Gelmiş geçmis en esaslı korku filmlerinden biri olarak kabul edilen Witchfinder General, zamanının dar görüşlü sinema eleştirmenleri ve at gözlüklü sansürlerinin saldırısına uğramış olsa da bugün artık sansürsüz bir şekilde dvd’de dehşet saçmaya devam ediyor.

withcfinder2

Vincent Price’ın kariyerinin en iyi performanslarından birini sergilediği filmin konusu, gerçek bir hikayeye, 1600’lü yılların ortalarındaki İngiltere’deki cadı avı ve cadı yakmalarına dayanıyor. Zamanının İngiltere’sinin iç savaş ile darmadağın olduğu, kanun ve adaletin var mı yok mu belli olmadığı karanlık zamanlar… Bu devirde, Matthew Hopkins isimli aşağılık bir sadist, kendini Witchfinder General (Cadı Avcısı Generali) ilan ederek terör estiriyor. Sekizinci Henry’den sonra ciddi bir cadı avı başlayan ülkede, bir de iç savaş hayatı felç etmişken, Matthew Hopkins’in sadist emellerini gerçekleştirerek, köyden köye dolaşıp yüzlerce insanı yok yere, para için işkence ederek öldürmesi pek de zor olmuyor. Cahil halkın, birbirine iftira ederek, çeşitli çıkarları adına birbirini cadı ilan etmesi de Hopkins’in ekmeğine yağ sürüyor. Sıradan bir İngiliz vatandaşının günlük kazancının 2 pence olduğu bir devirde Hopkins, katlettiği her insan başına 20 şilling ile ödüllendiriliyor!

Matthew Hopkins’in hikayesi artık halk arasında dilden dile dolaşarak korkunç bir efsane haline geliyor. Witchfinder General de seyirciye Hopkins’i kullanarak kendi hikayesini sunuyor. Filmin hikayesi aslında tamamen kurgu olsa da, gerçeğe yüzde yüz paralel olması filme bambaşka asap bozucu bir hava katıyor.

Seyirci ister istemez bu filmi izlerken, insanoğlunun cehaletinin ve aptallığın nelere kadir olduğu düşünmekten, karamsarlığa sürüklenmekten kendini alamıyor. Akıllara 1950’lerdeki McCarthyism ve günümüzdeki Abu Gharib rezillikleri geliyor.

Film aslında AIP tarafından, çok da büyük olmayan bir bütçeyle, salt vergi düzenlemesine yardımcı olması için planlanıyor. Daha sonra projenin başına genç ve başarılı İngiliz yönetmen Michael Reeves getirilince proje sansür mercileri ile çakışmaya başlıyor. Sonuç olarak birçok sahnesi kırpılmış olsa da film, 1968’de olay yaratıyor ve sadece ticari bir amaçla işkence sahneleri sergilemekle suçlanıyor. Film, günümüzün korku ve vahşet filmindeki kan sahnelerinden sonra adeta bir müsammere gibi kalsa da, 1968’in şartları düşünüldüğünde oldukça cesur ve sivri bir film olarak göze çarpıyor. Davasını anlatmak için, anlatacağı şeyi yer yer seyircinin gözüne sokmaktan kaçınmayan bir film. Özellikle son sahnedeki dehşet ve finaldeki müzikle birlikte adeta kan kokusu gibi izleyicinin üzerine siniyor film.

Filmin perde arkasından ilginç bir hikaye, büyük usta Vincent Price ve onun oyunculuğunu çok abartılı bulan genç yönetmen Michael Reeves arasında geçiyor. Michael Reeves, yapımcı firma AIP tarafından başrol için seçilen Vincent Price’ı kesinlikle beğenmediğini ve filminde istemediğini açıkça ifade ediyor. Reeves, Price’ı karşılamaya gitmediği gibi, ilk tanıştıkları an ağzından çıkan ilk söz “seni istemiyordum, hala istemiyorum ama malesef başka çarem yok!” oluyor. Reeves’in AIP’e yansıtması gereken öfkesini, Vincent Price’a yansıtması, çekimler boyunca başrol oyuncusunun ve yönetmenin arasında ağır kavgalar geçmesine neden oluyor. Ancak yıllar sonra Vincent Price, film için “en iyi performanslarımdan biri” diye bahsediyor. Son derece yetenekli ve sivri karakterli Reeves ise Witchfinder General’i çektikten bir sene sonra, 25 yaşında aşırı dozda uyuşturucudan vefat ediyor.

Arthur Miller’in klasik romanınından filme uyarlanan ve Witchfinder General’deki konuları birebir işleyen, 1996 yapımı Crucible / Cadı Kazanı’nın fragmanını izlerseniz, göreceksiniz ki o devir için “in a world ruled by fear…” (korku ile yönetilen bir dünyada) diye bir tabir kullanılıyor. Witchfinder General ve Crucible gibi filmler, günümüzün ‘korku politikaları’ ve ‘korkutarak tüketimi arttırma politikaları’ göz önüne alındığında, geçerliliklerini malesef hala koruyorlar ve tüyleri diken diken edici bir şekilde seyircinin ensesinde soluyorlar…

blank

Can Evrenol

University of Kent’ten “Sanat Tarihi” ve “Film Theory”mezunu. Bahçeşehir Üniversitesi’nde seçmeli sinema dersi vermekte. MEHTAP ve OMEGA VATAN isminde iki kısa romanı var. Yeni sinema filmi SAYARA (2024) çok yakında!

1 Comment

  1. Vincent Price’ı abartılı oyunculuğuyla seven ben de genel görüşe katılıyorum. Buradaki performansı en iyilerinden. Film de, anlatmak istedikleri ile zamanından pek darbe yemiş değil.

    Reeves’in dört filmlik kısacık kariyeri içinde son filmi Witchfinder General dışında bir de The Sorcerers’ı (1967) izledim. Bu sefer Ian Ogilvy’nin karşısında Boris Karloff’u içeren film küçük ama ilginç film ayrı bir öneme sahip benim için…

    Diğer filmlerinde de La Sorella Di Satana’da (1966) yeni yeni ünlenmiş Barbara Steele, ilk yarı yönetmenlik denemesi Il Castello Dei Morti Vivi’de (1964) Christoper Lee ile çalışmış.

    Gerçi biraz IMDB uyarlaması gibi oldu ama yazmadan duramadım… :)

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Ahmanet Hanım’ın Gündüz Düşleri: The Mummy (2017)

The Mummy, yanlış oyuncu seçiminden çizilemeyen karakterlerine, anlamsız finalinden pespaye
blank

The Saint (1962)

Karşınızda edebiyat, sinema ve TV tarihinin kült kahramanlarından "Simon Templar"