Biraz da gülümseyerek hatırlıyorum; 1980’li yıllarda Türkiye’de kelimenin tam anlamıyla bir ninja çılgınlığı yaşanıyordu. Dünyanın dört bir tarafından ithal edilen ninja filmleri, sinema salonlarını ve video kaset raflarını resmen işgal ediyordu. Hatta ninjalar; Son Savaşçı (1982), Ölüm Savaşçısı (1984), Ölüm Vuruşu (1986) ve Son Kahramanlar (1987) gibi birkaç Türk filminin içine sızmayı bile başarmıştı.

İşin ilginci ninjalar, casusluk, suikast veya hırsızlık gibi faaliyetleriyle Japon tarihinde yer alıyorlar ama dönemin sadece Türkiye’yi değil, tüm dünyayı kasıp kavuran ninja filmlerinin neredeyse hiçbiri Japonya’dan gelmiyordu. Japon sinemasına şöyle kabaca baktığımızda şunu görüyoruz: Biri 1910-1920 yılları arasında, diğeri de 1960’lı yıllarda olmak üzere iki defa ninja patlaması yaşanmış ve bir dolu film çekilmiş ama bu filmler daha çok iç pazarı hedef almış, batıda fazla ses getirmemiş. Gerçi 1967 tarihli James Bond filmi You Only Live Twice’ta basit bir paralı asker ordusu gibi işlevinin dışında kullanılan ninjalar, batının malumdan tamamen habersiz olmadığının bir göstergesi.

Peki, Japonya’yı neredeyse tamamen oyunun dışına iten 1980’lerdeki küresel ninja patlamasının sebebi neydi?

Batının (aslında özellikle ABD’nin) dövüş sanatları filmlerine olan ilgisinin fitili, Bruce Lee’nin Enter the Dragon’u (1973) ile etrafa kıvılcımlar saçarak alev almıştı. Bilhassa Hong Kong’dan gelen kung fu filmleri, yeni kıtadaki (ve tabii ki Türkiye dâhil tüm dünyadaki) ana akım ilgiyi avucunun içine almıştı. 1980’li yıllarla birlikte giderek azalan ana akım ilgiyi tekrar alevlendirmek isteyen Amerikan şirketleri, Uzakdoğu kaynaklı yeni bir dolar yumurtlayan tavuk ararlarken, birkaç başarısız denemeden sonra ninja filmleri ile hedefi on ikiden vurdular. Daha öncesinde The Killer Elite (1975) ve The Octagon (1980) gibi içinde ninja olan bir iki film çekilmişti ama asıl bombayı patlatan Cannon yapımı Enter the Ninja (1981) oldu. Artık dönem ninja filmleri dönemiydi ve Kuzey Amerika’da yeni açılan (ve daha sonra tüm dünyaya yayılan) bu pazarın yıldızları, hiç kuşkusuz Sho Kosugi ve Michael Dudikoff idi.

blank

Kung fu filmleri ile eli para gören Hong Konglu yapımcıların bu çılgınlıktan nemalanmak için geri durmaları beklenemezdi elbette. Ancak ilk birkaç denemelerinde batı pazarının kilidini açmayı başaramadılar. Fakat ellerinde çok iyi bir çilingir vardı. Godfrey Ho’nun işin sırrını çözmesi uzun sürmedi. Aslında formülü çok basitti; içinde ninjalar yer alan dövüş/aksiyon filmine en az bir beyaz oyuncu eklemek. Evet, ister inanın ister inanmayın, formül tuttu.

Ninja Terminator (1986) da o dönemin yapımcısına en çok para kazandıran filmlerinden biri oldu. Filme geçmeden önce yönetmen Godfrey Ho hakkında da bir iki kelime etmezsek olmaz. Zaten ninja filmleri hakkında kısa bir girişe niyetlenip lafı buraya kadar uzattım, biraz da yönetmen hakkında ön bilgi vereyim ki birazdan anlatacağım inanılması güç detayların zemini hazır olsun.

