Türk sinemasında tür filmi çekmek hâlâ cesaret işi. Hele ki kısıtlı bütçeyle, seyircinin gözü yabancı yapımlara alışmışken, bilimkurgu-aksiyon karışımı bir proje kotarmak ciddi bir meydan okuma. İşte Tehlikeli Bölge, tam da böyle bir denemenin ürünü.
Senaryosunu ve yönetmenliğini Ramazan Ekmekçi’nin üstlendiği, yapımcılığını Serkan Semiz’in yaptığı film, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en kritik dönemlerinden birini, bilimkurgu öğeleriyle harmanlayarak sinemamızda daha önce pek görülmemiş bir adım atıyor.
Film, Büyük Taarruz’a üç gün kala, Başkumandan Mustafa Kemal’den gizli bir görev alan bir grup askerin hikâyesini anlatıyor. Ancak bu askerler yalnızca düşman kuvvetleriyle değil, aynı zamanda dünya dışı avcı varlıklarla da yüzleşiyorlar. Önce vahşi bir hayvan sürüsü zannettikleri bu yaratıkların aslında uzaylılar olduğu ortaya çıkıyor. Böylece askerler, aynı anda iki cephede savaşmak zorunda kalıyor. Kulağa açıkça Predator esintili gelse de, sinemamızın cin klişelerine hapsolmuş dar tür dünyasında bu farklılık başlı başına heyecan verici. Ha, bu arada “Predator” esansı başka kritiklerde de vurgulanacaktır ama türe meraklı bir eleştirmen olarak bir de Dreamcather (2003) aromasından bahsedebilirim.
Asıl Tehlikeli Bölge: Türkiye’de Bilim Kurgu Çekmek!
Aklımıza gelen yerli bilimkurgulara bakalım: Türkler Uzayda, Dünyayı Kurtaran Adamın Oğlu, Turist Ömer Uzay Yolunda, G.O.R.A., A.R.O.G.… Bunlar aslında bilimkurgu değil, tür parodisi. Yani “uzay macerası” kılığına girmiş, komedi odaklı işler. Bizde gerçek anlamda bir bilimkurgu sinemasından bahsetmek zaten söz konusu değil. Hatta “kendini ciddiye almış” tek örnek gibi görünen Dünyayı Kurtaran Adam bile orijinal bir iş değil; yarısı Star Wars ve Flash Gordon filmlerinden kes-yapıştır görüntülerle kotarılmış bir rip-off’tan fazlası değil. Böyle bir ortamda kalkıp bir de “dönem bilimkurgusu” çekmeye girişmek tam anlamıyla deli kafa işi. İşte Tehlikeli Bölge, bu yönüyle gözü kara bir deneme olarak dikkat çekiyor.
Burada, filmin yapımcısı Serkan Semiz’e ayrı bir paragraf açmak istiyorum. Türkiye’de sinemayı konuşurken hâlâ yönetmen, oyuncu ve senaryo üçgeninde dolanıp duruyoruz. Oysa modern sinemanın kalbi artık çok daha farklı bir yerde atıyor: bilgisayar ekranında. Görsel efektler, filmleri sadece “süsleyen” değil, bizzat var eden bir unsur haline geldi. İşte bu noktada karşımıza çıkan isimlerden biri Serkan Semiz.
1975 doğumlu Semiz, VFX süpervizörü ve yapımcısı olarak Türkiye’de bu işin en önemli figürlerinden. Muhteşem Yüzyıl’dan Rise of Empires: Ottoman’a kadar birçok yapımda onun imzası var. Yani Türkiye’de izlediğimiz her “dijital hayal”, bir şekilde Semiz’in masasından geçmiş olabilir. Bu film de aslında onun vizyonunu yansıtıyor.
