“Kurt Adam’ın Bir Trajedi Kahramanı Olarak Portresi”

Sinema tarihinde bazı filmler vardır, kendisinden sonraki filmler üzerinde o denli belirleyici bir etki gücüne sahiptirler ki, ödül falan almış-almamış, iyi oyunculuk yokmuş, ses kötüymüş, müzik tırtmış, görüntü çalışması zayıfmış bir önemi yoktur. Bazen bir filmin belirli bir özelliği, tüm filmi tek başına sırtlar götürür, sinema tarihinin fırtınalarında ayakta tutar, zamana direnç göstermesini sağlar, onyıllar sonra bile dimdik ayakta kalmasına neden olur. The Wolf Man (Kurt Adam, 1941) filmini bu tip filmlere iyi bir örnek olarak gösterebilirim. Önemsiz bir yönetmenin, son dakikada belli olan oyuncularla, sinema tarihinde bilmem kaçıncı kez çekilmiş, 69 küsur dakikalık, deli saçması kurt adam filmi. Fakat prodüksiyondaki ahenk o denli güçlü, Yunan trajedilerini anımsatan senaryo o denli içten ve sağlam ki, herkes ve her şey parlıyor. “The Wolf Man”in zamanında büyük gişe yaptığını, sayısız devam filmini peşinden sürüklediğini de not düşelim. Ama filmin sinema tarihine armağanı; Kurt Adam’ın, aslında trajik bir figür oluşuna dair düştüğü nottur.

Zaman içinde kendi kültürünü yaratan “The Wolf Man”i (1941); Kurt Adam mitini, Musa’nın Kızıldeniz’i yarmasına benzer bir şekilde, kendinden önce ve sonra diye ikiye bölebilmiş olduğu için kutlamak gerek. 70 küsur yıl sonra bugün bile, tıkır tıkır işleyen bir senaryosu, sapasağlam bir dramatik çatısı var. Folklorik Kurt Adam şiiri, gümüşle öldürülme (gümüş kurşun, gümüş bıçak ya da gümüş saplı baston), bir sonraki kurbanın vücudunda pentagram işareti görme, çingene kadının okuduğu veda şiiri gibi detaylar içermesine rağmen dolunay sahnesi ve dört ayak üzerinde bir Kurt Adam portresi vermediğini de not düşelim. Buradaki Kurt Adam iki ayaklı.

The Wolf Man 2

Senarist Curt Siodmak “Kurt Adam Miti”nin inşasında; sözlükten Kurt Adam’lık ile ilgili maddenin ekrana gelmesini, Gwen ve Larry arasındaki konuşmayı, Gwen’in, Jenny’nin ve Sör John’un okuduğu şiiri, baba-oğul Talbot’lar (John ve Larry) arasındaki konuşmayı, Kurt Adam Bela’nın çingene annesi ile Larry arasındaki konuşmayı ve çingene kadın ile Larry’nin babası Sör John arasındaki konuşmayı kullanıyor. Senaryo, Kurt Adam’lık ile ilgili birçok sorunun cevabını barındıracak kadar açık ve berrak.

Öte yandan “The Wolf Man” (1941); başından sonuna duygu ve romantizm dolu, iyi işlenmiş, kuvvetli bir ilişkiler ağına sahip. Baba-kız Conliffe’ler (anlaşılan anne ölmüş), baba-oğul Talbot’lar (diğer erkek evlat ve anne ölmüş), anne-oğul çingeneler (oğul ölüyor), anne-kız Williams’lar (küçük Jenny ölüyor), Frank-Gwen çifti ve Larry üçgeni (Larry kızı kapamıyor), Larry’nin çocukluk arkadaşı Emniyet Müdürü Paul ve Larry (karşı karşıya geliyorlar), komiser Paul ve arkadaşı Frank, Sör John ve Doktor Lloyd hepsi ama hepsi özenli ve hayranlık uyandıran diyaloglarla, sarmal bir şekilde birbirine düğümleniyor.

The Wolf Man 1

Herşey bir yana; Siodmak’ın sade ama çarpıcı senaryosu, o denli boşluksuz işliyor ki, Lon Chaney Jr.’ın başarıyla canlandırdığı Larry Talbot sinema perdesini aydınlatmış en trajik figürlerden biri olarak akıllara kazınıyor. İriyarı, gençten, güleryüzlü ve sevimli bir adam olan Lon Chaney Jr. o denli masum bir Kurt Adam tiplemesi çiziyor ki çoğu zaman sesinin titrediğini ya da gözlerinin dolduğunu ya da küçük ve masum bir çocuk gibi davrandığını fark edebiliyorsunuz (çingene festivalinde tüfekle nişancılık sahnesi, doktorla Kurt Adam’lığın tedavisinin olup olamayacağına dair yapılan konuşma, kurt kapanına yakalandığındaki sahne ya da antikacıdaki sahne gibi). Kilise (katedral mi demeliyiz, o ne ihtişamlı kilise öyle) sahnesi de, kilise orgundan çıkan muhteşem ezginin etkisiyle, tüyler ürpertici bir deneyime dönüşüyor. Larry’nin toplumsal izolasyonun tamamlandığına, artık çok geç kalındığına ve bu trajik figürün adım adım sonuna yaklaştığına emin oluyorsunuz. 69 dakikalık filmde, Lon Chaney Jr.’ın Kurt Adam formunu ilk kez 42. dakikada görüyoruz, sadece tek bir cinayet işliyor ve perdede göründüğü toplam süre 3 dakika bile değil. Tüm film, onun Venüs kapanına yakalanmış zavallı bir sinek gibi yavaş yavaş yokolduğuna şahit olmakla geçiyor.

