Aksiyon! Saçmalık! Sanat! Başlıca 10 Cannon Filmi

8 Haziran 2016

Başlangıçta düşük bütçeli ve ses getiren reklamlar çekerek hayatta kalmaya çalışan, küçük yapım şirketi Cannon Films vardı. Şirket çok geçmeden İsrailli Menahem Golan ve Yoram Globus’a satıldı. Ortaklar Cannes’a gittiler ve tüm dünyayla Ninjalı, Lou Ferrigno ve Chuck Norris’li planlarını paylaştılar. Böylece video kiralayan dükkanlar bayram etti. Meşhur film yapımcıları Cannon ile çalışmak için görüşmelerde bulundu ve Cannon onlara istedikleri her şeyi yapabileceklerini belirtti. Kısa bir süre, her şey yolundaydı ama masraflar giderek büyüdü, filmleri kalitesi düştü ve destekleyenler heveslerini kaybetti.

7 yıl kadar, Cannon Films piyasada özel bir yere sahipti, çektikleri işlerin kalitesi grindhouse filmlerinin üstündeydi. Bu hem sinema salonlarını dolduranları hem de video seyircisini memnun etti. Bir kimlik oluşturabilmek ve aşinalık yaratabilmek için belirli oyuncularla çalışmaya özen gösterdiler, işe öncelikle Japon Sho Kosugi, Charles Bronson ve Chuck Norris ile başladılar.

Başka stüdyoların yüz çevirdiği bu basit aksiyon saçmalıklarını yapmak kolay olabilirdi  ama bu filmlerin, seyircinin tam olarak ne istediğini bilen yönetmenler tarafından yapıldığını not etmekte fayda var. İstemeden de olsa verilmek istenen mesajlar büyüleyiciydi. J. Lee Thompson’nın 10 to Midnight’ı (1983) buna örnek verilebilir. Invasion U.S.A. (1985) tüm saçmalığına rağmen müthiş bir şekilde kafa boşaltan bir filmdi.

Golan ve Globus kültürel farkındalık yaşamasalardı, onları aşağı çeken eleştirmenlerden olumlu bir şeyler almak çok zordu. John Cassavetes, Jean-Luc Godard, Norman Mailer, Franco Zeffirelli ve Andrei Konchalovsky’ın finansal desteğinden yararlandılar.

Cannon 1987’de dağılmaya başladı çünkü ortaklar kazançlarını He-Man gibi projelerde batırdılar ve kullanacakları paraları kalmadı. Ancak Cannon’ın hatırı sayılır bir kitlesi vardı, videoda film izleyen jenerasyon Michael Dudikoff’un ninja olarak iyi olacağını düşündüler.

Cannon günleri geçmişte kaldı ama şimdilerde Mark Hartley’in yeni belgeseli Electric Boogaloo: The Wild and Untold Story of Cannon Films, bu müstesna şirketin başarılarını anıyor. Avustralya’nın sömürücü sineması hakkındaki filmi Not Quite Hollywood (2008) ile dikkat çeken  Hartley, sinemasal küçümsemeyi reddeden bir film aşığı…

Bu vesileyle hatırlatmayı uygun gördük; kronolojik sırayla başlıca 10 Cannon filmi şu şekilde:

House of the Long Shadows (1982)

House of the Long Shadows (1983)

Yönetmen: Pete Walker

Hasret kaldığımız bu erken dönem Cannon filmi, nispeten ikinci derece bu korku filmiyle ekrandaki ilk ekip olan Vincent Price, Christopher Lee, Peter Cushing ve John Carradine dikkat çekiyorlar. Eski bir oyunun uyarlaması olan 1983 yapımı filmin bazı noktaları iğrenç olmasına rağmen, nostaljik ve 1920’lerde sahnede moda olan eski tür “hepsi bir oyundu” sonuyla film beklentilerin üstünde.

Ninja III: The Domination (1984)

Ninja 3: The Domination (1984)

Yönetmen: Sam Firstenberg

Sam Firstenberg Cannon için birçok film yönetti, ama hiç kuşkusuz Ninja 3: The Domination içlerinden tamamen ayırt edileni. Bu nostaljik synth-popa dönersek, bir telefon tamircisi ve part time olarak çalışan aerobik eğitmeni, kötü bir ninjanın ruhu tarafından delirtilir ve polisleri solda, sağdan ve ortadan öldürmeye başlar. Harika Sho Kosugi, dövüş sanatlarıyla dolu final için Japonya’dan günü kurtarmak için gelir.

blank

Love Streams (1984)

Yönetmen: John Cassavetes

Cannon bağımsız film yönetmenleriyle çalışmayı istedi ve ilk olarak, sondan bir önceki filminde birlikte çalıştıkları John Cassavetes ile anlaştılar. Love Streams, Cassavetes ve Gena Rowlands’ın canlandırdıkları kız ve erkek kardeş arasındaki dokunaklı hikayeyi anlatır. Büyük bir çoğunluğu Cassavetes’in evinde çekildi, görsel olarak ölçülü ama kardeşlerin aileleriyle olan ilişkileri duygusal zenginlik katar. Sonuna kadar hak ederek Berlin Film Festival’inde Altın Ayı’nın sahibi oldu.