1973-2000 yılları arasında 150’den fazla filmin yönetmenliğini(!) üstlenen Godfrey Ho’nun filmografisine kabaca baktığınızda, bu filmlerin üçte birinden fazlasının isminde “Ninja” kelimesinin geçtiğini görürsünüz. Yani ninja furyasının yıldız oyuncuları nasıl ki Kosugi ve Dudikoff ise yıldız yönetmeni de tartışmasız Godfrey Ho’dur. Fakat burada ufak bir “hile” var. Gerçi çok da ufak sayılmaz ya neyse. Bir önceki yazımda İtalyan sinemacı Bruno Mattei’den ve onun hemen her filminde denk geldiğimiz kes-yapıştır yönteminden bahsetmiştim. İşte o kes-yapıştır yönteminin kitabını Ho yazmıştır.

blank

Shaw Brothers’ta çalıştığı yıllarda efsane yönetmen Chang Cheh’nin yardımcılığını yapan Godfrey Ho, şirketten ayrılıp yapımcı Joseph Lai’nin sahibi olduğu IFD Films çatısı altında yönetmen olarak çalışmaya başladı ve uzun yıllar boyunca bol meyve verecek işbirliğinin temelleri atılmış oldu. Şirketin özelliği, Tayvan, Güney Kore, Çin, Hong Kong, Filipinler gibi ülkelerden tamamlanmamış ya da hiç gösterime girememiş (ya da çok kısıtlı girmiş) filmlerin haklarını satın alıp kataloğunu genişletmekti. Ho da o anki popüler/satılabilir temalara uygun çektiği görüntülerden bir kısmını alıp, uygun olup olmamasına bakmadan, haklarını satın aldıkları filmlerden kesip biçtiği görüntülerle birleştirerek şapkadan tavşan niyetine yepyeni filmler çıkarıyordu. Kes-yapıştır işlemi bittikten sonra ortaya çıkan melez bulamaçın üstüne sıfırdan uydurduğu yeni senaryoya uygun İngilizce dublajı da döşedi miydi tamam, film satışa hazır hale geliyordu. Ninja Terminator da bu yöntemle hazırlanmış bir film. Sanırım artık nasıl bir yönetmen ve nasıl bir film ile karşı karşıya olduğumuzu anlamışsınızdır.

Ninja Terminator’ın ana gövdesi, Güney Kore yapımı The Uninvited Guest of the Star Ferry (1984) adlı filmden alınmış görüntülerden oluşuyor. Şöyle söyleyeyim; Ninja Terminator yaklaşık 90 dakikalık bir film ve bunun yaklaşık 60 dakikası Güney Kore filminden alınma. Kalan 30 dakika kadarı da Godfrey Ho’nun kim bilir ne zaman çektiği ve kim bilir kaç filmde kullandığı görüntülerden ayıkladıkları. Bu arada Uninvited Guest bir ninja filmi değil ve Ninja Terminator’da anlatılanlarla uzaktan yakından ilgisi yok. Peki, nasıl oluyor da ortaya düzgün bir film çıkabiliyor diye sorabilirsiniz. Cevabı çok basit, çıkmıyor. Ama bir yandan da o kadar eğlenceli ki Ninja Terminator’ın birçok ninja filmi hayranının en iyiler listesinde yer aldığına adım gibi eminim.

blank

Ninja Terminator, Godfrey Ho’nun en sevilen filmlerinden biridir ki benim de kişisel favorimdir. Uzunca bir dönem Avrupa B-sinemasının (korku hariç) hemen her türündeki filmlerde rol alan Richard Harrison da (güya) başrolde. Onunla ilgili şu detayı da muhakkak vermeliyim. Kariyerinin sonlarına doğru Godfrey Ho ile çalışma hatasına düşen Harrison, IFD Films ile önce bir film için anlaşır ve çekimler için Hong Kong’a gider. Gelişen olaylar sonrasında ikinci bir film daha çekmeye mecbur kalır ve sonrasında Hong Kong’dan ayrılır. Richard Harrison sadece iki filmde oynadığını zannetmektedir ama Godfrey Ho çektiği görüntülerden 20’den fazla film çıkarır.

