Müzik, kayıt cihazlarının icadıyla kişilere özel, canlı olarak icra edilen bir sanat dalı olmaktan çıkıp, kayıt altına alınabilen ve seri üretim ile çoğaltılarak, satın alabilen herkesin evine giren bir forma dönüşmekte gecikmedi. Walkmanin (ve sonrasında disk çaların, mp3 oynatıcının vs.) günlük hayata girmesinden sonra ise artık evin sınırlarını da aşıp sokağa çıktı. Bu gelişmeyle beraber artık insanların doğal seslerden giderek uzaklaşacağı ve kendini dijital seslere teslim edeceği öngörülmüştü. Zamanında kulağa biraz abartılı gelen bir önermeymiş gibi duruyordu. Oysaki günümüzde hemen herkesin elinden eksik olmayan akıllı cep telefonları (ve vazgeçilmez aksesuarı kulaklıklar) sayesinde insanlar kendilerini sadece çevrelerindeki seslere değil, görüntülere bile kapamış durumda. Open Windows, biraz da bu noktadan hareketle vücuda gelmiş ve teknoloji ile sinema arasındaki ilişkinin gidebileceği yerler hakkında kafa yoran bir film.
Porno film endüstrisinin tanınmış simalarından Sasha Grey’in canlandırdığı Jill Goddard, ünlü bir oyuncudur. Yeni filminin tanıtımı amacıyla yapılan bir internet yarışması sonucu, Jill’in hayranlarından olan ve sadece Jill’e ait görsellerin yer aldığı bir blogun sahibi Nick (Elijah Wood), onunla bir akşam yemeği yemeye hak kazanır. Fakat ünlü oyuncu bu yemeğe çıkmayı reddeder. Yarışmayı düzenleyen kurumdan aradığını söyleyen Chord isimli biri, ünlü oyuncunun her adımını bilgisayar aracılığıyla takip edebilmesi için Nick’e yardım eder. Çılgın bir oyunun tam ortasında kalan Nick, neler olup bittiğini anlayamadan kendini Chord’a hizmet ederken bulur.
Daha çok çektiği kısa filmler ile bilinen İspanyol yönetmen Nacho Vigalondo, daha ilk kısası 7:35 in the Morning (2003) ile 2005 yılında En İyi Kısa Film dalında Oscar’a aday olmuştu. (Yaklaşık 8 dakikalık bu kısa filmi İngilizce altyazılı olarak BURADAN izleyebilirsiniz.) İlk uzun metrajlı filmi Timecrimes ise birçok uluslararası fantastik film festivaline kabul edilmiş, seyirci ve eleştirmenler tarafından haklı olarak beğeniyle karşılanmıştı. Zaman yolculuğu mevzusunu harika bir sos olarak kullanan Timecrimes, başından sonuna kadar ilgi ile izlenen eğlenceli bir gerilim. (Eğer hala izlemediyseniz, bu lezzetli filmi kaçırmayın derim.) Sonrasında henüz izleyemediğim uzaylı istilası komedisi Extraterrestrial (2011) ile The ABCs of Death (2012) ve The Profane Exhibit (2013) isimli antolojilerde birer bölüm yöneten Vigalondo’nun yeni filmi Open Windows, bu Cuma günü gösterime giriyor.
Girişte bahsettiğim teknoloji meselesine geri dönelim; internet, dizüstü bilgisayar, tablet, akıllı cep telefonu gibi enstrümanları ile günlük hayatımıza iyice yerleşen bilgisayar teknolojisinin sinemayı etkilememesi zaten düşünülemezdi. Teknoloji ile sinema arasındaki teknik etkileşimleri ve/veya bu teknolojinin insan hayatına etkilerini klasik sinema diliyle anlatan filmleri bir kenara bırakalım. Open Windows, olaya biraz daha farklı bir açıdan yaklaşıyor ve görsel dilini bu teknolojinin enstrümanlarından faydalanarak oluşturmaya çabalıyor. Hikâyesini bir dizüstü bilgisayarın ekranındaki açık pencerelerde bulunan ve farklı kaynaklardan beslenen görüntüler aracılığıyla anlatmaya soyunuyor. Kamera, bir mekândan diğerine hareket etmek yerine, bir penceredeki görüntüden diğerine geçerek, izleyene bilgisayar teknolojisine mahkûm olmuş, modern bir röntgenciye dönüştüğünü hatırlatıyor. Tam olarak istediği etkiyi yaratabildiğini söylemek güç ancak işaret ettikleri açısından önemli bulduğum bir deneme.
Filmin, aslında birçok Hitchcock filminden aşina olduğumuz, bilindik bir hikâyesi var. Etrafında neler olup bittiğinden haberi olmayan saf bir karakterin, rızası dışında gelişen birtakım olaylar neticesinde, kendini boyunu bir hayli aşan bir komplonun tam merkezinde bulması şeklinde özetlenebilecek ana hikâye, daha önceki örneklerin üzerine fazla bir şey ekleyemiyor. Finale doğru gelen birkaç sürpriz ile izleyeni şaşırtmak istiyor ama bu konuda pek başarılı olamıyor maalesef. İzleyenin muhakkak dikkatini çekecek, gerçeklikten bir hayli uzak araba kovalamaca sahnelerinin, bilerek o şekilde çekildiğini tahmin ediyorum. Mevzuya bilgisayar oyunu ‘pencere’sinden yaklaşalım; filmdeki araba kovalamaca sahneleri, bilgisayar başında oturan sıradan birinin, herhangi bir araba yarışı oyunu (mesela Need for Speed) oynamasının güvenliği içinde geçiyor. Arabayı kullanan Nick ile bilgisayar başına oturup araba yarışı oyunu oynayan Nick arasındaki paralelliğin gücünden faydalanarak, filmin bilgisayar teknolojisi destekli anlatımı güçlendirilmek istenmiş olabilir. Ne kadar işe yaradığı tartışılır.
Open Windows, işaret ettikleri açısından önemsediğim, ilgi çekici birçok noktaya temas eden ama sürprizden uzak vasat hikâyesi ile tam da istenen sonucu vermeyen, vakit geçirmek için tercih edilebilecek, sıkıntısız bir seyirlik.
Konusu ilgimi çekti. Sasha Grey de şaka maka pornodan sinemaya iyi geçiş yaptı, tutunabileceğini pek sanmıyordum ama işi kotardı gibi.