blankHepimiz şu ya da bu şekilde Resident Evil efsanesine aşinayız. Yolumuz ya Capcom’un konsol dünyasına bahşettiği muhteşem oyunlar ya da Milla Jovovich’in karizması sayesinde bitmek bilmez bir maceraya dönüşen uzun film serisi ile kesişti. Öyle ya da böyle, çocukluğumuz/gençliğimizi yedi bitirdi Resident Evil. Buna çok üzülüyor muyum? Daha iyi bir zombi hikayesinin karşımıza çıksa ve onu es geçsek üzülebilirdim, şahsen on yıldan fazla olmasına rağmen Nemesis ile kapıştığım ilk günleri hala çok net hatırlarım. Sadece Nemesis mi? Racoon City yakınlarındaki o lanetli mansiyonda ilk zombi ile karşılaşmak? Karakolda ağzından kan damlayan Licker ile burun buruna gelmek? Claire, Chris, Jill, Leon… Hakkını verelim, Capcom iyi iş çıkardı, en azından ilk yıllar…

Öteki Sinema için yazan: Yigilante Kocagöz

Ne var ki Resident Evil filmlerine baktığımızda kafası fazlasıyla karışık bir uyarlamalar silsilesiyle karşılaşıyoruz. Bir yandan oyunun atmosferine ve karakterlerine sadık kalma çabası varken öte yandan zombi kültünün 2000’lerde yaşadığı her değişiklik RE’nin dünyasına eklemlendirilmeye çalışılıyor. Öyle ki birbiri arasında sadece birkaç sene olan iki RE filminin aynı hikayenin parçaları olduğuna inanmak mümkün değil. Hele ki hızlarını alamayıp bir de Alice’e doğaüstü güçler eklenince olay okkalı bir aksiyon pornografisinden öteye gidemez bir hal aldı (Üçüncü filmde Alice zombi kargaları Carrie misali bakışlarıyla yakmaya  başlayınca bana müsaade dedim zaten).

Ne var ki oyunun fanatikleri için gene de her şey bitmiş değil. Çok göze çarpmasa da Capcom iflah olmaz RE tutkunları için bir de CGI film serisi yapmış durumda. İlk olarak 2000 yılında 20 dakikalık bir kısa film ile projeye girişen Capcom, 2008 yılında Degeneration ile uzun metraja el atmış ve ortaya takdiri hakeden bir animasyon çıkmıştı. Aradan geçen dört senede RE çılgınlığı asla sönümlenmedi, bilakis katlanarak büyüdü. Farklı konsollara çıkan spin-off oyunların yanında sayısız çizgiroman, action-figure, roman, karakterlerin diğer Capcom oyunlarında yaptıkları cameolar… Bugün değilse bile yakın gelecekte RE’nin bir Zelda ya da Mario gibi popüler kültürün önemli bir öğesi olacağını rahatlıkla söyleyebiliriz. 2012’nin ikinci yarısında iki büyük RE projesini (Resident Evil 6 oyunu ve Retribution filmi) görücüye çıkaracak olan Capcom, Degeneration’ın başarısı da fırsat bilerek bir CGI animasyon daha hazırladı ve Eylül 2012’de dijital olarak satışa sundu. Denegeration’ın ekibinden çıkma RE: Damnation tam da oyunun hayranlarını sevindirecek cinsten aksiyonun hiç eksik olmadığı ama esas hikayeden de sapılmadığı, heyecan dolu bir yapım.

