John’un ölümcül bir hastalığa yakalanmış olan karısı Helen, ölmeden önce John’a bir hediye almıştır. Ama bu hediyenin John’a, o öldükten sonra ulaşmasını sağlar. Hediye, bir köpektir. Köpekle gelen notta Helen şöyle der: “John, üzgünüm yanında değilim. Hala bir şeylere ihtiyacın var, sevecek birine… O zaman bu köpekle başla. Araban sayılmaz. Seni seviyorum John. Bu hastalık günden güne kötüleşiyordu ama şimdi  huzur buldum, sen de bul. Bugüne kadarki en iyi arkadaşın… Helen.” John Wick hayattaki en iyi arkadaşını yitirdikten sonra yapayalnız kalmıştır. Başka sevebileceği bir arkadaşı, dostu yoktur. Onu en iyi tanıyan Helen, notunda belirttikleriyle John Wick’in yapayalnız ve asosyal biri olduğunu bize söylemiş olur.

Öteki Sinema için yazan: Murat Kirisci

John’un karısından yadigar kalan köpeği tabii ki artık onun için kutsal bir emanet değerindedir. Bir de en büyük tutkusu olan arabası vardır. Öfkesini, arabasını boş alanlarda son sürat kullanarak atmaya uğraşır durur. Ama yalnız kalmanın acısını ve hayatta kimseye güvenememenin öfkesini, en sevdiği oyuncağını hırpalarcasına kullanarak dindirmesi mümkün olmayacaktır.

blank

John Wick şehir dışında, insanlardan uzakta (ama gürültü şikayetine neden olacak kadar da yakında) yaşar ve kimseyle yakın ilişkiler kurmaz. Cenazede ziyaretine gelen Marcus veya John’un ikinci filmde parçalanan arabasını 2030 yılına kadar tamir etmeyi uman Aurelio, gerektiği zaman görüştüğü arkadaşlarıdır. Karısının cenazesinden sonra evde toplananlarla hiç konuşmadığı gibi bu sahnede onlara arkası dönük gösterilir. Herhalde o sırada evde bulunanlar yalnızca karısının tanıdıkları olmalıdır. Sosyal ortamlardan uzak durmak ve zorunlu olmadıkça insanlar arasında bulunmamak veya onlarla herhangi bir ilişkiye girmemek sosyal fobisi veya paranoyası olanların ortak özellikleridir.

İki John Wick filmini de karakterin sosyal paranoyasıyla ilgili fantezisi olarak görmek mümkün. Bu fantezi, hiç de sosyal ilişkiler kuramayan birinin insanlar arasında çok popüler ve güven içinde olduğu hayaller kurması gibi değildir. John Wick sosyal paranoyasını bu şekilde yenmeye çalışmaz, fobisini kabullenmiştir ve hatta savunmaktadır da. Onun iyileşme süreci için belirlediği yöntem sosyal paranoyasını besleyip zirveye taşıyarak ömrünü tüketmek ve belki o noktadan sonra yeniden sağlıklı olarak doğmak gibi görünür. John Wick bu yüzden, güven duymadığı insanlara aslında haksızlık edip etmediği veya fobisini yücelterek kendine kötülük edip etmediği olasılıklarını ortadan kaldıran bir fantezi kurar. İnsanlar tarafından saldırıya uğradığında veya normalde güvenmesi gereken bir antlaşma karşı tarafça bozulup ihanete uğradığında haklılığı kanıtlanmaktadır.

