Giovanni Scognamillo ile Söyleşi 1 – Gio

Giovanni Scognamillo ile Söyleşi

5 Ekim 2008

Beyazperde.com‘dan Funda Sularöz ve Serdar Kökçeoğlusinema tarihçisi Giovanni Scognamillo ile keyifli ve gerekli bir sohbet yapmışlar. “Fantastik Türk Sineması” “Erotik Türk Sineması” “Canavarlar yaratıklar Manyaklar” gibi Öteki Sinema okurunun çok sevdiği eserlere imza atan bu Bilgi çınarı ile yapılan söyleşiyi sayfalarımıza taşıyoruz.

Gio

Bir ansiklopedide Giovanni Scognamillo başlığının yanına ne yazmak gerekir acaba? Sinema tarihçisi, Beyoğlu tarihçisi, fantastik sanatlar uzmanı, gizemli konular araştırmacısı, hikayeci, sinemacı… Belki de en güzeli onun üzerine bir ansiklopedi hazırlamak! Bu çok yönlü araştırmacı yakın zamanda uzun bir söyleşi kitabıyla dünyasını ortaya koydu. Kitabı okur okumaz biz de kendi sorularımızı hazırladık!

Emel Armutçu’nun sizinle yaptığı röportajı Bir Levanten Şövalye adıyla kitaplaştırdığı projede sizce eksik kalan taraflar oldu mu?

Ben maalesef çok konuyla ilgili olduğum için hepsine ulaşabilmek bazen söyleşiyi yapan arkadaş için zor olabiliyor. Örneğin çizgi romana olan ilgim üzerinde fazla durulmadı ki bence bu eksikliğin olması kaçınılmaz bir durumdu, çünkü ne de olsa sorulan sorulara bağlısın.

Biz daha çok sinema üzerinde duralım istiyoruz. Son dönemin uluslararası ödüllü yapımlarını nasıl buluyorsunuz. Günümüzde Türk Sineması uluslararası festivallerde ödüller alan yapımlarla temsil edilmeye başladı.

Bugün Türkiye’de iki tarz sinema yapıldığından bahsedebiliriz. Biri iç pazara yönelik, diğeri de dış pazara. Bugün, şimdi sanat filmi nedir ne değildir böyle bir tartışmaya girmeyeceğim ama, hak etsin ya da hak etmesin bir filme kolayca sanat filmi etiketini yapıştırabiliyoruz biz. Sanat filmlerinin hedefi daha çok dış pazardır, festivallerdir ve o yönetmenler sanki iç pazarı pek fazla önemsemiyorlar.

Yine popüler sinemanın çok fazla iç pazarda kalması da bir problem sanırım…

Ama Türk Sineması’na ya da Yeşilçam Sineması’na baktığımızda popüler sinema daima iç pazara yönelik bir sinema olmuştur. Bu tabii popüler olmanın kurallarına pek uymuyor, çünkü popüler sinema sedece kendi ülkesinde popüler değildir. Popüler sinema bizde yerel kalıyor.

Peki bu durum kalitenin de düşük tutulmasına sebep olmuyor mu? Filmler tamamen iç pazarın beklentilerine göre hazırlanıyor.

Oluyor, çünkü gişede başarılı olmak belirli kurallara bağlıdır. O kuralları, gişe hasılatını yüksek tutma hedefiyle sen filminde kullanırsın, ben filmimde kullanırım ondan sonra ne oluyor, bir tekrar oluyor. Ama o bir formüldür, bir reçetedir. Gişede başarılı olunduğu sürece de bu devam ettirilir. Bir de bir ülkenin analizini asıl popüler sinema verir. Çünkü sanat sineması dediğimiz olay daha çok bir mutlu azınlığa yönelik bir sinemadır, o yüzden ölçü popüler sinemadır. Popüler sinema sanat mıdır? Hayır değildir, ama hep söyleriz popüler sinema olmadan sanat sineması da olamazdı, o bir dengedir. Ama o dengeyi tabii doğru bir şekilde kullanmak lazım, çünkü ağırlık sadece popüler sinemaya kaçarsa o ülke sineması gider.

