blank70’lerin sonundan, 80’lerin ortalarına kadar sinema salonlarını süsleyen çocuk macera filmleri ile bilim kurgu ve canavar filmlerinin karması olan bir nostalji rüzgarı… J.J. Abrams’ın yazıp yönettiği, Spielberg’in yapımcılığını üstlendiği Super 8, yılın merakla beklenen filmlerinden biriydi. Geçen yıl çıkan tren kazası fragmanı ile merakımız bir nebze daha arttı ve bir canavar filmi izleyeceğiz diye bekledik. Oysa ki geniş fragman yayımlandığında gördüğümüz daha çok bir Spielberg naifliğinde çocuk macerası gibiydi.

Sonunda gün yüzüne çıkan Super 8, gerçekten Abrams ile Spielberg filmlerinin bir kırması olmuş. Cloverfield ile canavar filmlerini tekrar canlandıran Abrams, 80’ler çocuklarına damardan bir eğlencelik sunmayı uygun görmüş bu sefer. E.T. Ve Üçüncü türden yakın ilişkiler (Close Encounters of the Third Kind 1977) ile bilim kurgu sinemasına uzaylıları sevdirmeye çalışmış Spielberg’in etkisi ile filmimizin senaryosu biraz daha dişe dokunur dramatik bir hal almış.

Konuya geçersek 79 yazında küçük bir yerleşimde geçen Super 8, bir grup çocuğun yaz tatillerinde bir zombi filmi çekip festivalde yarışma hayalleri ile başlıyor. Asıl çocuğumuz Joe Lamb (Joel Courtney) annesini bir iş kazası sonucu kaybeder. Kasabanın polisi olan babası Jackson Lamb (Kyle Chandler) yıkılmıştır ve kendini işine adayarak ayakta durmaya çalışmaktadır. Joe ise kendi acısını gömmek için farklı bir yol bulmuştur ve arkadaşı Charles (Riley Griffiths) ‘ın zombi filmi “The Case”’in çekimleri ile uğraşmaktadır.

Bir akşam Joe, Charles ve ekibin diğer üyeleri tren istasyonunda çekim yapmaya karar verirler. Okulun güzel kızlarından Alice Dainard (Elle Fanning, Fanning kardeşlerin Dacota olmayanı) de ekibe katılmıştır. Çekim sırasında hızla bir tren yaklaşır, ekip bunu fırsat bilip hemen çekime başlar. Ancak Joe tren raylarına giren bir pick-up görür. Az sonra büyük bir gümbürtü ile araç ile tren çarpışır ve ortam savaş alanına döner.

blank

Çarpışmadan sonra çocuklar kaza yapan aracın yanına giderler. Araçtaki sürücü okulda hocalaradır ve bir anda canlanarak onlara burada olanları kimseye anlatmamalarını yoksa kendilerinin ve ailelerinin hayatının tehlikede olacağını söyler. Askerler kaza alanına gelirken çocuklar büyük bir korku ile evlerine doğru hızla uzaklaşmaktadır. O gece, o trende kasaba için oldukça tehlikeli olan bir yük serbest kalmış ve kendine bir çıkış yolu aramaktadır…

Cloverfield(2008) gibi rahat ve eğlenceli bir anlatımla başlayan film kaza sahnesi ile seyirciyi koltuğa çivileme numaralarında başarı sağlıyor. Ancak hikaye içindeki dramayı da korumayı başarıyor. Bir süre canavar klişelerini kullanan film sonrasında 80’ler gençlik filmlerine saygıda kusur etmeyerek The Goonies (1985) ve E.T. (1982) kırması bir hal alıyor.

blank

Çocuk oyuncular genelde başarılı bir performans çizse de özellikle başroldeki Joel Courtney ilk rolünde fazla tek düze oynamış. Genelde her olaya karşı tek bir soğuk bakışı ve duruşu var. Yaşanan kaosdan fazla etkilenmiş gibi görünmüyor. Ekibin yönetmeni Charles’ı oynayan Riley Griffiths ise Abrams’ın çocukluğundan izler taşıdığını yerinde bir mizah ile gösteriyor. Elle Fanning grubun kesinlikle en iyisi. Abrams da bunun bilincinde olarak tüm yükü ona sırtlatmış. Çocuklar dışında diğer oyuncuların rolleri çok geri planda tutulmuş. Buna filmin kötü kahramanı canavar uzaylımız da dahil.

Gerçekçi olmak gerekirse bu tarz bir film için kendimi çok yaşlanmış hissettim. Böyle bir kaos içinde oraya buraya koşturup olayları çözen çocuklar ve buna karşın beladan başka bir işe yaramayan büyükler 80’lerde gözümüze hoş geliyordu, ancak yeni sinemada fazlaca sırıtıyor.

blank

Ama tabii ki Super 8 eğlenceli, yer yer gerilimli, seyir zevki yüksek bir film. Özellikle filmin sonunda tamamı gösterilen çocukların “sözde” çektiği zombi filmi, Abrams’ın Romero’ya selam çakması olarak hafızama kazındı. Ancak o kısa film benim için Super 8’den çok daha iyiydi.