blank

Oyunun takipçilerinin bildiği üzere Resident Evil serisi üçüncü oyundan itibaren korku defterini büyük ölçüde kapatıp gore dozu hayli yüksek bir bilimkurgu-aksiyon hikayesine dönüşmüştür. Seri hakkında bildiğimiz bir diğer şey de artık Amerika’yla işimizin azaldığı, hikayelerin küçük Avrupa köylerine ya da Afrika çöllerine sıçradığıdır (Altıncı oyun hakkında fikrim yok). Damnation aynı formülü izleyerek bizi Doğu Slav Cumhuriyeti adlı hayali bir Sovyet sonrası Doğu Avrupa ülkesine götürüyor. Ülkede hükümet ile bağımsızlık yanlısı gerillalar arası bir iç savaş vuku bulmaktadır.  Hepimizin sevdiği esas oğlan Leon Kennedy, bu savaşta biyolojik silahların kullanılacağına dair söylentiler üzerine Slav Cumhuriyeti gider. Savaşın en şiddetli günleridir ve tüm Amerikan vatandaşlarının ülkeyi terketmesi istenmektedir. Araştırmasını sürdüren Leon,  gerillaların yeni bir biyoteknolojiyi satın aldığını ve bu sayede Licker denilen avcı mutantları kontrol edebildiklerini keşfeder. Bu sırada hükümetin de eli armut toplamıyordur tabii. Ajan Leon iç savaşın ortasında iki tarafın saçtığı kontrol edilemez dehşeti durdurmak zorundadır. Bu sırada bazı eski tanıdıklarla da yolu kesişecektir tabii.

RE: Damnation, bir RE fanatiğine istediği her şeyi sunar cinste. İstemediğimiz kadar zombi (daha doğrusu Plaga) istemediğimiz kadar Licker, her zaman görmeyi istediğimiz güzeller güzeli Ada Wong… Senaryomuzun çok da matah olmadığını kısa zamanda idrak ediyoruz. Klişe diyaloglar, beklenilir çatışma anları, abartılı CGI oyunculuğu… Her şeye rağmen orijinal film serisine kıyasla çok daha sağlam bir iş çıktığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Filmin ilk yarısı bir miktar ilk oyunların karanlık atmosferini barındırsa da kısa zamanda anlıyoruz ki derdimiz bir zombi istilası değil, Damnation da zombi filmi değil. Filmin asıl albenisi tamamen Licker’lar üzerine kurulu. Açıkçası içindeki aksiyona ve hikayenin akma biçimine baktığımızda bu filmin zombi filmlerinden ziyade Alien filmlerine yakın durduğunu söylemek uygun.

Ve ikinci yarı… Gerçekten ilk yarının ucuzluğunu kapatır cinsten olduğunu söyleyebilirim. Direnişçilerin kontrollünde Licker’lar ile hükümetin Tyrant’larının kapışması gerçekten parmak ısırtan kalitede. Zaten olay bu noktada resmen RE usülü bir “Canavar Canavara karşı” filmine dönüşüyor. Bu sırada öyle bir cümbüş başgösteriyor ki B filmlerini seven kimsenin Damnation’ın ikinci yarısında sıkılacağını sanmıyorum. Devlet başkanının muhteşem bir dövüş sanatları ustası çıkmasını mı beklersiniz, sanki Schawarzeneggerli Commando filmindeymişiz gibi askerlerin hiçbir kurşununun hedefini tutturmamasını mı… Film çok düşük miktarda RE külliyatı hakkında bilgi sahibi olmayı gerektiriyor ama açıkçası orijinal seri yerine Degeneration ve Damnation düzgünce vizyon yüzü görseler çoğunluk fazlasıyla memnun olurdu.

Damnation hem RE serisinin son oyunlarının ruhuna sadık hem de çılgıncasına eğlenceli bir yapım. Şahsen Jovovichli altıncı filme kıyasla Capcom’un muhtemel yeni bir CGI filmini çok daha büyük bir heyecanla bekliyor olacağım. Seyredin, eğlenmek garanti.

blank

Misafir Koltuğu

Öteki Sinema ekibine henüz katılmamış ya da başka sitelerde yazan dostlarımız her fırsatta harika yazılarla sitemize destek veriyor. Size de okuması ve paylaşması kalıyor...

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Le Tableau / Mutluluğa Boya Beni (2011)

Yılın en yaratıcı ve şiirsel Fransız filmlerinden Le Tableau, çocuklardan
blank

Rüyalar ve Gerçeklik: Waking Life (2001)

Waking Life, hem görsel hem de işitsel anlamda izleyicisine çok