisiyle adım attı, Milliyet Sanat muhabirliği yaptı. Skytürk TV’de sinema, sanat ve "Sevgilim İstanbul" programlarında yapımcı, sunucu ve yönetmenlik yaptı. TRT için Bakış isimli bir kısa film çekti. Yayınlanmış yirminin üzerinde çocuk kitabı var. Halen cinedergi.com’un editörü, beyazperde.com ve Öteki Sinema yazarı.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Metehan Şereflioğlu: ‘Festivallerden çok çekilen filmleri tartışmalıyız’

Festivallerden çok çekilen ve çekilecek filmleri tartışmalıyız diyen Metehan Şereflioğlu
blank

Emre Kayış: ‘Sinema ölüm gibi, herkesi birbirine eşitleyen bir mefhum’

Son kısa filmi Çevirmen ile festivallerde yarışan ve ödüller kazanan