Dip not: Vizyondan önce filmi izlememizi sağlayan ve bize her daim destek olan başta Melis Zararsız ve Duygu Kocabaylıoğlu olmak üzere tüm beyazperde ekibine teşekkürler.

blank

Masis Üşenmez

1979 İstanbul doğumlu yazar ilk sinema deneyimini Superman ve Star Wars’la yaşayıp kendini çizgi roman ve bilim kurgu dünyasına atar. 2006 yılında "Öteki Sinema" kadrosuna katılır ve sitenin gelişiminde önemli rol üstlenir. Halen Öteki Sinema'da editörlük ve Cinedergi'de yazarlık yapmaktadır.

8 Comments

  1. Arkadaşa katılıyorum. Eskiden olsa bu filmi belki beğenebilirdim ama artık oraya buraya koşup, koca canavara kafa tutan çocukları görmek sıkıyor.
    Filmi dün izledim ve tek diyeceğim film Pazar günleri TV’de yayınlanan ergen bilimkurguları kıvamında olmuş demek oluyor. :)

    Abrams ve Spielberg’den daha iyi birşey beklerdim.

  2. kahramani cocuk olan hic bir filmi sevemedim, el kadar cocuklarin zebellah gibi kotu adamlari yenmesini kabul edemiyorum

  3. Yönetmen koltugunda iyi bir isim olsada konu tekrarlanmış bence.Uzaylılar,çocuk karakter ve ezilen halk.Güzel bir filme benziyor desem yalan olmaz herhalde.Görüntüler, aksiyon , sahneleri ve patlamalar.İzlenebilir bir film..

  4. Pek çok açıdan abartılı buldum filmi. Elbette 80’lere özlem çeken sinefilleri cezp edecek pek çok şey barındırıyor bünyesinde ama…ama…ama…Tren kazası bana çok fantastik geldi (amaç bu dediğinizi duydum kulağım çınlamadı değil) Bunun dışında kağıttan karakterler ve kağıttan tepkileri…Stephen King ile büyümüş bir kuşak, 80’ler fantastik-bilimkurgu sinemasını yalayıp yutmuş bir kuşak bunlarla tıka basa doldu ama Abrams Star Trek deki dokunuşunu Super 8’den esirgememeliydi. Yani aynı mantıkla 80’ler aksiyonunun ruhunu çağıran The Expandables vakası gibi Super 8’de “aç bir 80’ler filmi izleyelim güzelim” yerine salona gitmeyi tercih edenler için fiyakalı bir tekrar…Mantık arama bu bir 80’ler güzellemesi diyenlere de kanmak boşuna…Yıl 2011, o çocuklar büyüdü…Sağlam bir revizasyonla seksenlerin sinema anlayışı günümüze adapte edilmiş olsaydı Super 8 bambaşka bir anlam ifade ederdi benim için…Ama Abrams’ın tercihi 80’lerde kalmak…İyi de biz 80’lerdeki ya da 90’lardaki beğenilerimizin ortasına destursuz ışınlanamıyoruz ki?!?!

  5. Ben film icin pozitif seyler dusunuyorum. Abramstan gecmise bir selam cakis bence. Sonucta 80lerde cekilmis goonies filmi gibi filmler o yillarda geciyordu bu film ise 2011de yapilmis ve 80lerde geciyor o yuzden 80lere ozlem cekmekten ziyade 2000lerden 80lere bir bakis diyebiliriz.
    Bugun 80ler partileri de veriliyor cogumuz seviyoruz, ben o donem diskoya gidip relax ile dansetmemis birisinin bugun 80ler partisine gitmemesi gerektigini dusunmuyorum :) Durum biraz ona benziyor bazen. O yuzden boyle bir filme oldukca acigim.

    Acikcasi 80lerde yapilan bazi filmleri izlerken “ah keske o donemdeki olanaklar bugunki gibi olsaydi” derdim… O acidan bize birsey sunuyor o sbepten tren kazasi iyi bir ornek olabilir.
    Butun bu goruslerime ragmen Fatihin seksenlerin sinema anlayisinin gunumuze adapte edilmesini sonuna kadar destekliyorum. O da benim durdugum nokta.
    Ben de Masis gibi filmin sonndaki kisa filmi cok sevdim.. Sinemaya gidenler ofsayta dusmemek icin kredileri izlemeli..

  6. Filme gitmeden önce eleştirileri okuyup Goonies ile E.T karışımı yorumlarını görünce beklentilerimi ona göre ayarladım ve filmi oldukça iyi buldum. İyi derken Transformers serisine, saçma sapan süper kahraman ve çizgi roman uyarlamalarına, kısacası ortalama bir büyük bütçeli hollywood işi yaz filmine oranla söylüyorum. Yoksa ciddi bir bilimkurgu sineması örneği falan değil. Herşeyden önce yoğun bir nostalji duygusu yaratmaya çalışıyor bence de bunu gayet iyi başarıyor. Finalinin yavan olduğu ve zaman zaman gönderme yaptığı filmleri kopya eder gibi durduğu yönündeki eleştirileri de anlayabiliyorum gerçi ama son tahlilde filmin artılarının eksilerinden çok olduğunu düşünüyorum.

  7. Uyarı için çok teşekkürler oraya bizim bir linkimizi koysa aslında hiç problem değil ama kaynak belirtmeden kendi görüşü gibi sunması insanı üzüyor.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Chernobyl Diaries / Çernobil’in Sırları (2012)

Chernobyl Diaries buluntu film kurallarını da işine geldiği gibi kullanıyor.
blank

Lucy (2014)

Lucy'nin, bu kadar akıl kurcalayan, derin bir düşünceye değinmesini gerçekten