Parodi mi? Dram mı?

blankHollywood, bütçe konusunda birbiri ile yarışan ve pek çoğu da ciddi anlamda yaratıcılıktan nasibini almamış blockbuster filmleri soframıza koydukça; düşük bütçesi ile övünen ve yaratıcı dokunuşlar ile izleyiciyi mest eden Colin gibi yapımların önü de dolaylı yoldan açılmış…

İşte Colin’in tam da böyle bir film olduğunu söylemeyi yürekten isterdim… Ama söyleyemem! 70 dolar gibisinden komik ötesi bir bütçeye sahip olmanın dezavantajlarına takılmadan, seyir zevki verebilen bir yüz akı olduğunu iddia etmek isterdim… Ama edemem… Dahası bir kısım sinemaseverin “zombi furyası adına bir devrim” gibisinden etiketler yapıştırdığı böyle bir mahsulün, bu etiketlerin de hakkını verdiğini haykırmak isterdim ama… I-ıh… O da olmaz! Dürüst olmak gerekirse Colin, izleyicisine adeta eziyet eden, yavaş yavaş zombiye çeviren bir filmden fazlası değil! Film bittikten sonra, gündelik hayatınıza yeniden adapte olma konusunda kısa süreli bir sıkıntı yaşarsanız, bu sıkıntıyı da filmin bonus hanesine iliştirebilirsiniz!

Peki neden bu derece komik bütçeli bir filme kafa göz giriştik? Neredeyse oyuncuların ciklet parası edebilecek bir bütçeye sahip bir filmden neler bekledik de bu kadar saldırganlaştık? Dahası neden genç yönetmen Marc Price’a boynumuzdan et koparmış bir zombi muamelesi yaptık? Hepsi ve daha fazlası için takibe devam ediniz efendim…

Öncelikle Colin’in yola çıktığı iddialar, fazlasıyla demode! Bunu kabul ederek işe başlayalım. İlk defa bir zombinin gözünden, zombi istilası anlatılıyor” iddiasının hemen hemen doğruluk payı var. 1999 yapımı I, Zombie, bu iddianın “zombi gözünden anlatılma” kısmını yerine getirmiş olsa da ortada bir zombi istilası yoktu. Colin’de ise ana karakterimiz zombi olduktan sonra kendisini bir istilanın içerisinde buluyor. Tabi Colin’in zombileşme süreci I, Zombie’deki ana karakter kadar trajik bir biçimde ele alınmıyor. Daha çok Colin’in zombilik müessesesine olan yabancılığını izliyoruz. Bu süreç içerisinde ailesi ile olan ilişkisi de uzuuuun uzun ve bir o kadar da anlamsız bir biçimde bizi esir ediyor. Yine de Colin’in içgüdüsel saldırganlığına karşın, gönülsüz bir Vandal olarak türlü zombi aktivitesinde yer bulması adına, filme şans tanımaya devam ediyorsunuz. Fakat en ufak zombi taşkınlığı(!) ardında uzun sürecek manasız sahneler dizisini getiriyor.

blank

Dolayısıyla Colin’in asıl sıkıntısı multi düşük bütçesinden ziyade (ki filmin plastik makyajlarının mimarı Michelle Webb, böylesine ucuz bir film için pek de fena bir iş çıkartmamış ortaya), hikayenin herhangi bir odağının olmaması gibi gözüküyor. Hikayenin nihai amacı, zombiye dönüşen bir adamın orada burada sürtmesinden bir adım öteye geçmediği için de adapte olmakta zorlanmamız kaçınılmaz oluyor.

Yönetmen Price, filmin finaline doğru zombilere saldıran sivillere yer vererek, parodiye de göz kırpmayı ihmal etmemiş. Özellikle sivillerin zombilere düzenlediği bu gerilla usulü saldırılar, Rammbock’a ilham vermiş olabilir ki filmde yaratıcılıktan söz edebileceğimiz ender “anlar”ın bir kısmı bu saldırı sekansında karşımıza çıkıyor.

Düşük bütçeli projelerin can simidi görevini üstelenen found footage türüne dahil olmasa da, bu türün yaklaşımını aratmayacak bir formata sahip Colin… Diğer taraftan, anlattığı hikayenin kalibresine oranla fazlasıyla da uzun. Kemiksiz hali ile yarım saati geçmeyecek bir hikayeyi manasız uzatmalar ile 1 saat 37 dakikaya tamamlamak da bana biraz “sadece 70 dolara uzun metraj bir zombi filmi çektik!” iddiasının eseriymiş gibi geliyor. Yoksa Colin’in sözüm ona karakter odaklı zombi güzellemesinin bu sürenin yarısını doldurabilecek malzemesi bile yok!

Şimdi bu kadar taşlamanın üzerine “bütün bu olumsuzluklara rağmen türün meraklılarının şans vermesi gereken iyi niyetli bir yapım.” demem gerekir sanırım. I-ıh… Kesinlikle vicdanım rahat etmez! Bilakis, özellikle türün meraklılarının uzak durması gereken bir film diyebilirim Colin için. İlla ki bu tonlarda düşük bütçeli bir örnek arıyorsanız, bundan bir gömlek üstün olan Kentucky Fried Zombies’i önerebilirim. Ama illa ki riske girmek istiyor, sabrınızın sınırlarını merak ediyorsanız Colin sizleri bekler…

blank

Fatih Yürür

İlk sinema deneyimi, bir Stephen King uyarlaması olan “Geri Döndüler” olmuştur. Yazmaya başladığı dönem ise aslen lise yıllarıdır. Saçma sapan korku hikayeleri kaleme almaktadır ve asıl amacı bir gün bunları görselleştirebilmektir. Çeşitli platformlarda oyun incelemeleri ve film eleştirileri yazar. Yaratmış olduğu RüyadaM adında bir animasyon ve çizgi hikaye karakteri bulunmaktadır.

1 Comment

  1. Bunu Sheffield Horror Film Fest’te izlemiştim, sanki o kadar da kötü değildi be.. Ama tam hatırlamıyorum bi daha izlemem lazım. Bir zombinin gözünden anlamsızca orda burda sürtme durumu oldukça enteresan gelmişti izlemesi.

    Yönetmenle de tanıştım. Çok parlak birine benzemiyordu diye hatırlıyorum yine.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

The Postman Always Rings Twice (1946)

The Postman Always Rings Twice filmin bir başka tipik özelliği

We Need To Talk About Kevin (2011)

We Need To Talk About Kevin, bir çocuğun iyi ya