Milenyumun Otomatik Portakalı: Bronson (2008)

11 Ağustos 2010

Hiç işe etkileyicilik, çarpıcılık vs tarafından bakmaya hacet görmeden söyleyebilirim ki, Bronson son zamanlarda izlediğim en eğlenceli filmlerden biri olmakla birlikte yine son zamanlarda eşine benzerine az rastladığım bir oyunculuk performansını bünyesinde barındırması sebebiyle bile 2008 yılının en iyileri arasına sokmaktan kesinlikle çekinmeyeceğim bir film! 

blank

Öncelikle filmi henüz izlemeden kategorize eden arkadaşların kafalarda oluşturduğu ön yargılara değinmek istiyorum. Hapishanede geçmesi ve ana karakterin duygusal travmalarındaki belli başlı benzerlikleri hesaba katmadığınız vakit, Bronson’un Chopper ile pek fazla akrabalığı yok! Pazara sunulurken “Milenyum’un Otomatik Portakal’ı” olarak tanıtılması da abartı payını hamudu ile zulasına atıyor. Elbette parmak bastığı pek çok ortak nokta mevcut fakat bunu israrla akrabalık bağına indirgemenin bir anlamı yok bence! Bütün referanslarına rağmen Bronson, adı fazlaca zikredilen fakat bununla birlikte azami izleyici sayısına henüz ulaşmamış bir film (o da ne demektir!) Yine de bu yıl !F İstanbul’da gösterilmiş olması büyük bir lütuf.

Parçalar biraz dağınık olacak ama ben öncelikle Charles Bronson’a hayat veren Tom Hardy‘nin performansına değinmek istiyorum. Son yıllarda oyunculuk yeteneklerini daha ferah bir şekilde sergileme olanağı bulan Hardy’i en son Christopher Nolan’ın son dehası olan Inception’da Cobb’un ekibinin üyesi olan Eames rolü ile izleme fırsatı yakalamıştık. Hardy’nin çizmiş olduğu Bronson profili ise, barındırdığı aşırıklıklarla bile izleyicisini kendisine hayran bırakan bir resital adeta! Matt King’in ortaya çıkardığı lezzetli oyunculuğa rağmen, bütün hikayeyi sırtlayıp götürürken tökezlemek nedir bilmeyen ve enerjisi bir an olsun kesilmeyen bir Bronson yaratırken hiç sıkıntı çekmiyor Hardy. Bu özelliği de hiç kuşkusuz Bronson’un izlenme sebepleri arasında çekicilik kat sayısını arttırıyor.

blank

Bronson’ın katmanlarına gençlik yıllarından başlayarak giren film, öncelikle onu biz izleyenlere patlamaya hazır bir bomba olarak gösteriyor. Aşina olunduğu gibi Bronson -ya da ailesinin ona verdiği isim ile Michael Peterson- aile ilişkileri konusunda ciddi sıkıntılar yaşayan bir karakter değil! Hatta ebeveynleri tarafında sevilen ve üzerine titrenilen bir genç. Bununla birlikte kendisinin de itirafta bulunduğu üzere, duygularını ve hareketlerini kontrol edememek gibi bir derdi var. Sahip olduğu en önemli şey öfke ve Charles, bu dünyaya kazık çakabilmek için o öfkeyi sonuna kadar kullanmaya kararlı!

Fakat Peterson’ın önemli bir sıkıntısı var ki o da amaçları konusunda net bir rotasının bulunmaması. Her ne şekilde olursa olsun insanların ilgisini çekebiliyor mu? Evet! Bu yolda öfkesini kullanıyor mu? Evet! Peki bütün bunları yaparken gerçek bir amaca hizmet ediyor mu? Kesinlikle Hayır!

Peterson’un popüler kültüre adını kazıyabilmesinin yolu, kırık kol ve bacaklardan geçse de o bunu gerçekten başarabiliyor. Michael Peterson’ın gerçek hayat hikayesinden uyarlanan öykü, Bronson’u bir popüler kültür kuklası olarak alenen resmetmek için çabalamadığı gibi, uç kısmını kapaklamaya da pek yanaşmıyor. Sonuçta Bronson’ı bu ambara sığınması için teşvik eden bir çevre yok ve kendisi adeta rotasını etki altında kalmaksızın çiziyor. Bununla birlikte onun bu popülerlik kaygısının tehlikesini de görmezden gelebilmek pek mümkün değil!

Sözün özü, zaman zaman bilindik pop kültür taşlamaları ile benzer cümleler kursa da Bronson; yazının ilk paragrafında saydığım özelliklerinden dolayı şans tanınması gereken bir çeşit gizli hazine… İyi Seyirler…

blank

Fatih Yürür

İlk sinema deneyimi, bir Stephen King uyarlaması olan “Geri Döndüler” olmuştur. Yazmaya başladığı dönem ise aslen lise yıllarıdır. Saçma sapan korku hikayeleri kaleme almaktadır ve asıl amacı bir gün bunları görselleştirebilmektir. Çeşitli platformlarda oyun incelemeleri ve film eleştirileri yazar. Yaratmış olduğu RüyadaM adında bir animasyon ve çizgi hikaye karakteri bulunmaktadır.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

The Unseen (1981)

The Unseen, adı üstünde denilebilinecek türden kıyıda köşede kalmış, bundan
blank

Yılmaz Atadeniz’in Vedası: İkimize Bir Dünya (2016)

Sait Faik Abasıyanık'ın romanının son iki bölümünü yani 3. ve