blankBalayına çıktığı yeni kocası birden bire aceleyle trenden kaçan ve kaybolan genç bayan Joyce Webster, kocasını ararken kendini timsahlarla dolu bir bataklığın ortasındaki gizemli bir evde bulur. Önce herşey normalmiş gibi gözüken bu evde aslında korkunç bir dehşet yatmaktadır!

(Başlamadan önce ufak ama önemli bir not: Filmi izlemeden önce youtube’dan falan açıp filmin fragmanını izlemenizi hiç tavsiye etmem çünkü kesinlikle film hakkında yanlış bir izlenim edinmenize sebep olacaktır. Oldukça isabetsiz ve filmin bütün sürprizini, keyfini kaçıran salak saçma bir fragmanı var.)

Yıllarca posterine merakla baktığım Alligator People’ı sonunda bulup geçen hafta izleyebildim. Posterdeki akıl almaz derecede uçuk kompozisyon (teni yeşil ve pütürlü kertenkele derisine dönüşmüş bir adam, ona bakarak çığlık atan bir kadın ve arka planda ameliyat masasında yatan timsah kafalı bir başka adam) beni ilk gördüğümden beri oldukça etkilemiştir. Önceleri “yok artık! o yıllarda bu kadar saçma sapan şeyler mi yapılıyordu” deyip geçip gittiğim Alligator People, zamanla aklımda iyice yer eder oldu. Poster veya DVD kabı her karşıma çıktığında durup bakakalıyordum. Ama bir yandan da herhalde çok kötü olmalıdır diye düşünüp geçiyordum.

Bu karışık beklentilerle izlemeye başladığım filmin beni oldukça tatmin ettiğini söyleyebilirim. Filmin bütçe, dönem ve tür dolayısıyla altında kaldığı ucuzluk ve saçmalık tabakası inkar edilemez. Hele ki timsah adam ortaya çıktığında maketin ucuzluğu sizi ya güldürecektir, ya da filmi kapattıracaktır (belki ikisi birden). Ama eski ve ilkel bilim kurgu filmlerine gülüp, bir yandan da çocuksu bir şekilde kendinizi filme kaptırabilen bir sinema izleyiciyseniz Alligator People sizin için son derece keyifli bir tecrübe olacaktır.

blank

Filmin kafasına bir kere girdikten sonra, filmin vermek istediği duygunun oldukça depresif ve dehşet olduğunu farkedeceksiniz. The Fly’daki (1958) gibi Alligator People’ın merkezinde de aşık olduğu insanın olabilecek en sevimsiz hayvanlardan birine dönüştüğü izlemek zorunda kalan güzel bir kadın var. Hani düşününce sevgiliniz bir kedi yavrusuna dönüşse bile kafayı yiyip intihar etmek istersiniz ama bir sinek veya timsah artık iyice şiirsel bir durum. Olay o kadar dehşet ki, ister istemez kendinizi filmin gerçeğinden bir kaç adım uzak tutup çizgi film izlermiş gibi izliyorsunuz. Film de zaten aceleyle çekilmiş bir b-film olduğu için bu çizgi film formatına çok uyuyor. (tabi bunu 1950’lerden bir çok korku/bilimkurgu için söylemek mümkün).

Aslında Alligator People, kesinlikle bir The Fly kopyası. Zaten bir yıl arayla çıkmışlar. Dahası, Twentieth Century Fox şirketi, Return of The Fly (1959) ile birlikte sinemalarda arka arkaya ‘double bill’ gösterecekleri bir ikinci film ihtiyacından yola çıkıp, bu Alligator People’ı çok ucuza alelacele yazdırıp çektirmişler. O kadar yani! Bu yüzden de yine film yerden yere vurulabileceği gibi, yine bu yüzden de göklere çıkarılabilinir. Size kalmış… Ben çok sevdim.