John Wick’in köpeğinin öldürülmesi, Hollywood filmlerindeki bir tabunun ihlal edilmesidir. Bu filmlerde köpekler mutlaka kurtarılırlar. (Örneğin Man of Steel’de Clark Kent’in babası köpeğini kurtarmak için kendi canını feda ederek bu klişeyi zirveye taşır.) Köpeğin ölümü, üstelik bu hayvanın ona karısının son hediyesi olması, Wick için yıkımın başlangıcıdır. Yalnızlık ve sosyal fobiyle başa çıkmak üzere özüne döner. İlkel bilinç altı iş başına geçer. Oğlunun, köpeği öldürmesinden dolayı suçluluk duyan ve Wick’i arayarak bir anlamda af dilemeye çalışan Viggo ona telefonda, “Nefsimizin bizi yönlendirmesine izin vermeyelim, bu işi iki uygar insan gibi konuşalım.” der. Ama John telefonu tam “uygar” sözünün geçtiği yerde adamın yüzüne kapatır. Uygar tarafı ölmüş, ilkel benliğinin karanlığına geçmiştir. Bu konuşmadan hemen önce bodrumunun altındaki silahlarını ortaya çıkarmıştır. Yalnızca ilkel isteklerini tatmin etmeye karar vermiş, “odaklanmanın, kararlılığın, demir gibi bir iradenin adamı” olan ve artık uygarlığın gereklerini önemsemez hale gelmiş birini ne durdurabilir? Böylece John Wick görkemli bir intikam fantezisi içinde, ona zarar vererek güvenilmezliklerini kanıtlayanlara savaş açar.

Viggo’nun şımarık oğlu Iosef, Wick’in arabasını beğenmiştir ve ondan zorla almaya kalkar. John’un evine kolayca girip Wick’i alt eder. Tanıyan herkesin adını duyunca başından kaynar su dökülmüş gibi tepki verdiği John Wick, nasıl olur da ne yaptığını bilmez birkaç serseri tarafından alt edilebilir? Iosef sonradan onu öldürüp başladığı işi tamamlayacağını söylediğinde babası Viggo “Bunu asla başaramayacaksın.” der. İkinci filmin başında, “O sadece bir insan, neden onu ortadan kaldırmıyoruz?” diye soran adamına Abram da “Wick’i öldürmenin olanaksız olduğunu” anlatır. Ama Viggo’nun oğlu nerdeyse bunu başarmıştır. Wick’in kafasına biraz daha sert vursalar belki ölmüş olacaktır. Wick’in bu olaydan sonra gerçek kimliğinin, “bodrumun altındaki silahlarının” ortaya çıkması, onu araba sever, sevdiğinin kaybıyla acı çeken kendi halinde biri sanırken bir anda bir suikastçıya dönüşmesi; evine yapılan tecavüzün, kendisine darp edilmesinin, köpeğinin öldürülmesinin ve arabasının çalınmasının intikamı fantezisi haline getiriyor.

blank

“John Wick 2” de benzer bir yoldan ilerler. Wick’in evini o içindeyken havaya uçurduklarında aslında o da ölmüştür. Evden dışarı fırlayan kişi Wick’in intikamcı karanlık ruhudur. Artık güvenilmez ve tehdit oluşturan kişileri doğrudan reddederek cehenneme gönderir durur.Bu filmde Wick’in asosyalliği giderek tam bir sosyal paranoyaya dönüşür.

Filminin sonunda, Wick’in Winston ile buluşmaya gittiği meydanda etrafındaki herkesin aslında oraya özel olarak yerleştirilmiş figüranlar olduğu ve hepsinin de bir saat sonra onu öldürmek üzere harekete geçecek suikastçılardan oluştuğu ortaya çıkar. Kaçması için bir saat verilen John Wick, etrafındaki herkesin suikastçılardan oluştuğu bir topluluktan kurtulmak için koşturmaya başlar. Dışarıdaki herkesin onun düşmanı olduğunu düşünmeye varan sosyal paranoya, artık yabancı olan hiç kimseye güvenmeme ve aslında tanıdık, arkadaş, dost herkese mesafeli yaklaşmaya kadar gider. İçten içe onlara da güvenmez ve her an onu yüzüstü bırakabilecekleriyle ilgili bir kuşku taşır. Böylece dünyadaki herkes onun için küçük veya büyük bir tehdit oluşturmaktadır.

