Timbu, umut demek!

The Dead poster 22010 yılı mahsulü The Dead, Howard J. Ford ve Jonathan Ford kardeşler tarafından yazılıp yönetilmiş olan İngiltere yapımı bir film.

Öteki Sinema için yazan: Murat Kızılca

Uçsuz bucaksız gibi görünen çölde, sadece gözlerini açıkta bırakacak şekilde siyah bir beze bürünmüş, Batılı beyaz bir adam, ara sıra rastladığı zombileri öldürerek yoluna devam etmektedir. Filmin kahramanı olduğu belli olan karakter, son öldürdüğü zombinin yanından umutsuzca ayrılırken filmin ismi ölümü tescillenmiş zombinin üzerinde belirir: The Dead (Ölü).

Giriş bölümünün ardından geçmişe dönen film, çok nokta atışı olmasa da mevkii bildirir: Batı Afrika’da bir yer. ABD’ye ait son tahliye uçağının, yalpalayarak devam ettiği yolculuk sıkıntılı görünmektedir. Nitekim siyah kıtayı terk edemeden okyanusa düşer. Kazadan sağ kurtulan kahramanımız uçak mühendisi Teğmen Brian Murphy, evine dönebilmek için bir yol bulma ümidiyle kıtanın içine doğru hareket eder. Aynı esnada, zombi saldırısına uğrayan bir köyde, annesinin zombiler tarafından yendiğine şahit olan küçük bir çocuk, sağ kalan köylüleri kurtarmaya gelen askeri bir araca son anda yetişerek canını kurtarır. Daha sonra görev yerini terk ederek, ailesini kontrol etmeye aynı köye gelen Çavuş Daniel Dembele, son nefesini vermeye hazırlanan yaşlı bir kadından küçük oğlunun kurtulduğunu öğrenir ve kuzeyde bulunan askeri üste olduğunu düşündüğü oğlunu bulmak için yola çıkar. Çok geçmeden Murphy ve Dembele’nin yolları kesişir. Birbirleriyle savaşta olan iki düşman ülkeyi temsil eden kahramanlarımız, ortak düşmana karşı güç birliği içerisinde yola beraber devam etme kararı alır.

The Dead orta

Çekimleri Burkina Faso ve Gana’da yapılan The Dead, düşük bütçeli bir zombi filmi. Türün ustası George A. Romero’nunkiler gibi ağır aksak yürüyen zombi kurgusu ile yeni dönem zombi filmlerinden çok, eski dönem işlere daha yakın duruyor. Bu tabii ki öylesine yapılmış bir tercih değil. Hedefleri farklı gibi görünse de aslında hiç de öyle olmayan iki başkahraman, Murphy ve Dembele, zombiler arasından sıyrılıp ailelerine kavuşmak istiyor. Kabaca, farklı kültürlerden gelen iki kişinin yol hikâyesini anlatan The Dead, çatısını yol filmi ile zombi filmi klişelerini birleştirerek ortaya çıkan melez bir yapı üzerine kurmuş. Daha önce gayet sağlıklı biçimde iletişime geçtiğine şahit olduğumuz yol filmi ile farklı türlerin evliliği, Stake Land (2010) ya da The Road (2009) örneğinde olduğu gibi, burada da sıkıntısız işliyor. Biraz önce bahsettiğim zombilerin ağır aksak yürüme tercihi, tam da burada devreye giriyor ve umudun yavaş yavaş yok olduğu yolculuk sürecinin etkisini arttırmaya yardımcı oluyor.

The Dead, zombi filmlerinin vazgeçilmez unsurlarından biri olan, insanların ekmekten ısırarak parça koparır gibi vahşice yendiği sahnelere bolca yer veriyor. Türün hayranlarını fazlasıyla memnun edeceği şüphe götürmez.

Mekân olarak Afrika’nın seçilmesi ve kahramanın Amerikalı bir asker olması üzerinden bir parça işgal, istila ve sömürgecilik üzerine eleştirel bir yaklaşım sergileniyor gibi görünse bile, bu tutum çok baskın değil ve açıkçası pek fazla bir şey de söylemiyor.

Benim filmle ilgili tek sıkıntım sonlara doğru giderek düşen tempo ve biraz aceleye gelmiş gibi görünen özensiz sahneler oldu. Çekim süreci ve düşük bütçe gibi dezavantajların etkili olduğunu düşündüğüm bu eksiklikler göz ardı edilirse, The Dead için hiç de fena olmayan bir zombi yol filmi denebilir. Stake Land (2010) ve The Road’u (2009) beğendiyseniz ya da zombi filmleri izlemeyi seviyorsanız, The Dead’e bir şans verin derim.

The Dead posterler

blank

Murat Kızılca

1971 İstanbul doğumlu. Aylık online sinema dergisi CineDergi ve aylık kültür sanat dergisi kargamecmua için sinema yazıları kaleme alıyor. 2008 yılından beri katkı sağladığı Öteki Sinema’da bir yandan da editörlük görevini sürdürüyor.

1 Comment

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Asla Unutulmayacak Bir Klasik: A Nightmare on Elm Street (1984)

Nasıl ki Wes Craven, korku sinemasının en önemli yönetmenlerinden biriyse,

Carlito’s Way (1993)

Gösterime girdiği andan itibaren müzikleri, replikleri ve karakterleriyle seyircinin aklına