The Brutalist (2024), seyirciyi kendi dehlizlerine çeken, ana karakterinin ruh durumu ile kalbinizin bir nevi izometri yakalamasını sağlayan bir film. Adrien Brody birçok sahnede devleşiyor.
2017 yılı içinde izlediğim 300’ü aşkın film içinde, korku filmleri de dahil olmak üzere beni en çok geren ve huzursuz eden filmin Custody olduğunu söylemekle yetineceğim. Resmen koltuğa yapıştım ve keman yayı gibi arkaya doğru gerildim.
Happy End aslında bir sınıf eleştirisi ama Haneke bunu sadece burjuva ailesinin küçük oğlu üzerinden yapmıyor, çok katmanlı bir yapı kurarak bir düzine kadar karakter üzerinden filme yayıyor.
Lucrecia Martel’in son filmi Zama, çöküşün, düşüşün, yıkımın, mahvoluşun, batışın, başarısızlığın ve çıkışsızlığın şiirini yazarak Kafka, Camus, Dostoyevski ve biraz da Bunuel’den izler taşıyan bir sömürge yolculuğuna çıkarıyor bizi.
Russian Telegraph'ın hazırladığı Dragon of Afghanistan adlı belgesel Bruce Lee'ye benzerliği sayesinde şöhret olan bir Afgan sporcunun, Abbas Alizade'nin hayatını anlatıyor.
Suburbicon (2017), Bridge of Spies’tan (Casuslar Köprüsü, 2015) sonra Coen Kardeşlerin başkası için yazdığı en iyi senaryo. Eğer George Clooney filmi çarçur etseydi çok üzülürdük ama beklediğimizden iyi bir film çıktı.
Semih Kaplanoğlu Buğday'da başka büyük sinemacılara ve eserlerine özeniyor ama o referansların üzerine orijinal bir şey koyamıyor ve geçmiş yapıtlarının bile gerisine düşüyor.
Canım Kardeşim, toplumcu Türk sineması için bir çıkış noktasıdır ancak usta yönetmeni ve yıldız oyuncularına rağmen gişede tutmaması sebebiyle geciktirici bir etkiye de sahiptir. Eğer film başarılı olsaydı Ertem Eğilmez ve Tarık Akan bu yolda başka eserler de vererek gişe sinemacıları üzerinde
This Is England, İngiltere’deki Başbakan Margaret Thatcher yönetimine yönelik eleştirilerin yanı sıra, dönemin siyasal atmosferini de yansıtan belgesel görüntülerine de yer veren bir Üçüncü Sinema örneği...