Eradication. Sterilization. Re-Population. Re-Infection.

28 Weeks Later / 28 Hafta Sonra filminde Dan ve karısı Alice bir grup temiz insanla birlikte Britanya’nın tehlikeli topraklarında kendilerine bir sığınma evi bulmuştur ve bir süredir burada zombi korkusu olmadan yaşamaktadır. O akşam yemeklerini yerken birden kapı çalar ve ufak bir çocuk onlardan yardım ister. Oysa ki çocuğun peşinde virüs taşıyıcısı zombiler vardır ve çok geçmeden bu sessiz sakin aksam yemeği bir kan şölenine dönüşecektir. Dan karısı ile üst kata kadar kaçar fakat çok geçmeden zombiler buraya da ulaşır Dan pencereden aşağı atlarken karısının arkasından gelen yardım çığlıklarını duymamazlıktan geliyordur. Korku dolu gözlerle kaçan kocasına bakan kadın kaçınılmaz sonunun farkındadır. Britanya’daki rage virüsü salgını Amerikan askerleri tarafından tamamen yokedilmiş gibi gözükmektedir ve İngiliz vatandaşları yavaş yavaş gruplar halinde ülkeye dönmeye başlar. Ancak daha her sokak temizlenmediği için belli yerleşim yerlerinde askerlerin gözetiminde yaşanabilmektedir. Her binanın tepesinde sniperlar, her yeri gözleyen askeri helikopterler her tür probleme karşı halkın hizmetinde hazır beklemektedir. Ya da öyleymiş gibi görünmektedir…

Week One: No Trace. Week Two: No Warning. Week Eight: No Control. Week Sixteen: No Cure. Week Twenty Eight: No Escape.

blank

Bu yerleşim birimlerinden district 1’in yetkilisi olan Dan sabırsızlıkla çocuklarının dönmesini beklemektedir. Bölgeye gelen ilk çocuklar olan Tammy ve Andy yetkililer arasında da güvenlik nedeni ile bir tartışmaya yol açarlar. Ele avuca sığmaz çocukları daha kesin olarak yok edilip edilmediği bilinmeyen rage virüsünün kol gezdiği sokaklardan korumak ne kadar olasıdır ?Dan çocuklarına kavuşunca annelerinin başına gelenleri kendi suçunu örtbasederek anlatır.Çocuklar bu kurtarılmış bölgede kendilerini rahat hissetmezler ve bölgenin dışında kalan eski evlerine gidip eşyalarını, annelerinin resimlerini almak için görünmeden yola çıkarlar. Gözcülere yakalansalar da eve gitmeyi başarırlar, ama burada buldukları bir “şey” virüsün yayılmasını tekrar tetikleyecektir…

We’ve lost control. Kill them all.

Virüsün şehre girmesi ile film birden ivme kazanmakta ve asıl problemi olan Amerikan ordusu eleştrisine başlamaktadır. Amerikan askerlerinin kurduğu düzen bir anda yok olduğunda filmde zombilerden bile daha tehlikeli bir hal almalarını sağlamaktadır. Öyle ki bir anda korudukları insanları virüslü olup olmadığına bakmadan yoketmeye girişirler. Filmin bu tutumu çeşitli eleştirmenlerce Amerika-Irak savaşı ile bağdaştırılmıştır. Askerlerden biri çocukları korumak için yanlarına alır ve bu cehennemden çıkarmaya çalışır. Çünkü Andy’nin farklı göz renklerine sahip olması bir şekilde virüsün kendini esir almasına izin vermemektedir ve belki de bu çocuk kurtuluş için son umuttur. Bu sefer ilk filmde başarılamayan karamsar sona yakın bir final sizleri bekliyor.

2003 yılına gelindiğinide Danny Boyle ve Alex Garland ikilisi kült korku filmlerine yeniden dönmek istediler, ancak Boyle’un Sunshine adlı bilimkurgu filmine odaklanmak istemesi ancak produktör olarak filme katkı sağlamasına neden olur. Bu yüzden yönetmen koltuğu da daha önce İntacto ile kalplerini fetheden Carlos Fresnadillo’ya gider. kendisi de böylece ilk ingilizce filmini çekerek ününü arttırır.

