Hayatı Amerika’daki kamyoncular sendikasını büyütmek ve işçi haklarını savunmakla geçmiş olan Jimmy Hoffa, sendika yöneticiliği yıllarında mafyayla da ilişkiler kurup rüşvet ve yolsuzluktan suçlu bulununca 13 yıl hapse mahkum edilmişti. Ama cezaevinde fazla kalmayıp, 5 yıl boyunca sendikayla ilişki kurmamak şartıyla salıverildi. Hoffa artık bir kere büyük bir sendikanın başında olmanın ve bu konumun getirilerini tatmıştı ve salıverilme şartına karşı çıkıp yeniden sendikanın başına geçmek istedi. Bunun için eski tanıdıkları olan mafyanın kapısını çaldı. Ama artık oyun yeniden kurulmuştu ve ona yer yoktu, suç ağından medet uman ısrarlı çabası kendi sonunu getirdi.
Daha yüksek ücretler, sağlık sigortası, ek mesai gibi konularda kamyon şoförleri ve sendikaya bağlı diğer işçilerin hakları için mücadele eden ve fazlasıyla başarılı olup yüz binlerce emekçinin kalbini kazanan, sendikanın da kısa sürede devasa sayıda üyeye sahip olmasını sağlayan Jimmy Hoffa, yolsuzluk ve rüşvetten yargılandığı günlerde bile sendika üyesi kamyon şoförlerinin sevgisini ve desteğini kaybetmemiştir. Gizemli bir şekilde ortadan kaybolduğunda, kamyon şoförleri ona duydukları minnetle kamyonlarının arkasına “Jimmy nerede?” yazıları asmışlardı. Bu sorunun yanıtını hiçbir zaman alamadılar.
30 Temmuz 1975’te sırra kadem basan Jimmy Hoffa’nın o gün başına ne geldiği halen aydınlatılmış değildir. Ama 1982’de ölmüş olduğu resmi olarak kabul edildiğinde, elini verip kolunu kaptırdığı mafya tarafından cinayete kurban gittiği çoktandır konuşuluyor, bilinmeyen bir yere gömüldüğü ya da cesedinin yok edildiği düşünülüyordu. Hoffa cinayetinin çözülememiş ya da belki de kasten çözülmemiş olması, suç örgütleri, sendikalar, emniyet güçleri arasındaki kirli ilişkilerin sonucu gibi gözükmektedir.
Yaşamı, Danny DeVito’nun yönettiği ve Hoffa’yı Jack Nicholson’un canlandırdığı Hoffa (1992) ile filme aktarılmıştır. Dağınık sahnelerin bütünlüğe fazlasıyla zarar verdiği yapımda, dikkat dağıtmakta fazlasıyla başarılı burun protezini görmezden gelmeyi başarırsanız Nicholson’un oyunculuğundan zevk almanız mümkün. 2019 yapımı Martin Scorsese filmi The Irishman’da ise Hoffa’yı Al Pacino canlandırıyor.
Çok daha önceden, Hoffa’nın doğrudan adı anılmasa da henüz hakkındaki soruşturmanın devam ettiği 1978’de onun yaşamı sinemaya “F.I.S.T” filmiyle uyarlanmıştı. Joe Ezterhas’ın yazdığı 400 sayfalık metin üzerinde Sylvester Stallone’nin önemli katkısıyla hazırlanan senaryoda, soruşturma yüzünden isimler değiştirilmiş ve Jimmy Hoffa, Johnny Kovak adıyla anılmıştır. Gerçek sendika IBF (International Brotherhood of Teamsters) yerine de F.I.S.T (Federation of Inter-State Truckers) adı kullanılmıştır. Sonradan yapılan uyarlamaya göre çok daha derli toplu ve anlaşılır, Hoffa’nın eylemlerine dair motivasyonlarını sinemasal anlatım içinde çok daha iyi verebilen F.I.S.T, Norman Jewison’un yönettiği, Hoffa’yı Sylvester Stallone’nin canlandırdığı unutulmuş hazinelerden biridir.
F.I.S.T, Amerika dışında 20 dakikası kesilmiş olarak gösterime girmişti ve videoda da bu şekilde yayınlandı. Bunun nedeni filmin uzun süresi nedeniyle seans sayısını azaltmamak olsa gerek ama bu karar filmi yaralamıştır. Kesilen sahneler filmi yavaşlatmak yerine seyir zevkine katkı yapıyordu. Bu yüzden filmi merak edenler asıl hali olan 145 dakikalık versiyonunu izlemelidir.
Filmin başlarında uzun çalışma saatlerinden, sigortasız çalışma koşullarından ve işyerindeki çalışanları uyanık tutma amaçlı zil sesinden şikayet eden Johnny’i annesi azarlar: “Her şeyden şikayet ediyorsun, sana maaşını ödemiyorlar mı? Öyleyse şikayet etme, baban hiç şikayet etmezdi.” Zor yaşam koşullarında yaşamaya öyle alıştırılmıştır ki kocasının ve oğlunun günde 14 saat yük taşıyıp sosyal haklardan mahrum şekilde yaşamını harcayıp gitmesi ona normal gelmektedir. Var olandan daha fazlasına hakları olmadığını düşünür. Ezilen kesimlerin güçlü ve zengin yöneticiler karşısındaki bu tutumları, güç karşısındaki yalnızlık ve çaresizlik hissinden ileri gelir. Kovak ise o güne kadar süregelmiş işçi sömürüsüne dayalı şirket politikalarına isyan eden biridir ve onun taviz vermez tutumu o sıralar pek varlık gösteremeyen yerel sendika başkanının dikkatini çeker. İşinden kovulmuş olan Kovak onunla birlikte çalışıp sendikaya üye kazandırmak üzere çalışmalara başlar. Yalnızlığın çaresizliği, örgütlü topluluk olmakla aşılacaktır.
