Uçan Köfteci: Hayalin Ağırlığı, Gerçeğin Yerçekimi

Türk sineması, taşranın dar sokaklarında, küçük insanların büyük hayallerinde defalarca gezindi ama bu kez elimizde daha tuhaf, daha “uçuk” bir hikâye var: seyyar köfteci Kadir’in gökyüzü tutkusunu anlatan Uçan Köfteci.

blankDünya prömiyerini Rotterdam’da yapan, ardından İstanbul Film Festivali’ne uğrayıp 32. Adana Altın Koza’da karşıma çıkan bu film, ilk bakışta absürt bir taşra komedisi gibi görünüyor ama altında, Türkiye’nin politik ikliminden bireyin özgürlük arayışına kadar uzanan katmanlı bir trajedi gizli.

Hayalin Anatomisi

Kadir, sıradanlığa itiraz etmeyen ama sıradanlığı aşmak isteyen bir karakter. Karısını, çocuklarını seviyor; köfte tezgâhının başında hayatını sürdürüyor fakat aynı zamanda bir paramotorla gökyüzüne çıkma, yerçekimini alt etme arzusu var. Bu arzunun kendisi başlı başına politik: çünkü taşranın muhafazakâr kuşatması, bireyin en küçük sapmasını bile “ayıp” ya da “tehlike” olarak kodluyor. Uçmak, bu bağlamda sadece bir hobi değil; çevresine karşı bir meydan okuma, “ben başka türlü de var olabilirim” deme biçimi.

Kadir’in uçmak konusundaki inadı filmin yaslandığı yer. Albert Camus’nün Sisifos Söyleni’ni hatırlayalım: Sisifos, kayayı tepeye taşır ama kaya her defasında yuvarlanır. Buna rağmen, Sisifos’un “mutlu olduğunu” söyler Camus, çünkü absürdün farkında olarak çabayı sürdürür. Kadir de paramotoruyla uçmaya çalışırken aslında taşraya, topluma, hatta evrenin umursamaz düzenine karşı Sisifos’un kaderini yaşıyor. Belki uçuşu hep kısa sürecek, belki motor hep tekleyecek ama önemli olan, düşmekten yılmadan tekrar denemesi.

Taşrada Bir İkarus

Kadir’in hikâyesi ister istemez mitolojik çağrışımlar yaratıyor. İkarus’un balmumundan kanatları gibi onun da paramotoru var. Ama bu motor, uçuş için değil, düşüş için çalışıyor çoğu zaman. Film de işte tam burada tökezliyor: Kadir’in hayalini güçlü kuran, onu inandırıcı kılan şey, senaryonun uzun metrajı taşıyacak kadar yakıt bulamaması. Nazmi Kırık’ın yoğun performansı filmi sırtlıyor ama bu tek başına yetmiyor. Yarım saatlik bir belgesel ya da kısa filmde çok daha çarpıcı durabilecek bu hikâye, uzun metrajda yer yer tekrar ediyor, enerji kaybediyor.

blank

Türkiye’nin güncel politik atmosferini bilen herkes için filmin bazı sahneleri tokat gibi çarpıyor. Uçma arzusu bile güvenlik tehdidi sayılabiliyor bu ülkede. Kadir’in tutkusu, sadece köy kahvesinde değil, devletin polisinde de şüpheyle karşılanıyor. Bu durum, bireysel özgürlüğün ne kadar kırılgan olduğunu, hayatın en masum tutkularının bile devletin merceğine takıldığını hatırlatıyor. Bir taşra hikâyesi olmanın ötesinde, film tam da bu noktada evrensel bir yankı buluyor.

Gökyüzü, felsefede hep aşkınlığın, özgürlüğün, Tanrı’ya ulaşmanın simgesi olmuştur. Burada ise gökyüzü bile yasaklanmış bir alan. Hava sahasının “güvenlik” gerekçesiyle sınırlandırılması, bireyin özgürlük alanının devlet tarafından belirlenmesi demek. Yani Uçan Köfteci, sadece bireysel değil, politik bir ontoloji sorusu da soruyor: İnsan, ne kadar yükseğe çıkabilir?

Yönetmenin Vazgeçtiği Trajik Son

Kadir’in asıl trajedisi filmde değil, gerçek hayatta yaşandı. Depremde ailesiyle birlikte hayatını kaybetti. Filmi izlerken bu bilgiyi taşıyan seyirci için ekranın önünde görünmez bir ağırlık asılı duruyor. Rezan Yeşilbaş, bu trajediyi doğrudan sinemaya malzeme etmeyerek doğru bir tercih yapmış. Aksi takdirde Kadir, sadece sömürülen bir figüre dönüşebilirdi. Yine de, bu trajik sonu bilen izleyicilerin filmden aldığı duygusal yük, yönetmenin kurguladığı dramın çok ötesine geçiyor.

blankBen de taşrada büyüdüm. Çocukluğumda, Kutluca (Amasya) köyündeki gençlerin delta kanat yapıp dağlardan atlama hevesini gözlerimle gördüm. Çizimlerini merakla inceledim ama bu hayalleri hiç gerçekleşmedi. Aynı hayal, aynı cesaret ve aynı dar kafalılık duvarına çarpış. Bu yüzden Kadir bana yabancı değil, fazlasıyla tanıdık. Bu topraklarda gökyüzüne bakıp “ben de uçabilirim” diyen çok insan oldu ama çoğu ya yere çakıldı ya da göğe bakarken çevresi tarafından ayıplandı. Film, işte bu evrensel sıkışmışlığı yakalayabilmiş.

Uçan Köfteci: Yarım Kalan Bir Uçuş

Uçan Köfteci, taşra insanının küçük ama evrensel hayallerini perdeye taşırken samimi bir duygu yakalıyor. Yönetmenlik ya da oyunculuk anlamında bir zaafı yok ama senaryo uzun metrajın dinamiğini taşıyamamış. Film de Kadir’in paramotoru gibi sürekli tekliyor, bazen yükseliyor ama sonunda düşüyor. Yine de bu düşüşte bile bir hakikat var: Hayal kurmak, gökyüzüne bakmak, yerçekimine kafa tutmak bu coğrafyada hep biraz tehlikeli, hep biraz trajik.

MTŞ

Murat Tolga Şen

Murat Tolga Şen

Murat Tolga Şen, sinema eleştirmeni, senarist ve oyuncudur. Öteki Sinema'nın kurucusu ve OFCS (Online Film Critics Society) üyesidir. 2012-2023 yılları arasında Medyaradar sitesinde TV sektörüne dair eleştiriler kaleme almış, 2014-2016 sezonunda Okan Bayülgen’in Dada Dandinista adlı programının yazı grubunu yönetmiştir. 2017-2019 yılları arasında Antalya Sinema Derneği’nin danışmanlığını yapmış ve 2014-2023 yılları arasında Eğlenceli Cinayetler Kumpanyası’nda oyunculuk yapmıştır. "Bir Notanın Hikayesi" adlı belgeselin senaryo yazarı, "Bir İz - Madımak" belgeselinin danışmanı ve "Agatha'da Cinayet" adlı tiyatro oyununun yazarıdır. Sinema yazılarına Öteki Sinema'da devam etmektedir.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Chernobyl Diaries / Çernobil’in Sırları (2012)

Chernobyl Diaries buluntu film kurallarını da işine geldiği gibi kullanıyor.
blank

RoboCop 3 (1993)

RoboCop 3, çok talihsiz bir film. Projenin arkasındakiler yapmaya çalıştıklarını