Tavşan İmparatorluğu: Bozkıra Sıkışan Bir Masal

Başlangıç

Antalya Altın Portakal’da izlediğim ikinci film, Seyfettin Tokmak’ın yönettiği “Tavşan İmparatorluğu” oldu. İsmi kadar garip, niyeti kadar dürüst bir film bu. Tokmak, çocukluğun kırılganlığını, hayal gücüyle örülmüş bir melankoli üzerinden anlatıyor. Fakat hikâyenin içinde, sinemamızın yıllardır taşıdığı bir başka ağırlık da var: taşra filmlerinin bitmeyen dram estetiği.


Çocukluk Bir Yas, Baba Bir Sistem

12 yaşındaki Musa, kırsalda tavşan avlayarak geçinen babası Beko’yla yaşamakta. Baba, devletin engelli çocuklara sağladığı yardımı öğrenince oğlunu engelli gibi davranmaya zorluyor. Musa, bu yalanın içine sıkışırken, gittiği özel okulda Nergis adlı bir kızla tanışıyor. İkisinin arkadaşlığı, hem çocukluğun saf tarafını hem de toplumun kirli mantığını açığa çıkaracak bir hikayeyi izletiyor bize.

Tokmak’ın derdi büyük ama anlatımı fazla süssüz; yer yer sinema değil, bir gözlem defteri izlenimi veriyor. Buna rağmen Musa’nın hikâyesi etkileyici, çünkü çocuk karakterlerin iç dünyasıyla ilgilenmeyi gerçekten ciddiye alıyor.

Yönetmen, filmi Elazığ’da çekmiş, bir röportajında “zamansız ve mekansız bir yer” yaratmak istediğini söylüyor. Görüntü dili bu tercihi destekliyor: bozkır manzaraları, neredeyse rüya gibi bir atmosferle birleşiyor ancak Tokmak, bu belirsizliği bazen o kadar çok seviyor ki, film gerçekliğini kaybediyor. Kamera, geniş planlardan bir anda aktüel yakın planlara geçiyor; seyirciyi olayların ortasına değil, duygusal karmaşanın içine atıyor. Bu tercih kimi zaman güçlü bir tanıklık yaratıyor, kimi zaman da dağınıklık hissi veriyor.

Film boyunca kullanılan minimal müzik — Erkan Oğur’un zarif dokunuşları — sahneleri büyütmek yerine duyguyu taşımaya çalışıyor. Yine de sessizliğin sinemadaki yerini bilen biri için bu tercihler takdire değer: Tokmak, sahneyi değil hissi anlatmak istiyor.

Filmin en büyük artısı, amatör ruhunu gizlememesi. Alpay Kaya, Musa rolünde tam anlamıyla doğal. Tavşanlarla, köpeklerle, doğayla kurduğu ilişki neredeyse belgesel düzeyinde inandırıcı. Yönetmenin de dediği gibi, “hayvanların dilinden anlayan” bir çocuk. Kamera onu izliyor, oynamasına gerek kalmıyor.

blank

Sermet Yeşil, taşra babasını abartmadan, içe kapalı bir çaresizlikle çiziyor. Fakat karakterin psikolojisi, senaryo tarafından yeterince derinleştirilmiyor; sahneler üst üste eklenmiş gibi duruyor.

Kubilay Tunçer, filmde kısa ama etkili bir rol üstleniyor; her zamanki gibi yüz ifadesiyle sahneyi dolduruyor. Perla Palamutçuoğulları ve Emrullah Çakay ise hikâyeye doğal dokunuşlar katsa da, genel yönetim zafiyeti yüzünden karakterlerinin izleri zayıf kalıyor.

Seyfettin Tokmak, “Tavşan İmparatorluğu”yla ciddi biçimde konuşulmayı hakediyor. Daha önce kısa filmlerinde benzer bir duygu dünyası kurmuştu ama burada daha kişisel bir hatta yürüyor. Onun “çocukluk melankolisi” dediği şey, aslında bir adaletsizlik hissi: büyüklerin dünyasında çocuk olmanın yükü ancak bu duygu bazen filme derinlik, bazen de gereksiz bir içe kapanma getiriyor.

Tokmak’ın anlatımı cesur ama biçimsel olarak tutarsız. Bir sahnede büyüleyici bir görsel kurarken, bir sonrakinde televizyon estetiğine düşebiliyor. Bu dengesizlik filmin en zayıf halkası. Yine de dürüst bir sinema dili arayışında olduğu belli.


Taşra Filmlerinin Son Durağı mı?

Bozkır sineması artık Türkiye festivallerinin vazgeçilmez süsü. “Tavşan İmparatorluğu”, bu formülü yineliyor ama aynı zamanda o formülün sınırlarını da hatırlatıyor. Tokmak, kırsalı “mecburiyetlerin coğrafyası” olarak kuruyor, ancak bu bakış yeni bir şey söylemekte zorlanıyor. Kaan Müjdeci’nin “Sivas”ına yaklaşan anlar var, ama “Sivas”ın maskülen enerjisi burada yok. Buradaki enerji, daha yumuşak, daha kırılgan.

blank

“Tavşan İmparatorluğu”, teknik olarak kusursuz değil; dramatik yapısı da zaman zaman gevşiyor. Fakat bu eksiklikler, sinemanın o çok aranan samimiyet duygusunu öldürmüyor. Tokmak, büyük bir iddiadan çok küçük bir vicdan hikâyesi anlatmak istemiş. Bu, kendi içinde saygı duyulası bir çaba.

Festival jürileri belki filmdeki hamlığı avantaja çevirecektir ama seyirci açısından “Tavşan İmparatorluğu” daha çok niyetine saygı duyulan, hatalarıyla yaşayan bir film. Sinemamızda bu tür denemelere her zaman yer var — yeter ki dürüst olsun. Tokmak’ınki öyle.

MTŞ

Murat Tolga Şen

Murat Tolga Şen

Murat Tolga Şen, sinema eleştirmeni, senarist ve oyuncudur. Öteki Sinema'nın kurucusu ve OFCS (Online Film Critics Society) üyesidir. 2012-2023 yılları arasında Medyaradar sitesinde TV sektörüne dair eleştiriler kaleme almış, 2014-2016 sezonunda Okan Bayülgen’in Dada Dandinista adlı programının yazı grubunu yönetmiştir. 2017-2019 yılları arasında Antalya Sinema Derneği’nin danışmanlığını yapmış ve 2014-2023 yılları arasında Eğlenceli Cinayetler Kumpanyası’nda oyunculuk yapmıştır. "Bir Notanın Hikayesi" adlı belgeselin senaryo yazarı, "Bir İz - Madımak" belgeselinin danışmanı ve "Agatha'da Cinayet" adlı tiyatro oyununun yazarıdır. Sinema yazılarına Öteki Sinema'da devam etmektedir.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

The Loved Ones (2009)

The Loved Ones, öyküsü ile çok da farklı değilmiş gibi

John Carter (2012)

Mars'daki birbirinden çeşitli yaratıkları ve imparatorlukları ile John Carter, Disney’in