F.I.S.T gerçek yaşamdan yapılan uyarlamaların nasıl olması gerektiğine dair derslerle doludur. Bazı seyirciler biyografik filmlerde gerçek yaşamla uyarlamada gördükleri ayrıntıların uyuşmadığını belirterek şikayet ederler ama sinema sanatını haber/belge filmlerinden ayıran şey bir dramatik yapı üzerine kurulmasıdır. Bu yapı da gerçeğin yavan, sıkıcı, anlatıma bir yararı olmayan gereksiz ayrıntılarını atlamayı veya değiştirmeyi gerektirebilir. F.I.S.T de Hoffa’nın yaşamına oldukça sadık olmakla birlikte bazı değiştirilmiş bölümler ve finali gibi gerçekte var olmamış sahneler de içerir. Bütünde ise Hoffa’nın işçi haklarını elde etmek üzere verdiği savaşın ve sonradan bu savaşta destek aldığı bazı suç örgütlerine ve yasa dışı eylemlere neden ve nasıl bulaştığına dair apaçık bir resim oluşturmayı başarır.
Kovak sendikaya üye kazandırmaya başlayıp işçileri greve gitmek üzere ikna eder. Tüm bunlar tabii ki patronların hiç hoşuna gitmez ve tuttukları adamlarla ve polisin de desteğini alarak grevi kanlı şekilde dağıtırlar. Onu sendikacılığa kazandıran arkadaşı da bu kargaşada öldürülünce Kovak mafya tanıdıklarının yardım tekliflerini kabul eder. Bu şekilde kaba güce karşı kaba güçle yanıt verir. Şirket kamyonlarına saldırılar düzenlenir, büyük maddi hasar verilir, sokak kavgalarında yine kan dökülür. Sonunda işin ciddiyetini kavrayan patronlar işçilere haklarını veren anlaşmayı imzalar. Elde ettiği zaferle Kovak sendikayı tüm ülkedeki emekçileri üye yapma hedefiyle büyütür.
Kovak amacına ulaşırken bir kere mafyaya elini vermiştir ve onlar da yaptıkları yardımların karşılığını almak üzere beklemektedirler. Kovak’ın belki istemese de çaresizce verdiği tavizlerle sendika gelirlerinin yasadışı şekilde kullandırılması, sendika şubelerine torpilli şirketlerden eşya alınması gibi, günümüzde Türkiye’de de sayısız örnekleriyle karşılaştığımız yolsuzluklar başlar.
Stallone, Kovak’ın yıllar geçtikçe verdiği bu tavizlerin ağırlığını hep sırtında hissediyormuş gibi giderek durgunlaşan, karakterinin yavaş yavaş yıkıma ilerleyişini firesiz yansıtan ölçülü bir oyun vermiştir. 38 yıla yayılan öyküde baştaki cesareti ve haklarını elde etmek için verdiği savaştaki heyecan ve azmi, giriştiği işlerde kanunsuzluklara bulaştıkça yaşadığı vicdan azabına dönüşmeye başlar, en değer verdiklerini yitirmeye başlamasıyla zirveye ulaşır. F.I.S.T, Amerika’da o dönemlerdeki sendika ve mafya ilişkilerine dair anlatımıyla önemli bir film ama asıl, Amerika için belki geçmişte kalmış olsa da ne yazık ki Türkiye gibi bazı başka ülkeler için güncelliğini koruyor olması nedeniyle dikkat çekiyor.
Türkiye’deki pek çok sendika yöneticisi, işçilerin aidatlarıyla oluşturulan kaynaklardan astronomik maaşlar alıyor, yiyip içtiklerine varana kadar harcamalarını sendikaya fatura ediyorlar. Emekçilerin sırtından elde edilenlerle en lüks araç gereçleri kullanmaktan geri durdukları yok. Sendikaların yönetici seçimlerinde adayları destekleyenlerin mafya babaları olduğuna dair haberler yayınlanıyor. Sendikalarda yaşanan yolsuzlukların nasıl gerçekleştiğini anlatan, suçu belgeleyen kanıtlarla dolu kitaplar bile yazılmasına karşın bu kanunsuzluklar sürüp gidiyor. 21. yüzyılda halen haklarını bir türlü olması gerektiği ölçüde elde edemeyen işçi ve emekçilerin bir sömürü düzenine mahkum edilmeleri, kendi lüksleri ve kurdukları kirli ilişkiler ağının devamı için emekçileri satan yönetimlerin varlığı, bu konuda neredeyse bir asır önce yaşananları anlatan bir filmdeki olayların aynı şekilde güncelliğini koruyor olması utanç vericidir.