Şimdi filme geçebiliriz. Önce isminden başlayalım. Ninja zaten cepte, ismin önüne, arkasına, bir yerine eklenecek muhakkak. Bu sefer başa konmuş ve hemen ardından da Terminator… Bunun nereden geldiğini hiç kimse sormayacaktır herhalde. Peki, Ninja Terminator filmle alakalı bir isim mi? Çok saçma bir soru, tabii ki değil.

Filmin açılış sahnesi tam bir bomba. Kendilerine Ninja Empire diyen bir grup ninja bir odaya toplanmış, imparatorluklarının(!) 20. yılını kutluyorlar. Kutlama dediysem öyle parti gibi bir şey düşünmeyin. Diz çöküp liderlerinin Golden Ninja Warrior adlı niyeyse üç parçadan oluşan minik heykeli birleştirip duaya benzer bir iki hareketten sonra yenilmez olmasını seyrediyorlar. Odadaki ninjalardan dört tanesi usta (master) seviyede, bunlardan iki tanesi beyaz (ki biri Richard Harrison), diğer ikisi Uzakdoğulu, bu arada lider de siyahi. Ustalardan biri liderin yenilmezliğini test ediyor ve evet, lidere kılıç işlemiyor. Sonra bir de diğer usta (Harrison) test ediyor ve evet, yine kılıç işlemiyor. Bütün bunlar olurken lider, olur olmadık her anda anlamsız kahkahalar atıyor. İşte böyle çılgın(!) bir kutlama ortamı. Aynı akşam ustalardan üçü (Harry, Baron ve Tomashi), şansa bakın ki aynı anda heykeli çalmaya geliyor, heykel tutanın elinde kalıyor, yani her usta bir parçasını alıp kaçıyor.

Aradan iki yıl geçtiğini öğreniyoruz ama daha film süresi olarak bir dakika bile geçmemişken Tomashi öldürülüyor ve heykelin gövde kısmı imparatorluğa geri dönüyor. Bu arada Güney Kore filmi devreye giriyor ve güya Tomashi’nin cenazesinde merhumun erkek kardeşi Ecaza ve kız kardeşi Machiko ile tanışıyoruz. Niyeyse Harry ve Baron heykelin kardeşlerden birinde olabileceğinden şüpheleniyor ve her ikisi de heykeli ele geçirebilmek için kendilerine çalışan birilerini devreye sokuyor (Jaguar Wong ve Tiger Chan). Böylece Godfrey Ho, olabildiğince manasız olay örgüsünün bir kanadını imparatorluğun çalınan heykel parçalarını diğer iki ustadan geri almaya çalışması üzerinden ilerletiyor (ki bu bölümler kendi çektiği kısımlardan oluşuyor). Diğer kanat ise Harry ve Baron’un adamlarının ölen Tomashi’nin çaldığı heykelin kardeşlerden hangisinde olduğunu çözmeye çalışması üzerinden ilerliyor (ki bu bölümler de Güney Kore filminden alınan parçalardan oluşuyor).

blank

Gelelim en az filmin kendisi kadar ünlü sahnelerine. Usta Harry, dövüşmediği zamanlarda gayet mazbut bir hayat sürmektedir. İşin ilginci heykeli çaldıktan sonra bile günlük hayatında pek bir şey değişmemiş gibidir. Karısıyla mutlu mesut yaşamaya devam eder. Kendisine çalışan Jaguar Wong adlı dövüş ustası Güney Kore filminde yer aldığı için yüz yüze görüşmeleri olanaksızdır, bu yüzden devamlı telefonla görüşürler. Harry gibi üst düzey bir ninjanın tabii ki ev telefonu da özel olmalıdır. İnanmayacaksınız ama Harry’nin telefonu Garfield şeklinde. “Garfield telefonla konuşan bir ninja”, yazarken bile gülümsemeye devam ediyorum. Dedikoduya göre Godfrey Ho, Garfield’ın ABD’de epey meşhur olduğunu duyduğu için böyle dâhiyane bir tercihte bulunmuş.