Son dönemde bizde korku filmleri çok fazla çekilmeye başlandı. Yerli korku filmlerini nasıl buluyorsunuz? Bir de tüm dünyada korku filmlerine talep olmasına rağmen bu tür filmler yurt dışına çok fazla çıkamıyorlar.

Türkiye’de çekilen korku filmleri gerçekten özgün olabilselerdi, gerçekten Türk korkusunu ortaya koymuş olsalardı muhakkak ki yurt dışında da ilgi çekebilirlerdi. Bir de tabii teknik açıdan bir Amerika, Avrupa, bir Uzakdoğu korku filmiyle kıyaslayamazsınız, bu da Türk Korku Sineması’nın bir eksikliğidir.

Ama geçmişte teknik imkanlar tüm dünyada yeterli değilken de çekilmiş korku filmleri gerçek duyguyu yakaladığından bugün hala önemini koruyorlar.

Doğru söylüyorsun, klasik korku sinemasına baktığımızda, o duyguyu taşıyan filmlerdir ve bugün aynı zevkle, aynı heyecanla izleyebiliriz. O duygu olmadı mı bizim filmlere benzer.

Batı’yı örnek gösterirsek, korku edebiyatından çok besleniyorlar. Türkiye’de korku filmleri yapmak isteyen bir insanın kendi kültürüne dönüp baktığında beslenebileceği neler var sizce?

Pek birşey yok. Bir folklor var, folklor üzerine gitmek gerekiyor. Bir de batıl inançlar var, onlar önemli ama korku sinemasına bir temel teşkil edecek bir korku edebiyatımız ya da bir fantastik edebiyatımız yok. Folklor önemli bir alan tabii ve o alanda da deneme yapan genç yazarlar var. Verilebilecek isimler de var ama mesela Anadolu Korku Hikayeleri kitabı önemli. Bu arkadaşlar bu işi yaptılar. Korku Sineması Batı’da başta bir tür olarak ortaya çıkmıyor. 1910’lu 1920’li yıllarda belirli yazınsal yapıtların sinemaya uyarlamasıyla başlıyor. Frankenstein’ı ilk çeken korku sineması yaptığının farkında değil, biz edebiyat uyarlaması yapıyoruz diyorlar. Ama işte o temel zenginliği var. Türkiye’de bu yok. Onun için tematik olarak biz halen yabancı kaynaklara göz kırpmak zorunda kalıyoruz

İyi bir korku filminin sizce olmazsa olmaz öğeleri nelerdir?

İyi bir korku filmi olması için ille özgün bir tematik izlemesi şart değil, çünkü o özgün tematiği izleyebilmek çok zor aslında. Korku sineması bütün dünyada yaygın hale gelmiş bir türdür. En önemlisi, seyirciyi ister klasik türlere başvurarak ister daha değişik birşeyler ortaya çıkartarak etkilemesi, gerçekten korkutabilmesi ya da heyecanlandırabilmesi. O da kolay birşey değil.

Türk Sineması’nın geçmişini en iyi bilen insanlardan biri olarak geleceği hakkında neler düşünüyorsunuz?

Kesin bir değişiklik olacağını ben tahmin etmiyorum. Bazı yıllar film sayısı daha fazla olacak, bazı yıllar daha az. Bu durum da aslında kötüye yönelik bir işarettir. Ama tür olarak bence popüler sinema yine popüler sinema olarak kalacak, sanat dediğimiz sinema yine devam edecek, tabii yurt dışına yönelik denemeler olarak. Sayısı belki de artacak ama gene ben Türk Sineması’nın halini eskiden olduğu gibi bugün de biraz tehlikeli görüyorum. Yeşilçam Sineması bir endüstri kuramadı. Kuramadığı için de gitti ve bir ülkede, o ülke sinemasının toptan gitmesi dünya sinema tarihinde görülmemiş bir olaydır. Bir de tabii Türkiye’de sinema daima dışa bağımlı bir sinema oldu. Bugün artık dijital sinema var. Bir negatif filmi pozitife çevirmek için yurt dışına ya da post-prodüksiyonda yabancı stüdyolara bağlı olduğun sürece o ulusal sinemayı ve o ulusal endüstriyi kuramıyorsun. Bugün dijital kurtarıyor ama endüstriyel temeller hala sağlam değil bence.

