Can Merdan Doğan: ‘Sempatik bir film yaptığımı düşünmüyorum’

2 Aralık 2021

Can Merdan Doğan ile Stiletto filmiyle ilgili konuştuk. Murat Kılıç ve Nihal Yalçın’ın rol aldığı, yetkin oyunculuklarıyla filme çok şey kattıkları Stiletto için zorlu sorularımı Doğan’a yönelttim. O da geniş çerçevede cevaplar verdi. Ankara’da en iyi film ödülü kazanan Stiletto, İzmir Kısa Film Festivali’nde en iyi ikinci kısa film ödülünün sahibi oldu!

Öteki Sinema için söyleşen: Banu Bozdemir

Stiletto’nun hikayesi nasıl ortaya çıktı?

Bir gün Münih’te sokakta koşarken çöpe atılmış bir çift topuklu ayakkabıyla karşılaşmak, biraz kendi hayatım, biraz başkalarının… ve doktora çalışmalarım için yaptığım bolca kuir okuma ve tabii ki Judith Butler.

blankFilmi izlerken hissettiğim şey; bir kimlik üzerinden ‘sakin olun, aslında abartılacak bir şey yok’ mesajı veriyor gibisin. Meseleye bu denli zararsız, sorunsuz bakan az kişi olduğunu düşünüyorum, siz ne dersiniz?

Bence o insanlar biziz. Hep sokaktaki Ayşe Teyze’nin ve Fatma Teyze’nin ‘bu durumu’ normal karşılamadığını düşünüyoruz. Peki okumuş, belli ölçüde entelektüel olduğunu düşünen ama insan olmaktan ziyade toplumsal cinsiyet kodlarının bir kurgu olduğunu fark etmeden, yaşamını cinsiyetler olarak sürdüren ‘biz’leri ne yapacağız? Sanat bu noktada gerçek yaşamdan ayrılıyor bence, kurmacanın gücüyle topluma var olan sorunlara başka bir perspektiften bakılabileceğini gösteriyor. Ben kurban temsilleri yaratarak bir karakteri temsil etmek istemedim. Politik olarak kurbanları yeniden üreten temsilleri çok sorunlu buluyorum. Türkiye sinemasında bu örnekler çokça var maalesef. Amacım sizin de dediğiniz gibi çözümün bu kadar basit olduğunu söylemekti. O hafiflikti. Mesele LGBT meselesi değil bu filmde, bizi meselenin o olduğunu düşündüren Aysel’in ezberlenmiş önyargıları. Ama emin olun bu durum orta sınıf ya da burjuva bir ailede gerçekleşse benzer önyargılar, sorgulamalar yine ortaya çıkardı. Demeye çalıştığım bir filmin kuir olması için LGBT meselesi anlatmasına gerek yok aslında. Tam tersi bu tür kategorilerin her birinin insanları ayrıştıran kategoriler olduğuna inanıyorum, kuir olan da zaten bu. Kategorilere, kategorilerin oluşturduğu ikili inşalara, sorular sorarak gedikler açmak. Kuir, bir kimlik sanılıyor, ama değil. Kuir bir kavram olarak soru sorma, başka bir imkanı ve bir aradılığı işaret eden, yapıbozan bir refleks.  Ben bunların dışında, kimlik siyaseti dışında yani, bir şey söylemek istedim ve bunu da bir nesne üzerinden yaptım. Bir nesne bizim kim olduğumuzu tarif edemez demek istedim.

Arkadaşlarla aramızda konuştuğumuz konu bastırılmış kimlik! Adama hatırlatma dozu gibi bir görüntü ve ses sunuluyor ve ortaya çıkan şeyin tam anlamıyla gaylik hali olduğunu söylemek mümkün mü? Ya da daha çok böyle olsaydı ne olurdu gibi önyargılara karşı bir tutum gibi mi algılamalıyız bu filmi?