Usta Harry’nin evinin salonunda yaptığı antrenmanlar da akıl yakıyor. Önce bir sehpanın üzerinde amuda kalkıyor. Daha sonra düz taklayla sehpanın diğer tarafına geçerek kılıcını kınından çıkarıyor ve bir başka sehpanın üzerine koyduğu karpuzun (evet, bildiğimiz karpuz) önce üst kısmını yatay bir kılıç darbesiyle kesip atıyor. Daha sonra art arda uyguladığı diyagonal kılıç darbeleri sonrasında kendinden emin bir şekilde odanın diğer ucuna doğru bakarken karpuz mükemmel eşitlikteki dilimlere ayrılıveriyor. Bu arada kamuflaj kumaştan yapılmış ninja kıyafeti için ne desem bilmiyorum ama çok komik olduğu kesin.

Tabi bir de durmaksızın mesaj ileten, belki de postacı olarak çalışan, minik oyuncak robot var. Robotla ilk karşılaşmamız; Usta Harry yine salonunda antrenman yaparken kapı çalıyor, Harry kapıyı açıyor, içeriye önce bir duman püskürtülüyor, Harry hafif bir yan taklayla dumandan kaçıyor, dumanların içinden boyu bir karışı aşmayan, adi plastikten yapılma, dandik bir oyuncak robot giriyor ve Harry’ye hitaben; “Beni dinle hain! Golden Ninja Warrior heykelini liderimize geri vermek için sadece üç günün var. Dediklerimi duy ve itaat et” diyor. Başka bir gün yine kapı çalıyor, bu sefer Harry’nin karısı açıyor, yine aynı robot bu sefer sırtüstü yatmış şekilde içeri giriyor, üzerinde de bir video kaset var, kasette de Baron için çalışan Tiger Chan’in adamlarının Machiko’ya işkence yaptığı görüntüler. Yani mesaj göndermek için aynı robotu hem Ninja Empire, hem de Baron kullanıyor. Size demiştim, bu robot kesin postacı olarak çalışıyor.

blank

Son olarak Jaguar Wong rolündeki oyuncu Jack Lam’den de biraz bahsedelim. Bence filmin bu kadar çok sevilmesindeki en önemli sebeplerden biri, belki de başlıcası Lam. Ucundan azıcık Jackie Chan’e benzeyen mizah yüklü dövüş stili ve etkili tekmeleri ile seyircileri tavlaması çok zor olmuyor. Harika diyemem ama en azından sıkmıyor ve ilgiyi hep ayakta tutuyor. Zaten filmin dövüş sahneleri öyle çok kötü değil, hiçbir şey olmasa saçma bir detay sahneyi şenlendirmeye yetiyor.

Ninja Terminator, kes-yapıştır yönteminin kaçınılmaz sonucu olarak olay örgüsü bağlamında nereden tutsanız elinizde kalan, Garfield telefon, postacı oyuncak robot ve Fruit Ninja oyununa ilham veren(!) karpuz kesme antrenmanı gibi detaylarla daha da şenlikli bir hal alan, birbirinden efsane dövüş sahneleriyle sinema tarihinin kesinlikle en unutulmaz ninja filmlerinden biri.

Öteki Sinema için yazan: Murat Kızılca

blank

Murat Kızılca

1971 İstanbul doğumlu. Aylık online sinema dergisi CineDergi ve aylık kültür sanat dergisi kargamecmua için sinema yazıları kaleme alıyor. 2008 yılından beri katkı sağladığı Öteki Sinema’da bir yandan da editörlük görevini sürdürüyor.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Woman in the Dunes (1964)

Woman in the Dunes kaçırılmaması gereken hipnotik bir deneyim.
blank

Küller Küllere, Katil Katile: Killers (2014)

Killers bir gerilim başyapıtı değil belki ama kesinlikle türün yüz