Her şey gülük gülistanlık değil elbette. Filmin karşısına çıkan en büyük engel, Türk sinemasının kronik sorunu olan: bütçesizlik. Paranın yetmediği her şey sahnede sırıtıyor. Giriş fazla aceleci, gelişme dağınık ama neyse ki final tatmin edici. Uzaylı tasarımları iyi ama sınırlı, sandığımdan daha az efekt sahnesi var, oyuncu kadrosu zayıf ve yönetmenlik dağınık. Evet, film kendini son 20 dakikaya hazırlıyor ve orada vaat ettiği atmosferi yakalayabiliyor. Bu bölüm, gerilimi ve tempo artışıyla izleyiciyi tavlıyor. Ama o noktaya kadar gereksiz uzatmalar ve düşük tempolu sahneler sabrınızı sınıyor.
Tanıtım materyallerinde de vurgulandığı gibi, Tehlikeli Bölge kendini “düşük maliyetle yüksek kalite” şiarıyla sunuyor. Fragmanı yayınlandığında da kısa sürede dikkat çekmişti. Gerçekten de kısıtlı imkânlara rağmen dönemin ruhunu, savaş atmosferini ve Anadolu ile Rumeli’den gelen askerlerin çatışmalarını belli ölçüde yansıtmayı başarıyor. Burada asıl mesele, seyircinin beklentisini yönetmek. Eğer Hollywood standartlarında bir efekt bombardımanı arıyorsanız hayal kırıklığı kaçınılmaz. Ama Türkiye’de bir dönem filmine bilimkurgu öğeleri ekleyen ilk prodüksiyon olma niteliğini göz önünde bulundurursanız, filmin cesaretini teslim etmek gerek.
Başrolleri Kadir Parlak, Ozan Turan, Hasan Şenbayrak, Aykut Yavuz, Sevim Oyar, Seyfi Azrak ve Abdurrahim Demir paylaşıyor. Kadroda büyük yıldızlar yok, ama bu durum filme “savaşın isimsiz kahramanları” atmosferi katıyor. Hatta buna yabancı eleştirmenler gibi “The Dirty Dozen meets Predators” bile diyebilirim ama oyuncu yönetimi konusunda sıkıntılar var; bazı sahnelerde diyalogların inandırıcılığı kırılıyor.
Filmin ilginç taraflarından biri de yaratık tasarımları. Askerlerin deyimiyle “yabaniler” ya da “vahşiler”, sıradan CGI ucubelerine dönüşmemiş. Aksine kendi içlerinde bir hiyerarşi sergiliyorlar: bir sürü küçük yaratık, daha büyük olana hizmet ediyor. Teritoryal yırtıcılar gibi bölgelerini işaretliyor olmaları, onların gelişmiş bir ırk değil de başka bir gücün av köpekleri olabileceği ihtimalini doğuruyor. Finalde de buna dair küçük bir atıf var. Bu detay, filmin dünyasını tek boyutlu olmaktan çıkarıp, izleyiciye devam hikâyelerine zemin bırakıyor.
Sinemada Çizgi Roman Estetiği
Filmin dünyası, aslında çizgi roman estetiğine de uygun. İzlerken sık sık “Keşke bunun çizgi romanı çıksa da okusam” dedim. Çünkü görsel-işitsel sınırların ötesinde, hayal gücüne daha fazla yer açan bir mecrada bu hikâye çok daha genişleyebilir. Zaten film, ucu açık bir finalle bitiyor; belki de bu dünya başka projelerle büyümeye hazırlanıyordur.
Tehlikeli Bölge, hatalarıyla, eksikleriyle, düşük tempolu anlarıyla beraber iyi ki yapılmış bir film. Evet, kusurlu ve yer yer sabır testi gibi; ama tür sinemasında böyle denemeler olmazsa gelecekte konuşacak bir “ilk adım” da olmaz. Bu film, Kadıköy Boğası gibi ucube filmlerin dolandığı Türk sinemasında yeni bir yoldan sapma cesareti.
Öteki Sinema için yazan: Murat Tolga Şen