Blue Eye Samurai (Mavi Gözlü Samuray, 2023) son zamanlarda izlediğim en keyifli, en yaratıcı anime. Her şeyden önce, merak uyandırıcı bir öyküsü var. Hem sıkı bir intikam hikâyesi içeriyor hem de çok sayıda karakteri açısından bir kendini bulma/keşfetme yolculuğuna dönüşüyor. İki-üç arkadaş önerince öylesine açtım, pek umudum yoktu ama günde dört bölüm olmak üzere iki günde bitiriverdim. Pek de kısa olmayan 8 bölümden oluşan mini dizi toplamda 6 saat civarında sürüyor, bir 6 saat daha olsa izlerdim.

* Yazının bundan sonrası spoiler (sürprizbozan) içermektedir.

Blue Eye Samurai, Afro Samurai, Lone Wolf & Cub, Lady Snowblood ve Kill Bill gibi klasikleri anımsatmakla beraber, Azumi ya da Ooku gibi alternatif mangalardan da kısmen beslenen bir hikâye omurgasına sahip. Öldürmek için (Japon annesini hamile bırakan) beyaz babasını arayan melez bir samurayın intikam yolculuğunu merkeze alıyor. Genç samuray hazır olduğuna inandığında hiç görmediği babasının peşine düşüyor. Japonya’da bir dönem beyazların ülkede bulunması yasak olduğu için (ki cezası idammış) bu tip melez çocuklar ve ebeveynleri çok zor dönemlerden geçmişler, öykü bunun üzerine inşa edilmiş. Ancak Blue Eye Samurai’ı önemli ve değerli kılan unsurlar başka.

blank

Blue Eye Samurai’ın üzerinde düşünülmesi gereken güçlü bir politik duruşu var. Bu anime hemen her samuray filminde, dizisinde, animesinde rastladığımız gibi siyasi otoriteyi (Şogunluk, İmparatorluk), sınıfsal çatışmayı ve egemenlik sorununu, gündelik hayatta yaşanan faşizmi ele almakla kalmıyor, bunun dışında toplumsal meselelere ve etik konularına da yoğunlaşıp, azınlık (kadın, çocuk, engelli vs.) olmak, öteki olmak, dışlanmış olmak, ırkçılığı ve ayrımcılığa maruz kalmak gibi ciddi meselelere eğiliyor. Ana karakterlerinin (Mizu, Akemi, Ringo, Taigen) her birinin temel derdi, özünde, dünyadaki yerini bulmak; kimliğini, kişiliğini -mevcut hâliyle- kendi dışındaki insanlara ve içinde yaşadığı topluma kabul ettirmek.

Başta kovboy filmleri ve Ronin (sahipsiz samuray) filmleri olmak üzere birçok türde/alt-türde, “yersiz-yurtsuzluk” eskiden beri başlıca konulardan biri olmuştur. Son dönemde bilhassa Pixar ve Walt Disney animasyonları bu konuya sıkça eğiliyor. Blue Eye Samurai bu geleneğin bir nevi devamı gibi, yersiz-yurtsuzluk dizinin en önemli temalarından biri. Sonuçta, karakterlerin İngilizce konuştuğu bir Netflix dizisi bu. Modern toplumların kanayan yaralarına değinmesi ve etik değerlerin güncellenmesine katkıda bulunmaya çalışması normal.

Dizinin her bölümü yukarıda kısaca bahsettiğim sorunlar konusunda politik bir yaklaşıma sahip. Üstüne basa basa, engelli olmanın, öteki olmanın, hatta adaletin yerinde yeller esen baskıcı bir toplumda kadın olmanın, azınlık olmanın ne kadar zor olduğunu ama buna rağmen mücadele etmenin de değerli olduğunu bize anlatıyor. Dizinin ilk bölümü ile Mizu’nun felaketle sonuçlanan evliliğini anlatan bölümünün bu bağlamda biraz öne çıktığını söyleyebilirim.

blank

Blue Eye Samurai’ın bir diğer önemli özelliği yer yer Ecchi ve Hentai’ye göz kırpması. Son derece sert sahneler var, çıplaklık ve cinsellik konusunda elini korkak alıştırmadığını söylemem lazım. Bilhassa fetiş öğelerin kullanımının yoğun olduğu sahneler var, 18+ bir anime bu, çocuklar kesinlikle izlememeli. Ha, bu sahnelerin bu kadar çok olması hikâyeye hizmet ediyor mu, orası tartışılır. Ben rahatsız olmadım, yıllar önce ne anlattığını hiç bilmeden Hanzo the Razor, Ninja Scroll falan izlediğimden beri bunlara aşinayım, Japonlar her an her şeyi yapabilir, Takeshi Miike filmlerinden bunu iyi biliyoruz.