Yukarıda da ifade ettiğim gibi filmimin eşcinsellikle ya da hetero olmakla bir ilgisi yok. Bence film üzerinden insanlar bir anlamda izleme alışkanlıkları sebebiyle kendi kategorileri üzerinden karakterimi bir kimliğe hapsetmeye çalışıyor. Yani gey mi, fetiş mi, cross dresser mı?… Ben diyorum ki ne önemi var onun kim olduğunun? O hâlâ çocuklarını seven, evine ekmek getiren, karısını seven Hasan. Ya da kafamızdaki geylikten anladığımız, geylerin stiletto ayakkabı giymesiyse, bence oraya da bir bakmak gerekiyor. Ben tam da hepimizin kafasındaki bu kategorileri alt üst edecek bir film yapmak istedim. O yüzden insanlar Hasan’ın kim olduğunun cevabını verirken, a bi dakika ya, ben niye onu kategorize etmeye çalışıyorum ki, o da öyle biri desinler istiyorum. Maalesef her şeyi çok tarif ediyoruz.

blank

Aysel’in tavrı bu durumu gizlemek, saklamak yerine herkese söylemekle tehdit etmek oluyor Hasan’ı. Bu aile içi şiddetten daha öte bir şey, bitmiş bir cinsel yaşam, yok olmuş arzular olarak yansıdığı için mi kadın üzerinden atmak istiyor bu durumu?  Normalde aile içinde birçok konu aile içinde saklı kalır ya!

Aysel’in Hasan’ı tehdit etme sebebi de bir kadının kocasından boşanmış biri olarak, toplumda kendi muhitinde rezil olacağından korkması. Ona ‘bana demeyecekler mi kocanla mutluyken ne oldu?’ derken, aslında kendi boşanmasının kocası yüzünden olduğunu insanlara söyleyerek kendini aklamaya çalışıyor. Mesele yine toplumsal cinsiyetin kadına yaptığı baskı, Aysel cin gibi bir kadın ve buradan sıvışmaya çalışıyor Hasan’a tüm sorumluluğu yükleyerek, çünkü toplum için yaşıyor Aysel. Ama bir yandan da kocasını seviyor ve duygularını açıklayamadığı için, acısını yani, ona saldırıyor. Valla bence gayet güzel bir seks hayatları var. (Gülüyor.)

Sonunda babalar belki evlatlarını anlamaz ama evlatlar babalarını anlar çıkarması mı var ya da ben öyle mi algıladım acaba…

Ne mutlu ki çocukların, yetişkinler kadar önyargıları yok. En azından benim kurmacamdaki çocuklar, babalarının yaptığı şeyi komik buluyor, bununla eğleniyor. Bazen bu kadar basit her şey. O nesneye o anlamı yükleyen bizim sonsuz kategorilerle dolu zihnimiz. O sadece ve sadece bir ayakkabı günün sonunda.

blank

Dünyada ve ülkemizde kuir sinemaya bakışı nasıl değerlendiriyorsun? Ankara Film Festivali’nde en iyi film seçildin, bekliyor muydun?

Kuir işlerden aklımıza LGBT temsilleri gelmemeli. Ama bir yandan LGBT temsilleriyle kurulu bir hikâye yapısı da olabilir kuir olan. Bu anlamda birçok LGBT temsili, heteronormatif matris dediğimiz yapıyı tekrar da edebiliyor. Kuir olan bir aradalık, bir tür imkân yaratıp, sorusuyla normu alt üst etme hali. Bence Bunuel kuir bir yönetmendi. Pasolini de. Pasolini, faşizmin varoluşlarımızın üzerindeki yoğun etkisini göstererek kuir bir hamle yaptı sinema tarihinde. Yani yönetmenin kimliği değil, eşcinsel ya da hetero olması değil onu kuir yapan, elindeki toplumsal normlara dair sorduğu sorular, bir yandan da onu yeniden o norm içinde tarif etmemesi, altüst etmesi. Bir süre sonra kuir sinema yaptığını düşünen herkes, bir tür tarife soyunuyor. O, kuir olmuyor o zaman. O yüzden yazarken tarif etmemeye çok dikkat ettim. Bu sebeple de yaptığım şey, LGBT temsili ya da kadın temsilinin ötesinde, bu temsillerin oluştuğu heteronormatif aklı/kurguyu eleştirmeye çalışıyorum. Bu kategorilerin de sorunlu kategoriler olduğunu söylüyorum. Bence Türkiye’de mağduriyet tekrar ediliyor, çok kötü bir temsil bu. Size azınlık olarak saygı duyulmanız gerektiği üzerinden bir yer biçilmiş, çünkü kimlik siyaseti üzerinden bir tür mağdura saygı duyma politikası var ve sanki birileri size bu alanı bu hakkı tanıyorum diyor.