Çekim tekniği ilk filme oldukça yakın, bazen sanki aynı elden çıkmış gibi duruyor. Ancak ilk filmden ayrılan en önemli özelliği “gereksiz şiddet”in arttırılmış ve son yıllarda seyrettiğim en güçlü gore sahnelere sahip olması. Kan banyosu görmeye ihtiyacınız(!) varsa bu filmi mutlaka görmelisiniz. Boyle’un ilk filmde daha sade sunduğu ve genelde kan göstermekten kaçındığı sahneler bu sefer sanki istismar sineması bu şekilde yapılır denilerek gözümüze soka soka veriliyor. Örneğin helikopter pervanesi ile tarlada koşan zombileri kesme sahnesi var ki mideniz de kalksa yönetmene saygı duyuyorsunuz. Bence bu sahne ileride korku sineması denildiğinde akla gelecek bir kaç sahneden biri olacaktır.

Film tüm dünyada 55 milyon usd gibi bir gişe yaptı. Dvd satışlarında da yüksek bir satışla karşılaşılınca Boyle üçüncü film için de kollarını sıvadıklarını açıkladı. Hatta bir aksilik olmazsa adı 28 ay sonra olacak üçüncü filmin Rusya’da çekilmesi düşünülüyor. Ayrıca iki film arasında olanları konu alan bir de kitap yayımlanmış. Yaşayan Ölüler serisinden sonra sinema seyircisini avucuna almayı başaran 28 x Sonra serisi bakalım bize ne gibi süprizler sunacak.

Öteki sinema için Yazan : Masis Üşenmez

blank

Masis Üşenmez

1979 İstanbul doğumlu yazar ilk sinema deneyimini Superman ve Star Wars’la yaşayıp kendini çizgi roman ve bilim kurgu dünyasına atar. 2006 yılında "Öteki Sinema" kadrosuna katılır ve sitenin gelişiminde önemli rol üstlenir. Halen Öteki Sinema'da editörlük ve Cinedergi'de yazarlık yapmaktadır.

4 Comments

  1. Romero’nun izinde giden zombie sinemasında zombilerin kimi zaman “insan beyni” yemeye odaklılarını gördük,kimi zaman savaşta bir ordu üyesi olarak katılımcı olduklarını.Kimi zamanda her iki amacı bir arada. Bu kez zombilerin kimliği bir virüse bağlı olarak ve bu virüsün hızlı tahribatı ile sadece saldırmaya yönelik bir imaja büründü.Değişen dünya düzeni ile birlikte doğal olarak günümüzün tam ortasına “28 gün sonra” ile giriş yapıp bu kez “28 hafta sonra” da, insan-zombie karşılaşmasını “kötü sondan kaçış yok” kabusu ile beraber kanımızı donduran bir kontrolden çıkış rayında paniğin “sivil ve suçlu” ayrımını yapamayacak bir duruma geldiğinde neler olabileceğini dehşetle izletiyor film.

  2. Zombie filmlerini sevmem.Virüslü felaket filmlerine ise bayılırım.İkisini bir arada sunan güzel örneklerden biri.Filmin asıl konusu virüsün kontrolden çıktığı zaman komutanın serbest atış emrini vermesi.”Kurunun yanında yaşta yanar” olayı yani.He he daha fazla politik yazı yazmaya gerek yok sanırım.Amerika gerekli mesajı filmde vermiş.Genel olarak film kendinden bekleneni veriyor.İzlenmeli.

  3. Filmi çok beğenmiştim.2 kez izledim.Beni en çok etkileyen müzik oldu.

  4. 28 days later ve 28 week later in insanı cezbeden yanı filmin insanı sürekli rahatsız eden atmosferi belkide. filmin en dingin olduğu sahnelerde bile üsrekli tedirgin ediyor insanı. nefes aldırmıyor. buna şöyle bir örnek vermek isterim şahsi gözlemim olarak ; klasik zombi filmlerinde zaman zaman tempo çok düşer. etrafta yüzlerce yürüyen ceset vardır ama kahramanlar gayet sakin bir yerden biryere gidebilirler. zombiler yavaştır, kafalarınja sıkarsan işleri biter yani hamle yapmak için vaktin çoktur çoğu zaman. ama 28 days/weeks ikilemesindeki virüslüler çok vahşi ve asla uyuz uyuz etrafta dolanmıyorlar. bu yaratıkların göründüğü her sahnede çılgın bir vahşet ve kovalamaca yaşanıyor. beni en çok cezbeden olay bu. yani iki rage virüslü etrafta dolanırken aralarından sohbet ede ede yürüyüp gidebilen pek görmedim.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Süpermen Dönüyor (1979)

1938 yılında Amerika’da bant comic olarak boy gösteren Superman‘da sık

Mutant Chronicles (2008)

Mutant Chronicles: Sinemada evrim değil, mutasyon Ron Perlman, ne yaptın