Gelelim dizinin en sevdiğim özelliklerine. Öncelikle mükemmel bir ana karakteri var: Mizu. Akemi, Ringo, Taigen de ilgi çekici karakterler ama Mizu bir başka. Bu kişi aslında bir samuray değil, öyle bir eğitim geçmişi ve unvanı yok. O nedenle de bir samurayın ahlaki prensiplerine sahip değil, ki çırağı Ringo bir noktada buna isyan ediyor. Mizu belirli bir hedefe kilitlenmiş durumda, ona ulaşmak için de elinden geleni ardına koymuyor, bir anlaşmanın parçası olarak küçük ve masum bir kızın boynunu kırıp öldürmek de buna dahil. Hatta duvar dibine sinmiş küçük bir oğlan çocuğunu da 1.000 Pençe’ye mensup olduğu için hiç düşünmeden gebertiveriyor. Karakterin ödün vermeyen tavrına bayıldım. Zaten samuraylar (ki Japonya’da bir sınıftır) iyilik elçileri, güzellik bekçileri falan değildi, münasip şekilde selam vermedi diye silahsız, zavallı bir köylünün gırtlağını boydan boya kesebilen ve sonra hiçbir şey olmamış gibi yoluna devam eden insanlardan bahsediyoruz.

blank

Ama asıl sevdiğim özellik, bu animenin hayranlık uyandıran olağanüstü çizimleri ile öykünün fevkalade özgün anlatısı oldu. Çok yaratıcı bir ekibin varlığını her an hissediyorsunuz. Renk paleti muhteşem; ilkbahar, yaz, sonbahar, kış, her mevsim müthiş bir etkileyicilikle perdeye yansıtılıyor. Favorim, mevsimden mevsime geçişi bir meyvenin kesilişiyle koşut kılan o kısacık sahne. Japon gölge tiyatrosuyla iç içe geçen öykünün anlatıldığı bölüm favorim. Dizi boyunca yağmur damlaları, kar taneleri şiirsel bir hüviyete bürünüyor. Özellikle camdan, buzdan yansımalar/akisler müthiş. İlk bölümden son bölüme kadar canlı, dinamik yapısından ödün vermeyen çizimlerle dolu Blue Eye Samurai.

Blue Eye Samurai erkek dünyasına acımasız bir bakış atıyor, görece iyi birer insan olduğunu gördüğümüz Seki, Şogun’un (Shogun) varisi, Ringo ya da Kılıç Baba’nın bile bencil, gaddar ve kısmen karanlık tarafları var. Ama bunlara takılmanın manası yok çünkü bu dizide iki-üç yan karakter hariç hiç kimse “iyi” değil, Mizu hiç değil. Eser miktarda Doğu bilgeliği (Kılıç Baba, Seki gibi yan karakterler aracılığıyla) taşıdığını kabul etmekle beraber, Blue Eye Samurai karanlık bir döneme ait son derece karanlık bir öykü anlatıyor ve bunu harika anlatıyor, bence önemli olan bu. Grafik şiddette ve cinsellikte pek sınır tanımayan Blue Eye Samurai’ı 18 yaş ve üstündeki animeseverlere tavsiye ederim.

Öteki Sinema için yazan: Ertan Tunç

blank

blank

Ertan Tunc

Sevdiği filmleri defalarca izlemekten, sinemayla ilgili bir şeyler okumaktan asla bıkmaz. Sürekli film izler, sürekli sinema kitabı okur. Ve sinema hakkında sürekli yazar. En sevdiği yönetmen Sergio Leone’dir. En sevdiği oyuncular ise Kemal Sunal ve Şener Şen.

“Türk Sinemasının Ekonomik Yapısı 1896-2005” adlı ilk kitabı; 2012 yılında Doruk Yayımcılık tarafından yayınlanmıştır. Kara filmler, gangster filmleri, İtalyan usulü westernler, giallolar ile suç sineması konularında kitap çalışmaları yürütmektedir. İletişim: ertantunc@gmail.com

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Can Evrenol’dan Cesur Bir Kadın Hikayesi: Çıplak

Can Evrenol’dan cesur bir kadın hikayesi! Çıplak, Türkiye’de tüm bölümleri
blank

Başka Sinema’nın Niyeti Başka mı?

Başka Sinema, bağımsız sinemayı yaşatmanın çaresini arıyorsa bilelim ama bu