Korku sineması artık konfeksiyon atölyesi gibi çalışıyor. Her yıl onlarca film izliyoruz; aynı uğursuz konaklar, aynı musallat cinler, aynı maskeli manyaklar... Ama Weapons başka bir kumaştan!
Sapık demek, Bernard Herrmann'ın harikulade bestesi, Anthony Perkins'in sade ve mükemmel oyunculuğu ve tabi ki Hitchcock'un eşsiz sinematografisi demek...
Take Carrie to the prom. I dare you! Hiç kuşkusuz Stephen King, gerilim hikayeleri dendiğinde akla gelen en önemli isimlerden birisidir. Yarattığı eşsiz karakterler, büyülü atmosferler, okuyucularının hayal dünyasıyla da bütünleştikçe çok daha büyük bir keyif verir. Onun yazdığı her bir eser
Long Weekend, Avustralya korku sinemasının sıkça başvurduğu şehirlilerin kırsalda yaşayanlarla mücadelesini anlatan ‘slasher’lardan biri gibi başlıyor.
Süper Korku Hayatının bir kısmını VHS kiralama dükkânlarının raflarına bakarak geçirme şansına erişmiş olan korku severler için, hiç kuşkusuz Neon Maniacs’ın (nam-ı diğer Gece Yaratıkları) maneviyatı büyüktür. Nitekim video dükkânlarının en çok satanlarının bulunduğu korku kategorisine “süper” ön ekini konduran iki filmden
Friday the 13th, özellikle yakaladığı görsel estetik ve serinin köklerine bağlı kalması ile dikkat çekiyor. Ancak orijinali dururken neden bunu seyredelim ki?