Birdman veya (Cahilliğin Umulmayan Erdemi) (2014)

23 Şubat 2015

– Peki, her şeye rağmen bu hayattan istediklerini aldın mı?

+ Aldım

– Peki, ne istiyordun?

+ Bu dünyada sevildiğimi söylemeyi, sevildiğimi hissetmeyi…

Bir kapıdan içeri giriyoruz önce. İçeride derbeder duvarlara karşı huşu içinde beyaz alt çamaşırı ile havalanmış, kendini dünyadan sıyırmaya çalışan orta yaşlı bir adam görüyoruz. Bir anda teknolojinin o bilindik çağrı sesi onu havalandığı atmosferden indiriyor. Zaten o atmosferin içinde bile kötü kokan bu odadan memnun olmayan kahramanımız, dünyaya dönüşünü yine aynı kötü kokunun artmış gerçeklik dozunu içine çekerek yere iniyor ve bir tık uzaktaki memnuniyetsiz kızının yüzüne bakıyor. Kıyafetsiz bedenine bir gömlek uzaklığını gidererek…

16229559652_c842d96a3b_z

“ Bir şey neyse odur! O şey hakkında söylenenler değil.”

Kahramanımız Riggan Thomson 90’larda “Birdman” karakteriyle şöhretin zirvesine çıkmış ve her şöhret gibi zamana yenik düşüp o günlerin anısına sığınmış bir aktördür. Gerçekle karakteri arasına sıkışıp kaldığı kaosuna; bir tiyatro oyununu, Broadway’in acımasız eleştirmenlerini, her türlü uçuş tekniğini denemiş ve artık rehabilite olmaya karar vermiş mutsuz kızını, onun aşırı ciddi annesini ve hayatı dibe vurmuş oyuncu arkadaşlarını katarak sancıdan doğan bir değişime doğru yol almaya çalışır. Kendi sesi ile içinde yer etmiş atmacanın sesi arasında gidip gelir Riggan ve gerçeğin soğuk yüzü ile sevilmenin dayanılmaz hafifliği korkunç bir savaşa tutuşur seyir boyunca. Atmaca ona seslenir her sıkıştığında;

“Her zaman biz olacağız kardeşim! Popülarite, prestijin kıçı kırık kuzenidir kardeşim!”

Uçmasını salık verir atmaca. İnsanların üstünde hak ettiği göklerde süzülmesini… Çünkü o atmacasının gözünde insandan daha yüce bir varlıktır ve anlamayanlar zaten değer bilmeyen yaratıklardır. Eleştirmenler ise asker olamayan muhbirler gibidir. Sanatçı olamadıkları için sanatçıları baltayla biçme güdüsüyle hareket ederler.

15959152164_0fe35c10f8_zYönetmen koltuğunda kendini insan hayatından kesitleri en iyi şekilde anlatarak kanıtlamış bir isim var; Alejandro Gonzalez Inarritu. Adını sinema tarihine Paramparça Aşklar ve Köpekler (2000), 21 Gram (2003), Babil (2006) ve Biutiful (2010) gibi yapımlarla yazdıran Inarritu yine çok iyi bir işe imza atmışa benziyor. Gerçek dünyanın acılı tadını araya kattığı fantastik dünya çeşnisi ve seyre güç veren bateri tınılarıyla besliyor sanatçı. Oyunculuğun gücünü replikleri ve karakteri ön plana çıkaran çekimleriyle yükseltiyor. Tiyatro binasının loş koridorlarını ise şehrin ışıklarıyla destekliyor. Sonuç ortada, seyrine doyulmayan, düşündüren ve sancılı bir gülümsemeyle veda eden bir yapım var önümüzde. Dokuz dalda Oscar adayı olan film “En İyi Film” ve “En İyi Yönetmen” ödülleri dahil dört dalda Oscar’ı kucakladı.

Oyuncu kadrosunda ise bir zamanların Batman’i olan Michael Keaton, Emma Stone, Edward Norton gibi güçlü isimler var. Özellikle Michael Keaton Riggan karakteriyle paralel giden kendi hayat hikâyesini mükemmel şekilde birleştirmiş ve özümsemiş durumda. Ki bu durumda aday gösterildiği “ En İyi Erkek Oyuncu” Oscar’ını bazı eleştirmenlerce kucaklamasını gerektirirdi fakat olmadı ne yazık ki! Oynamayan adeta yaşayan Keaton’a bir alkış ve selam gönderiyor ve benim Oscar’ım sana deme ihtiyacı duyuyorum ben de.

16042864218_9b0e388222_z

Hayat sahne ışıklarından ibaret aslında… Her birimiz kendimizi o ışığın altında özel ve vazgeçilmez hissetmek istiyoruz. Bazen hissediyoruz da. Fakat ışık bizi es geçip başkasına döndüğünde sancılı bir sürece giriyor ve içimizdeki atmacanın yırtıcı sesiyle baş başa kalıyoruz. Her şeyi en çok bizim hak ettiğimizi söylüyor avcı; “ Sen sevilmeye layıksın.” diyor. “Onlar değil!” “Sen övülmeye layıksın.” diyor. “Onlar değil!” “Ve eğer onlar bunu göremiyorsa tek sebebi vardır.” diyor Atmaca; “Sen onlardan çok üsttesin, göremeyecekleri kadar yukarıda…”

Seyir akıp giderken ise Macbeth’ten bir söylem gelip oturuyor kulaklarımıza hayatın ve filmin özeti misali;

“Hayat dediğin nedir ki;
Yürüyen bir gölge bir zavallı bu sahnede
Bir saat boy gösterip boyun kırıp gidecek
Bir daha da duyulmayacak artık sesi
Bir aptalın anlattığı bir masal bu…”

blank

Melahat Yılmaz Özberk

1981 Ankara doğumlu... Anadolu Üniversitesi Türk dili ve Edebiyatı bölümünde okuyor. Gölge- e Dergi ve Öteki Sinema’da çeşitli film eleştirileri ve hikâyeler yazıyor. Tek dileği yazacak sözlerinin bitmemesi ve bunları sayfalara dökebilmek…

2 Comments

  1. Emma Watson değil Emma Stone.
    En azından saçma sapan bir filme oscar gitmemiş bu sene.

    Editörün notu: Hata düzeltildi. İlginiz için teşekkürler.

  2. Michael Keaton, Batman, Birdman ve nihayet Akbaba rolleriyle camiada ne kadar kuş varsa hepsini canlandırma konusunda azimli anlaşılan. Şaka bir yana özellikle kendi hayatına paralellik gösteren bir film konusunda Inarritu’nun Keaton’a teklif götürmesi Keaton’un ise çekinmeden bu rolü oynaması oldukça cesaret isteyen bir tutum. Filmi ben de büyük keyifle izledim. Film bir yıldızlar geçidi olmasına rağmen Edward Norton bambaşkaydı yine…

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

The Changeling (1980)

Korku filmlerinde büyük aktörlerin, hatta öncesinde Oskar kazanmışların oynaması pek
blank

G.I. Joe: The Rise of Cobra (2009)

G.I. Joe: The Rise of Cobra eğlenceli bir film. Aslında