Bir araştırmacı ve tarihçi olarak genç sinema araştırmacılarına ne gibi tavsiyeleriniz olabilir?

Türk Sineması araştırılıyor ama bence yeterli değil. Benim önerim, daha çok tez hazırlayan öğrencilere olacak. Tez hazırlarken yabancı sinemayı unutsunlar, çünkü yabancı sinemayı yabancı ülkelerde başka öğrenciler başka tezlerde çoktan bitirmişler, onun için Türk Sineması’nı incelesinler.

Hikayeci olduğunuzu biliyoruz. Peki yönetmenlik yapsaydınız nasıl bir sinemanız olurdu?

Ben hiç bir zaman yönetmen olmayı düşünmedim. İtalyan basınında sinema yazarlığına başladığımda, sinema tarihi ile ilgili yazılar yazdım ve sinema tarihi daima benim çok ilgimi çeken, hala da ilgimi çeken bir konu oldu. Yönetmenlik yapmak isteseydim imkanlarım vardı. Özellikle Erler Film’de çalıştığım yıllarda Türker İnanoğlu sık sık teklif ederdi, sen de bir film çek öbürlerinden daha kötü çekmezsin diye ama yanaşmadım. Sinemaya girdim, çıktım. Sinemaya girmemin nedenlerinden biri de bir sinema yazarı olarak ya da o dönemde bir eleştirmen olarak mutfağı öğrenmek. Toplam 25 filmde çalıştım. Çeşitli sinema ya da televizyon filmlerinde İtalyanlar’la, Fransızlar’la, İspanyollar’la, Amerikalılar’la, Almanlar’la çalıştım. Oradan bütün öğrendiklerimin sinema yazarlığına çok katkıda bulunduğunu gördüm.

Başka bir ülkede yaşama fırsatınız olsaydı?

Londra. Paris’i de çok çok seviyorum ama Londra. 80’lerdeki Londra çok düzenliydi, bugün eminim değil. Bir de kimse kimseyle ilgilenmez, kimse kimseye bakmazdı.

Ya fantastik bir dünyada yaşama imkanınız olsaydı?

Gerçek insanların bulunduğu bir gezegen mesela, olsaydı orada yaşamak isterdim.

Yani içi de dışı da bir insanların olduğu bir yer…

Evet.

Yeni projeleriniz neler?

Benim başladığım kızımın devam ettireceği bir film dizini var, 1897-1979 yılları arasında Türkiye’de gösterilen yabancı filmlerin temel dizini. Kimi sinema yazılarımı da kitaplaştırmayı düşünüyorum. Bir de benim yıllardır üzerinde çalıştığım Vampir Manifestosu adlı bir kitap var, onu da inşallah bitiririm. Bir de başladığım ama daha tamamlayamadığım edebiyatçı sinema ağırlıklı bir korku ansiklopedisi var. Fantastik Türk Edebiyatı ile de ilgili bir çalışmam var, onları inşallah bitiririm. Aylin Ünal’ın ekim ayında çıkacak Giovanni Scognamillo’yla Aşk ve Korku adıyla da bir kitap var.

Bir de Uygarsızlık Tarihi adlı kitabınız var yazdığınız, yayınevi de kabul etti ama kitabı başka bir isimle yayımlamak istiyor galiba?

Evet ama bence o isim gerekli!

Peki en son çok sevdiğiniz çizgi romancıları ve çizgi romanları soralım?