Breakin’ (1984)

Breakin’ (1984)

Yönetmen: Joel Silberg

Hikaye ve oyunculuk açısından Breakin’ bir başarısızlık örneği. Ama bir şekilde tarihte yakaladığı bir an filmi büyüleyici hale getirir. Düşük bütçeli, kısa zamanda çekilen ve içinde Adolfo “Shabba Doo” Quiñones ve Michael “Shrimp Boogaloo” Chambers’ın olağanüstü break dans performansları ve Ice-T’nin DJ, Lucinda Dickey’in de jazz dansçısı olarak yer almasıyla Cannon’un finansal olarak büyük başarı elde ettiği film.

Runaway Train (1985)

Runaway Train (1985)

Yönetmen: Andrei Konchalovsky

Genel olarak Cannon’ların yaptığı en iyi şey olan kabullenilmişlikle Runaway Train heyecan dolu, daha çok alkışı hak eden, mükemmel bir gerilim filmi yaratır. Cannon’ın kaçınılmaz olarak kirletilmiş istismar tavrına rağmen, Jon Voight ve Eric Roberts’ın sergiledikleri performanslarında dahil olduğu, üç adet Oscar adaylığı bulunmaktadır.

Lifeforce (1985)

Lifeforce (1985)

Yönetmen: Tobe Hooper

Ninja 3 çılgınsa, Lifeforce tamamen zırdeli. Tobe Hooper’ın tekrardan dirilttiği Dracula ve Quatermass’in çılgın hikayesi, saçma diyaloglu İngiliz aksanlı ve özel efektler İngiliz teknisyenler tarafından sağlanır. Henry Mancini’nin olağan üstü orkestrası eşliğinde Patrick Stewart, Steve Railsback’i öper ve St Paul Katedralinde zevkin doruklarına vararak bir trash klasiği izlersiniz.

The Delta Force (1986)

 The Delta Force (1986)

Yönetmen: Menahem Golan

Menahem Golan yönetmenliğe soyunmuştur ve İsrail’in Entebbe Havalimanına saldırısını anlatan en iyi üç filmden biri olan 1977’de Operation Thunderbolt’u çekmiştir. Kötü aksanlı ve ter kokulu Robert Forster, Yeni Dünya Devrim Örgütü adındaki İranlı göstericilerin liderliğinde uçak kaçırır ve Delta ekibi bölgeye geri dönüş yapar. Uçağın pilotu rolüyle Chuck Norris oldukça etkileyici, ama asıl eğlence istemeyerek yaptığı gülünç propagandada ve Lee Marvin, Hanna Schygulla, Martin Balsam, Shelley Winters’ın oyunculuklarıyla George Kennedy’nin garip rahip performansında saklı.

52 Pick-up (1986)

52 Pick-up (1986)

Yönetmen: John Frankenheimer

52 Pick-up, The Manchurian Candidate (1962) ve Seconds (1966) yer aldığı Frankenheimer’ın muhteşem günlerine döndüren filmi değil, ancak 70’lerin ortasından beri çektiği en iyi filmi. Elmore Leonard uyarlaması film 1990’lardan önce yapıldı, bu gergin, gösterişli gerilimde başarısız iş adamı Roy Scheider, sadist John Glover’ın ve dehşet verici Clarence Williams III’nin başında olduğu bir gruba karşı çıkar. Kasvetli ve vahşi bir seyirde ilerler, kara mizahla harmanlanmış ve Frankenheimer’in LA’de geçen hikayesini kendisine has bakış açısıyla filmi yönetir.

Barfly (1987)

Barfly (1987)

Yönetmen: Barbet Schroeder

Gişe kaygısı olmayan filmler 1987’de hayal edilirdi, bu yarı biyografide Charles Bukowski’yi Mickey Rourke canlandırdı ve Barbet Schroeder da yönetti. Bukowski’nin yazıları gibi gevşek ve başıboş bir film –kendisi senaryoyu yazdı- ve görüntü yönetmenliğini yapan Robby Müller görselliği geliştirip Kino Flo ışıklarıyla devrim yarattı. Golan ve Globus, Cannes Film Festivali’nde Palme d’Or için aday oldular.

Street Smart (1987)

Street Smart (1987)

Yönetmen: Jerry Schatzberg

1987’de, Cannon Superman IV: The Quest for Peace filmiyle büyük bir hayal kırıklığı yaşadı, ama Street Smart’ın maddi desteğiyle gözde Christopher Reeve’i tekrar ekranlarda görme şansına sahip olduk. Dürüst olmak gerekirse, sonuçlarını hiç düşünmeden bir pezevengi araştıran gazeteci rolüyle daha iyi ve Morgan Freeman’ın mükemmel Fast Black performansı filmde bulunduğu sahnelerde ilgiyi üzerine toplamasını sağlar. Film ona Oscar adaylığı getirmesiyle beraber yıldız statüsüne yükseltti.

 

Çeviri: İrem Naz Güvel

Kaynak: bfi.org.uk

blank

Öteki Sinema

Öteki Sinema editörleri Prometheus'un David'i gibi... Siz uyurken bile, hoşunuza gidecek yazıları buluyor, itinayla hazırlıyor ve yayına sunuyor. Öteki Sinema çalışıyor!

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Netflix’te Kore Dalgası: Korku Türündeki En İyi Yapımlar

"Netflix’te Kore Dalgası" Semra Doll Netflix’te yer alan korku türündeki
blank

Her Korkuseverin Ziyaret Etmesi Gereken 13 Yer

Tatilde nereye gitsem diye düşünen korkuseverlere olası en korkunç yer