Adamın timsaha değişim süreci kesinlikle orjinal The Fly’dan daha grotesk, daha dehşet ve daha ikna edici. Adeta 1986 yapımı The Fly’ın fikir tohumları var burda. Zaten internette de okuduğum kadarıyla insanlar bu film için 1950’lerden çok 1960’ların dokunuşlarına sahip olduğunu belirterek filmi övüyorlar. Tabi sıradan bir izleyici için önemsiz denip geçilebilecek bu detaylar, türün meraklıları için filmi oldukça  önemli kılabiliyor.

blank

Aslında bir insanın bir hayvana veya başka bir şeye dönüştüğü bir çok film gördük. Sineğe dönüşen var (The Fly), böceğe dönüşen var (Metamorfoz), leopara dönüşen var (The Leopard Man), arıya dönüşen var (The Wasp Woman), kadına dönüşen adam (Switch), hatta zenciye dönüşen beyaz adam bile var! (Watermelon Man)… Bitkiye dönüşen insanları da unutmadan (Troll 2)… Ama timsaha dönüşen bir adam iyice bir acayip geliyor kulağa. Bu yüzden film benim için zaten baştan 3-0 önde başlıyor. (Hoş, aslında biz iguanaya dönüşen adam bile gördük. G.I. Joe çizgi filminde Serpentor bitki tozlarıyla Cobra Commander’ı yılana dönüştürüyordu. Devamında gelen çizgi dizide ise Cobra Kumandan birilerinin yardımıyla tekrar insana dönüşüp, bu sefer intikam için Serpentor’u iguanaya dönüştürüyordu. Ve şimdi hatırlıyorum da, Serpentor’un iguanaya dönüştürüldüğü düzenek bu Alligator People filmindeki düzeneğe inanılmaz benziyordu!)

Oyunculara gelirsek; başrolde Beverly Garland dört dörtlük diyebilceğimiz bir performans sergiliyor. 1950’lerin B-filmlerinde oldukça zor bulunan bir şekilde bir kadın baş karakter filmi baştan sona sürüklüyor. Timsaha dönüşen sevgili rolündeki Paul Webster’ın makyajı da zamanına göre hiç fena değil. İlk dönüşüm başladığındaki kertenkele derisi efekti etkileyici. Hele sesi daha da etkileyici. Timsaha dönüşmeye başladıktan sonra adamın sesi değişince adamdan daha da korkup, onun için daha da üzülüyorsunuz. Trajedi faktörünü oldukça arttıran bir detay olmuş bu ses detayı! Ama tamamen timsah-adama dönüşünce epey kötü bir maskeli adam oluyor! : ) Bu arada filmde büyük usta Lon Chaney Jr.’ın de ufak bir rolü var. Ama son derece iki boyutlu ve hatta filmin havasını biraz bozan bir karakter olmuş. Pek sevemedim.

Günümüzde Alligator People’ın popüler kültürdeki kalıntılarına rastlamak da mümkün. Mesela Marvel’deki The Lizard karakterinin doğuşu Alligator People’ın birebir aynısı neredeyse. Wikipedya’da okuduğuma göre Metal Gear Solid 3’de de Alligator People lafı geçiyormuş bir yerde.

Son olarak gönül rahatlığıyla diyebilirim ki 1958 yapımı The Fly ve 1954 yapımı Creature From The Black Lagoon gibi filmleri seviyorsanız bu çok daha az bilinen kült filmi de kesinlikle kütüphanenize eklemelisiniz.

Editörün notu: Can’ın tavsiyesine uyarak keyfinizi kaçırmamak adına filmin fragmanını koymadık.

blank

Can Evrenol

University of Kent’ten “Sanat Tarihi” ve “Film Theory”mezunu. Bahçeşehir Üniversitesi’nde seçmeli sinema dersi vermekte. MEHTAP ve OMEGA VATAN isminde iki kısa romanı var. Yeni sinema filmi SAYARA (2024) çok yakında!

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

The Brain That Wouldn’t Die (1962)

The Brain That Wouldn’t Die, düşük bütçeli, pek de meşhur
blank

Hellevator: The Bottled Fools (2004)

Düşük bütçeli bir film olan Hellevator, bu eksikliğini pek belli