Büyük bir acı çeken, çaresizce çırpınan Larry’nin trajedisi, yıkımının bütünüyle farkında olmasıyla daha da dramatik bir hal alıyor. Kurt Adam Larry; sonuçta hem korkunç bir lanetin, hem onu dışlayan toplumun (kana susamış cemiyetin), hem de onu sevenlerin elinde bir tür kurbana dönüşüyor ve filmin heyecan dolu finalinde, onu hayatta en çok seven kişi tarafından öldürülüyor. Ve bir Kurt Adam olduğunun bile kayıtlara düşülmeyeceğini anlıyoruz tıpkı çingene falcı Bela gibi. Yok (var)sayılıyor. İrkiltici bir şaşkınlık içinde bitiyor film.

The Wolf Man poster

Kurt Adam’ın trajik bir figür olarak portresini sunan “The Wolf Man” (1941) aslında bize şunu anlatıyor. Evet Kurt Adam bir ölüm makinesidir ama Kurt Adam asla bir canavar değildir. Kurt Adam, doğası gereği hareket eder. Köpekbalığı gibi, leopar gibi bişeydir o, öldürmeye programlanmıştır. Bela Jenny’i ya da Larry mezar kazıcı Richardson’ı isteyerek öldürmemiştir. Ölmek ve öldürmek Kurt Adam’ın doğasında, kaderinde vardır. Canlılar, kendi doğalarına engel olamaz, ona aykırı hareket edemez, karşı koyamaz. Larry’nin dramı, tüm bu olan biteni (dönüşümünü, işlediği cinayeti ve buna asla engel olmayacağını) tüm hücreleriyle bilmesinde yatar. Larry, olan bitenin farkındadır, elinden gelen hiçbir şey olmadığının ayırdına varır ve kaderine razı olur. Onun hikayesi; hemen hergün milyonlarca insanın, herkesin, hepimizin bir şekilde yaşadığı dramdan beslenir. Bir şey yapmamız gerektiğinde ve elimizden gelen bir şey olmadığının bilincinde vardığımız durumda yaşadığımız insana özgü yıkıcı, yıpratıcı, o kahredici çaresizlikten…

Kabul etmek gerekir ki; “The Wolf Man” (1941), ele aldığı olayı yorumlama biçimiyle dönemine göre biraz tuhaf bir film. Herşeyden önce; Kurt Adam’ı sempatik gösteriyor, ona karşı bir acıması duygusu, bir özdeşleşme isteği yaratıyor. “The Wolf Man”in; şimdilerin altında arabası, elinde cep telefonu, kolejde kız peşinde koşan, metroseksüel kurtadamlarından çok farklı bir yerde durduğu kesin. Onca zaman, onca filmden sonra bugün bile halâ en iyi kurtadam Lon Chaney Jr.’dır, nedenini öğrenmek için filmi görmeniz yeterli.

The Wolf Man lobi 1

The Wolf Man lobi 2

The Wolf Man lobi 3

The Wolf Man lobi 4

blank

Ertan Tunc

Sevdiği filmleri defalarca izlemekten, sinemayla ilgili bir şeyler okumaktan asla bıkmaz. Sürekli film izler, sürekli sinema kitabı okur. Ve sinema hakkında sürekli yazar. En sevdiği yönetmen Sergio Leone’dir. En sevdiği oyuncular ise Kemal Sunal ve Şener Şen.

“Türk Sinemasının Ekonomik Yapısı 1896-2005” adlı ilk kitabı; 2012 yılında Doruk Yayımcılık tarafından yayınlanmıştır. Kara filmler, gangster filmleri, İtalyan usulü westernler, giallolar ile suç sineması konularında kitap çalışmaları yürütmektedir. İletişim: ertantunc@gmail.com

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

The Food of the Gods / Dev Tohumu (1976)

The Food of the Gods senaryosu mantık hataları ile dolu
blank

Bahtsız Troll (1986) ve Kötü Kardeş Troll 2 (1990)

Troll resmen çöldeki bahtsız bedevi kadar şanssız bir filmdir. Troll