blankSosyal paranoya sahibi kimseler toplum içine karışmak istemeyen ve ancak yalnız kaldıklarında rahat edebilen kimselerdir. John Wick de insanlar arasında bulunmayı sevmez, onların arasında bir “hayalet”tir. Yalnızca şöhretini bilenler tarafından tanınır ve hakkında efsaneler oluşur. Bu durum aslında John Wick’e herhalde içte içe bir tatmin de sağlamaktadır. Yalnızlık belasının üzerinden, aslında onu tanıyıp yücelten pek çok kişi olmasıyla gelmiş olur. Onu tehdit eden toplum üyelerini ise bir bir yok eder. John Wick 2’nin sonunda artık herkes tehdit haline gelmiştir; Winston’a “Hepsini öldüreceğim.” der. Rahata erişmenin tek yolu tehditleri ortadan kaldırmaktır. Öykü yapısı John Wick’e bunu zorunlu kılar. Ama gerçekte kişilerin böyle düşünmesi, paranoyakça öykülerini kendilerinin uydurmasından kaynaklıdır. Tehditlerden kaçması, onları uzak tutması veya iyice hastalıklı evrede onlardan kurtulmaya çalışması bilebildiği tek yöntemdir. Ya da en kolay yöntem… İnsanlara güvenemediği için başka bir çaresi olmadığını düşünür. Belki çeşitli kereler güvendiği insanlardan kazık yiyen biri, artık tüm insanları arkadan bıçaklayan olarak algılamaya başlar. İnsanlara güvenmeyi tekrar denemeye çaba göstermez olur. Ama bir toplumda yaşayan, toplumsal bir varlık olan insanın birbirine güvenmekten veya güveneceği kimselere sahip olmasından başka çaresi yoktur. Bu çareyi eleyen sosyal paranoya, insanın yalnızca olumsuz düşünceler içinde bulunmasına, diğerlerinden nefret eden ve onlardan uzak durarak hayatını geçiren biri olarak yaşamasına neden olur.

John Wick’in aşkını yitirdikten sonra toplumdan uzaklaşması, insanlar yerine yalnızca bir köpeğe sevgi duyması da bu tanımlara uyar. Güven ve sevginin, insanların kalleşliğine sahip olmayan, sahiplerine bağlı hayvanlara yansıtılması tercih edilir. John Wick’in ilk filmde köpeğinin öldürülmesi yani karısından sonra hayattaki tek arkadaşının yok edilmesi, karısını elinden alan hastalık karşısında çaresiz kalmış olan Wick için görünür hedefler sunar. Güçlü sevgisini baltalayanlar elbette Wick’in cehennemini yaşayacaklardır.

Wick için arabası da köpeği kadar önemlidir. Çalınan arabasını geri almak için John Wick 2’de sayısız adamla dövüşmek, hepsini öldürmek zorunda kalır. Araçlara veya cisimlere anlamlar yüklemek, insanlar, arkadaşlar, dostlar değil de cisimlere aktarılan sevgi ve değerlerle hayata tutunmak da bu durumdaki kişilerin başvurduğu yöntemler arasındadır. O yüzden Wick’in aracını geri almak için verdiği uğraşı hiç de boşuna değildir ama bu fazlasıyla abartılı ve görkemli bir cinayet dizisiyle görselleşir.

Aslında sinemadaki yalnız kahramanların pek çoğu bu psikolojik rahatsızlıktan mustarip kişilerdir. Özellikle korku, aksiyon ve bilimkurgularda yalnız, bezgin, acılı ve öfkeli başkahraman öykülerinin sosyal fobinin veya sosyal paranoyanın abartılı dışavurumları olup olmadığını incelemek izleyiciye başka anlatımlar gösterebilir. Kahraman dışında tüm şehirdekilerin zombiye dönüşmesi, kahramanın düşmanlardan ibaret ortamlarda kalakalması, en sevilenler tarafından bile ihanete uğrayarak yalnız bırakılması sosyal paranoyaya işaret eder. Bu filmlerde kahramanların varsa sadık dostlarından başkası düşmandır. Dost sanılanlar ihanet eder, tehlike her yerdedir ve bu kadar yoğun sayıda düşmana karşı tetikte olabilmek çok fazla dikkat ve yorucu bir çaba gerekir. Tabii ki kahramanların fantezisi seyircilerin düşlerinin karşılığıdır. Bu kahramanlar hep hazırlıklıdırlar veya gerçek hayattan farklı olarak ihanetlerin ve saldırıların üstesinden gelmeyi başaracak kadar dayanıklı ve güçlüdürler.

