Popüler Dizi ve Filmlerdeki Güzellik Buyruğu

1 Şubat 2023

“Günaydın! Olur ya belki sizi göremem; iyi günler, iyi akşamlar ve iyi geceler!”
(The Truman Show)

Şahmaran dizisinde Ural isimli karakteri canlandıran Mahir Günşiray’ın, dizinin tanıtımlarının Serenay Sarıkaya, Burak Deniz ve Mert Ramazan Demir üzerinden yapılmasından rahatsızlık duyarak, Netflix’e tepkisini attığı mesaj ile göstermesi dizinin izleyicisini ikiye bölmüş görünüyor. “Bravo! 3 kişilik dizi yapmışsınız! Tebrik ediyorum! Başarılarınızın devamını dilerim” diyen Günşiray’a bir kısım izleyici hak verirken, bir kısım da karşı tepki göstermeyi tercih etti.

Hepimizin bildiği gibi medya, tüketim toplumu ve kapitalizmin bir satış stratejisi olarak genç ve güzel olanı öne sürerken ekranın güzeli sevdiğinden hareket eder. Sıklıkla güzel ya da yakışıklı spikerin, yaş aldıkça ana haber bülteninden, sabah ya da gece haber bültenine, oradan da kadın programlarına doğru kariyerini yönlendirmek zorunda kalışına şahit oluruz. Dizi, reklam ve popüler filmlerde de durum farklılaşmaz, ana karakterlerinin en önemli özellikleri gençlik ve güzellikleridir. Popüler kültür ürünlerinin, hedef kitlesine belirli güzellik standartlarını dayatması, ana karakterlerin güzelliklerini bir arzu nesnesi olarak sunması ile gerçekleşir. Böylece izleyici onlar gibi olmanın yolunu öğrenirken aynı zamanda kapitalist sisteme de hizmet etmiş olur.

Böylece Aslı Enver, Tolgahan Sayışman, Pelin Karahan, Aybüke Pusat, Kadir Doğulu, Elçin Sangu, Eda Ece, Aslıhan Güner, Burak Özçivit, Ekin Koç, Çağatay Ulusoy, Hazal Kaya, Burcu Özberk, İlhan Şen ve daha pek çok oyuncu, dizi ve filmlerin aranılan yüzleri olarak ana karakter rollerini alırlarken, Tilbe Saran, Zerrin Sümer, Güler Ökten, Ali Sürmeli, Selçuk Yöntem, Bülent Emin Yarar, Hakan Salınmış, İsmail İncekara, Settar Tanrıöğen, Erkan Can, Erol Babaoğlu gibi oyunculukları ile sahnelere damgalarını vuran nice isimler maalesef yan rollerde kalırlar. Çoğunluğu tiyatro kökenli olan tecrübeli oyuncular, popüler dizi ve filmlerin taşıyıcıları olarak filmin esas yükünü alırlarken, tanıtım ve satış stratejilerinin genç ve güzel olan ana karakterler üzerinden geliştirilmesi, bir anlamda bu ustaların yok sayılmaları anlamına geliyor. Dahası ücret performans olarak da yıllarını bu işe harcayan kıymetli isimlerin, emeklerinin karşılığını bu sistem içerisinde aldıkları söylenemez.

Bu durumun nedeni en genel haliyle şöyle açıklanabilir. Öncelikle ana akım sinema ve dizi sektörü, popüler kültürün ve aynı zamanda kitle endüstrisinin birer parçasıdır. Sinema, ilk günlerinden itibaren hem bir eğlence aracı hem de bir sanat olarak kendisini inşa etmiştir. Dolayısıyla bir yanda auteur yönetmenlerin inşa ettikleri festival filmleri ile diğer yanda yıldız oyuncular üzerinden kurgulanan ana akım işler birlikte yol almışlardır. Çoğunlukla klasik anlatıyı referans alan diziler ve popüler filmler, ticari birer meta olarak, diğer tüm ürünler gibi halkla ilişkiler, tanıtım ve reklam kampanyaları gibi satış taktikleri ile dağıtım stratejilerine ihtiyaç hisseder. İşte bu stratejilerden birisi de sinemanın endüstrileşme sürecinde ortaya çıkan yıldız sistemidir. Yıldız oyuncu, bir imaj olarak dönemin güzellik algısının ve yaşam tarzının karşılığıdır ki burası kapitalizmin kurgusal bir senaryosu olarak, ideolojinin işlediği zemini işaret etmektedir.

