Gidenler ve Kalanlar: Good Will Hunting (1997) 1 – good will hunting

Gidenler ve Kalanlar: Good Will Hunting (1997)

28 Ağustos 2016

Can Dostum (Good Will Hunting, 1997) için yaşım biraz geçmiş. Filmin ele aldığı birçok sorun ya ergenlikte kalmış ya da kabuk değiştirip görünmez hale gelmiş. Yine de dönüp bir daha izlemekten keyif aldım. Özellikle birkaç terapi sahnesi hâlâ sağaltıcıydı, yani her şey değişmemiş (Film kabaca, hayata küskün ve öfkeli bir gencin, ‘sevebilmesi’ aracılığıyla olumsuz duygu ve düşüncelerinden arınma hikayesini anlatıyor.).

Psikiyatrist Sean Maguire’ın (Robin Williams) karşıtı olan Prof. Gerald Lambeau (Stellan Skarsgård) karakterini ve savundukları son derece sıkıcı buldum bu kez filmde. Bilimsel ilerleme tutkusunun örtüsü altında Will Hunting’in (Matt Damon) zekasına öykünen ve aşağı yukarı bu boyut dışında bir özelliğini görmediğimiz, belki karakterden çok tip olarak nitelendirilebilecek Profesör Lambeau ile ilgili bölümlerin bir an evvel geçip gitmesini istedim.

Tüm filmde olduğu gibi, Will’in arkadaş çevresiyle geçirdiği zamanı da izleyici olarak birlikte geçiyoruz. Bu geçen zamandan mutsuz olmadım. Arkadaşları, gençliğin muziplikleri ile dolu. Yine de arkadaşlarım olmalarını istemezdim, kafama uymuyorlar. Hiç ‘serseri’ olmadım ben.

good will hunting

Can Dostum’da epey bir zaman, hatta neredeyse filmin geneline yayılan bir şekilde Will Hunting’in ne kadar da zeki biri olduğuna şaşılıyor. Bunların bir kısmı gerekli ama kalan büyük kısım seyirciye oynuyor. Will’in üstün yetenekleri yeniden ve yeniden izleyiciye satılmaya çalışılıyor. Genç olsam bu oyuna gelirdim (ilk izleyişte gelmişimdir muhtemelen).

Will’in kız arkadaşı Skylar (Minnie Driver) hoş biri olabilir ancak bence merak uyandırmayan renksiz bir karakter ve biraz da bu yüzden, kız arkadaşı ile geçirdiği sahneler, her ne kadar sahici ilişki yaşayamayan Will’in problemlerini somutlaştırıyor olsa da filmi pek ileri götürmüyor. Bu zaman dilimleri, bugün için bana bir şey öğretmiyor, çok az şey düşündürüyor, pek az eğlendiriyor. Meselenin çözümünü, final çekimine – sevgi, güven ve özgürlüğe – bağlamak için atılan zorunlu adımlar bunlar. Çizgisel ilerleyen, klasik anlatının sıkıldığım yanı burası. Filmin hedef sözünü duymak için, bazen dolgu işlevi gören birçok sahneyi de izlemek durumunda kalıyorsunuz.

Can Dostum filminin sevgiye yönelmesine bir itirazım yok, hatta iyi bir şey bu. Hani şu belli sayıda tema var, tüm filmler o aynı temaları tekrar tekrar ele alıyorlar ya, sevgi, bu temalar içinde belki ‘en doğrusu.’

“Eğer meleklerin diliyle konuşsam, / Ama sevgim olmasa, / Ses çıkaran bir bakırdan farkım olmaz. / Eğer peygamberlikte bulunabilsem, / Bütün sırları bilsem ve bütün bilgiye sahip olsam, / Eğer dağları yerinden oynatacak kadar büyük bir imanım olsa / Ama sevgim olmasa, / Bir hiçim.” Biliyorsunuz, biz Tarkovski’nin günlüklerinden, Kieslowski’nin Mavi’sinden öğrendik bu sözleri. Can Dostum’un sözünün sahiciliği ve etkisi de herhalde bu kaynaktan geliyor.

good-will-hunting-posterWill, dünyada sadece üç beş matematikçinin çözebildiği problemleri kolaylıkla çözüyor. Yani, “bütün bilgiye sahip” neredeyse. Fakat öfkesi, sevgisizliği ve güvensizliği nedeniyle hem mekansal hem de psikolojik anlamda küçücük bir alanda hapsolmuş durumda. Onu özgürleştiren ise, kendisiyle benzer küskünlükleri yaşamış psikiyatrist Sean Maguire oluyor.

Psikoterapide, ruhunuzun oyuklarına yerleşen acılar tespit ediliyor, ardından, oradan bin bir güçlükle – siz, kurtulduğunuz ölçüde acıyı yeniden hisseder iken – çekilip alınıyorlar. Film, Will ile Sean arasında geçen terapilerde bu tasviri pek görünür kılmıyor belki ama Will’in böyle bir deneyim yaşadığını öngörüyorum ben ya da en azından özdeşleşmeyle yansıttığım budur.

Filmin hep içerik yönüyle ilgilendim. Görsel olarak en çok aklımda kalan, filmin finalinde Will Hunting’in arabasıyla yolda gidişi. Ne var ki bu son çekimde? Yol, araba, açıklık. Geleceğe, Will’in kız arkadaşına, sevgiye ve varolmaya doğru bir açıklık.

Gus van Sant değil de bir Linklater filmi gibi önümüze serildi şimdi sanki zaman.

Will’in yolu açık olsun…

Öteki Sinema için yazan: Oğuzhan Ersümer

blank

Misafir Koltuğu

Öteki Sinema ekibine henüz katılmamış ya da başka sitelerde yazan dostlarımız her fırsatta harika yazılarla sitemize destek veriyor. Size de okuması ve paylaşması kalıyor...

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

Synth Britannia (2009) 2 – SB article

Synth Britannia (2009)

Synth Britannia, 80’lerde pop müzik kültüründe etkilerini hissettiren İngiliz Synth
Grudge Match (2013) 3 – Grudge Match 2

Grudge Match (2013)

Grudge Match, izleyiciye De Niro ile Stallone’u, ringde birbirine yumruk