Ben sinemada olsun çizgi romanda olsun biraz klasik bir insanım. Türkiye’de Suat Yalaz diyeceğim. Yurt dışında yine klasikler, Kızılmaske, Flash Gordon, bir de Mandrake, sevdiğim kahramanlar bunlar.

Funda Sularöz -Serdar Kökçeoğlu

blank

Serdar Kökçeoğlu

1975 yılında Malatya’da doğdu. Hayatının ilk 7 yılı Almanya’da geçti. Babasına verilen lojman odasında halıya kurularak televizyonda izlediği bilim kurgu filmlerini ve açık hava sinemasında izlediği tuhaf komedi filmlerini de, Almanya’nın karlı havası gibi hiç unutmadı. 2002 sonundan beri çeşitli yayın ve platformlarda sinemayla bağlantılı işlerde görev aldı. Sinemayla ilgili işler dışında, müzikle bağlantılı projelerde yer almaktadır.

8 Comments

  1. Ho trovato un tuo libro durante un recente viaggio in Turchia e mi e’ venuta voglia di conoscerti ; non so una parola di turco ma spero che tu conosca l’ italiano, altrimenti pazienza. Sono anch’ io appassionato di cinema e il tuo libro mi sembra veramente ben fatto; si intitola ” canavarlar yaratiklar manyaklar “. C’ e’ per caso anche una edizione italiana ? Grazie per una cortese risposta. Paolo.

  2. Yukarıdaki yorumun meali: Türkiyeye yaptığım bir ziyarette bir kitabına rastladım ve seninle tanışmak istiyorum.
    Hiç Türkçe bilmiyorum. Ben gercekten bir sinema severim ve canavarlar yaratiklar manyaklar kitabın çok hoşuma gitti ve ilgimi çekti. İtalyanca çevrilmiş halini bulabilir miyim? Bir cevabını bekliyorum…

  3. Paolo; questo e un intervista di Giovanni. Lui non vedra mai. Ma purtroppo non c’e edizione in lingua italiana.
    Se hai facebook cerchi contattare lui direttamente

  4. Dün üstadı Cihangir’deki evinde ziyaret ettim. Bir dergi için Yıllar önce yazdığı İtalyanca bir sinema yazısının çevirisi ile meşguldü ve ömrünü uzattığını söylediği sigarasından bir nefes çektikten sonra tüm Öteki Sinema yazarlarına ve okurlarına selam söyledi.
    Giovanni Scognamillo

    Biraz da yeni Türk yönetmenlerinden konuştuk. Üstad Can Evrenol’u özellikle işaret ediyor.

  5. Üstadımız Giovanni Hocamız,Sinema tarihçisi, Beyoğlu tarihçisi, fantastik sanatlar uzmanı, gizemli konular araştırmacısı, hikayeci, sinemacı ve Üstad,,,kitaplarınızın çoğunu almıştım,yarın eksik kalanı toplu alıp kütüphaneme koyup,tek tek okumaya başlayacağım. Saygılarımla,hürmetlerimle.

  6. Söyleşi gerçi eski tarihli ama ben yine de yorum yazmak istedim. Giovanni Scognamillo’nun benim sinema ve edebiyat zevklerimin oturmasındaki payı çok büyüktür. Üniversite yıllarımda okuduğum kitapları ve özellikle kısa süren bir yayın hayatı olsa da Nostromo dergisi benim için çok önemlidir.
    Saygılarımı iletiyorum.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

Emre Kayış: ‘Sinema ölüm gibi, herkesi birbirine eşitleyen bir mefhum’ 2 – Emre Kayiş

Emre Kayış: ‘Sinema ölüm gibi, herkesi birbirine eşitleyen bir mefhum’

Son kısa filmi Çevirmen ile festivallerde yarışan ve ödüller kazanan
Mehmetcan İncedal: 'Dert olmadan belgesel film olmaz' 3 – Mehmetcan İncedal 2

Mehmetcan İncedal: ‘Dert olmadan belgesel film olmaz’

Toplumsal konularda başarılı belgeseller çeken genç bir yönetmen Mehmetcan İncedal.