blank

Jean Baudrillard Tüketim Toplumu isimli kitabında “Tüketilen şeyler arasında diğer nesnelerden daha güzel, daha kıymetli, daha eşsiz -tüm diğer nesneleri özetlemesine rağmen otomobilden bile daha fazla yan anlamla yüklü- bir nesne vardır: Bu nesne Beden’dir” der. Ona göre püritanizm çağında ruhlarının üstün olduğuna inandırılan insanlar, tüketim çağında bedenlerinin üstün olduğuna inandırılmışlardır. Bu çağda satın alınamayan ruhlar yerine satın alınabilen bedenler yer değiştirmiş ve bu durum insan bedeninin standartlaşmasının da nedeni olmuştur. Reklamlardan modaya, televizyon programlarından spora kadar geniş bir alanda, yeniden keşfedilen beden, postmodern çağda bir kurtuluş nesnesine dönüşmüş; Beden, sağlık, (check-up, estetik cerrahisi, spor, perhiz), gençlik (makyaj ve kozmetik sektörü), erillik/dişillik saplantısı ve arzu söylemi ile kuşatılmıştır.

Bireyin, tüketim toplumunun bu buyruklarına yanıt vermesi, kusurlu bedenini kusursuz hale getirmeye çalışması ile gerçekleşir. Plastik ve estetik cerrahi bireye farklı kimliklere geçme olanağı sunar. Estetik bir kusursuzluk anlayışı ile beden, ideal beden olarak yeniden inşa edilirken, sağlık söylemleri ile bu durum meşrulaştırılır. Bu meşrulaştırmada yıldız oyuncular önemli rol üstlenirler. Çünkü onların kurgusal güzellikleri de yaşam tarzları da kapitalizmin birer aracıdır. Birbirlerinin benzeri olmalarından şikayet edilen oyuncular, bu sistemin birer parçası, izleyicilerinin de rol modelidir aslında. Her biri çağın güzellik algısının temsili ve taşıyıcıları durumunda olan bu yıldız oyuncuların izleyicilerinin de onlar gibi giyinmek istemeleri, onlara benzemeye çalışmaları, onlar gibi bir yaşamı arzulamaları kapitalizmin ruhu ile ilintilidir. İzleyiciler için birer arzu nesnesi olan bu yakışıklı ve güzel oyuncuların kurmaca imajlarının da pazarlanması, kültür endüstrisinin bir stratejisidir. Dolayısıyla yeni projelerde de bu popüler isimler ana karakterlerde rol almaya devam edecekler ve çağın ruhunun temsilcileri olarak var olacaklar.

blank

Gelelim Sevgili Günşiray’ın haklı eleştirisine… Ustanın eleştirisine tüm kalbimle katılmakla beraber, bu sistem içerisinde onun almış olduğu tiyatro eğitiminin, tecrübesinin bir karşılığı varmış gibi görünmüyor. Netflix gibi platformların, nitelikten daha çok niceliğe önem verişleri ve para odaklı yapıları, üretimin sonuçlarını da etkilerken, ustaların emeklerinin sömürüldüğü bu düzende, birer tüketici konumunda olan pasif izleyici ise var olan sistemi desteklemeyi uygun görebiliyor. Dolayısıyla popüler filmler ve diziler çoğunlukla “göz dolduran danslar”, “ateşli sevişmeler”, “küvet sahneleri”, “çıplak yüzme sahneleri” vb. sözde tartışma yaratan sahneler ile reklamını yapmaya devam ediyor.

Son söz olarak; “Bizler dünyanın gerçeklerini, bize sunulduğu kadarıyla kabulleniriz. Olay aslında bundan ibaret” diyen Truman’ın, gerçeğe ulaşmadaki azminin bizlere yol gösterici olmasını ümit ediyorum.

Öteki Sinema için yazan: Zehra Yiğit

blank

Zehra Yiğit

Zehra Yiğit, Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo TV Sinema bölümünde lisans ve yüksek lisans eğitimini tamamladıktan sonra doktora eğitimine Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Film Tasarımı bölümünde devam etti. Oxford Üniversitesi ve Novisad Üniversitesi'ne Visiting Researcher olarak giden Yiğit, İtalya, Portekiz, Sırbistan, Gürcistan, İngiltere gibi pek çok ülkede ders ve seminer verdi, proje ortaklığı yaptı. Yiğit, şu an Akdeniz Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sinema Televizyon Bölüm Başkanı olarak görevine devam etmektedir.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Türk Sinemasının Eleştirisine Katkı (2)

Ertan Tunç, Türk Sinemasının Eleştirisine Katkı yazı dizisinin 2. bölümünde
blank

Eleştirmenlerin En Sevdiği Film: Kuzuların Sessizliği!

Bakan filmdeki hangi diyaloglara takıldı? Brad Pitt ve James Gandolfini’nin