blank

John Wick gibi karakterlerin sevilmesinin nedeni, son yarım yüzyılda giderek artan ve günümüzde iyice yaygınlaşan sosyal paranoyanın; terör eylemleri, suçluların cezasız bırakılması ve toplumsal yozlaşma gibi nedenlerle adalet ve güven duygusunun yitirilmesinin; insanlara güvensizliğin, onlardan her an bir zarar gelebileceği korkusunun, iç içe bir yaşam ortamında daha da fazla yalnız hissetmenin ve bu kaygılara gerçekte uygulanamayacak yöntemlerle çözüm bulan kahramanların belki de pek çok seyircinin fantezisinde karşılığını buluyor olmasıdır.

blank

Murat Kirisci

Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sinema-TV bölümünden mezun. 2013’ten beri Öteki Sinema’da yazar.

1 Comment Leave a Reply

  1. Çok güzel bir yorum olmuş. Sosyal ve psikolojik açıdan Wick’in durumu iyi analiz edilmiş. Lakin iki husus var. İlki, beklemediği anda, en güvenilir yeri olan evinde, hiç ummadığı şekilde saldırıya uğrar. Bu arada Wick’in karanlık yüzü de ortada yoktur. Zaten karanlık bir geçmişe sahip olan Wick’i legal bir insana çeviren Helen’dir ve Helen de ölmüştür. Artık Wick’in karanlık yönünün tekrar ortaya çıkması için bir tetikleyiciye ihtiyaç vardır. O da narsist, egoist, şımarık Iosif’in onun arabasına göz dikmesi ile tetiklenmiş ve Wick’in karanlık yüzü tekrar ortaya çıkmıştır. Wick, karanlık geçmişini geride bırakan ve kendisine legal bir dünyada mazbut bir aile hayatı kuran kahramanlardan birisidir. Diğeri de Bob Odenkirk’li 2021 yapımı Nobody”dir. Öncesinde ise 1974 yapımı Charkes Bronsons’lu Death Wish’in ilk filmi.

    Wick için söylenecek diğer husus ise Wick serisinin ilk filmi ile sonraki filmleri arasında bariz bir farkın, hatta kalite farkının olduğudur. İlk bölümde mistik hiçbir ögeye yer verilmezken, sonraki bölümde mistik bir dünyaya, “Wick Evreni” ne giriyoruz. “Bence” Wick bu dünyada kalmalıydı. Mistik dünyaya hiç geçmemeliydi. Onun için ilk filmin ardılları hiçbir zaman ilk filmin kalitesine ulaşamadı. Bunu İMDB veya başka film puanlama platformlarında aldıkları puanlara bakarak söyleyebiliriz. “Kalite” den kastım oyunculuk, efekt, yönetmenlik değil. Hikayenin bizzat kendisi.

    Death Wish bu dünyada kalarak iki film daha çekti. Zamanın iyi filmlerindendi. Nobody’nin devamı gelecek mi? Gelecekse nasıl devam edecek göreceğiz. Lakin ilk filmde ikinci film için bir kapı aralığı bırakılmıştı

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Rambo’nun Sonsuz Yolculuğu

Jerry Goldsmith’in “Home Coming” adlı müziği eşliğinde uzaktan bize yaklaşan
blank

ZAZ Ekibi ile Komedinin Diplerinde

Komedi üstatları ZAZ Ekibine Öteki Sinema olarak bir selam çakmış