İki güçlü oyuncuyla oynuyorsun. Murat Kılıç ve Nihal Yalçın böyle bir teklifle gittiğinde nasıl yaklaştılar. Özellikle Murat daha zorlu bir rolün altına giriyor gibi…

Nihal en başından beri Aysel için aklımdaydı. Müthiş bir karakter çıkardı. Çok başarılı bir oyuncu. Murat’a uygulayıcı yapımcımız Seda Durna aracılığıyla ulaştık. Senaryoya bayıldı. Murat bence erkeksi de kadınsı da olabilecek bir plastiğe sahip bir oyuncu. Filmde de Hasan karakterinin ne maskülen ne de feminen olmasını istemedim. Bence onun feminen olmayışı da kafamızdaki kategoriyi, bir ezberi yıkıyor. Ve o, Hasan oldu. Müthiş oynadı. Dünyada birçok oyuncu, kadın ve erkek, nasıl rollerde oynuyorlar ve bu çok normal, hatta ödüllerle karşılanıyor. Ama bizde bir erkek oyuncunun böyle bir rolü oynaması ‘cesur’ bulunuyor. Sanki bu da içinde bulunduğumuz durumla ilgili bir şeyler söylüyor. Murat bir ezberi yıktı bu rolü kabul ederek. Umarım Türkiye sinemasında farklı temsiller görmeye devam ederiz bu sayede…

Çocukların ikisinin de erkek olmasına bir anlam yüklemek gerekir mi?

Bilmem. Bunu izleyiciye bırakıyorum.

Günün sonunda film sevimli, sempatik bulunuyor. Çünkü sen bütün aileyi işin içine katan mutlu bir son sunuyorsun bize. Gerçekten de kendini böyle hisseden bir birey için bütün sonlar böyle mi?

Bence sanatın, gerçekten ayrıldığı noktayı unutmamak gerekiyor. Yani gerçek hayata bakarak bir filmi değerlendiremeyiz. Kurmaca film kurmacadır. Gerçeğin dışında bir dil, dünya kurmak durumundadır. Stiletto üzerinden de şunu diyebilirim ki, bu kurmacada böyle bir son olabilir. Mutlu bir son yaratmaktan çok, açık bıraktığım bir son yapmaya çalıştım diyebilirim. Aysel hala şaşkın bence. (Gülüyor.) Hepimiz şaşkınız bu sona. Ben sempatik bir film yaptığımı düşünmüyorum. Sorulmayanı mizah ve ironi yoluyla sordum. Aslında sert bir soru sordum toplum değerlerine.

Film pandemide çekildi sanırım ve sen Almanya’da yaşıyorsun. Yine sanırım bu ilk film deneyimin, nasıl organize oldunuz, bu süreci nasıl yaşadın, atlattın, yeni bir deneyim alanı yarattı mı senin için?

Kesinlikle yeni bir deneyim alanı yarattı. Yuvamı buldum. O da sette olmak. Çok zordu hepimiz için. Ama harika bir yapımcı Erkan Taşkıran, her anımda yanımdaydı. İçinde kendimiz çok rahat ve güvende hissettiğimiz, müthiş bir set kurdu bizim için.

Pandeminin filmini çeksen nasıl bir şey ortaya çıkardı?

Pembe bir aile trajedisi olurdu. (Gülüyor.)

Senarist yönün de var, daha nasıl hikayeler çıkacak senin kanadından, ne tarz filmler çekeceksin bundan sonra?

Medya temsillerini, kimlik meselelerini sorgulamaya devam edeceğim gibi görünüyor. Şu an üzerinde çalıştığım uzun film ve tiyatro oyunu var masamda. Bakalım.

Ve son olarak neler söylemek istersin?

Yaşasın kuir sinema!

blank

Banu Bozdemir

İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü mezunu... Sinema yazarlığına Klaket dergisiyle adım attı, Milliyet Sanat muhabirliği yaptı. Skytürk TV’de sinema, sanat ve "Sevgilim İstanbul" programlarında yapımcı, sunucu ve yönetmenlik yaptı. TRT için Bakış isimli bir kısa film çekti. Yayınlanmış yirminin üzerinde çocuk kitabı var. Halen cinedergi.com’un editörü, beyazperde.com ve Öteki Sinema yazarı.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Emre Akay: ‘Kötü bir Holywood filmini kötü bir ‘sanat filmine’ tercih ederim’

Emre Akay hem kısa hem uzun filmler çeken, uzunu kısanın

İnan Erbil: ‘Kısa film yönetmenlerinin davet edilmediği kısa film festivalleri var!’

İnan Erbil ile son filmi G.K.’dan yola çıkarak, Erbil’in sinema