Göl, sinemamızda pek de görmeye alışık olmadığımız psikolojik-gerilim türünün özgün örneklerinden biri olarak karşımıza gelirken; stilize duruşu ve Hitchcock filmlerini andıran tavrıyla da farkını ortaya koymayı başarıyor.
The Discovery, ölüm ve ölüm sonrası hayata açtığı mantıksal pencereyle heyecanlandırmayı başarırken; ortalarına doğru düşüşe geçen hikâyesiyle de kendini can evinden vuran bir film.
Bu Dünyanın Dışında, naif, duygusal bir gençlik bilimkurgusu ama izleyen herkesi saracak bir yapım. Mars’ta yaşam fikrine biraz daha alan açılabilse iyi olurmuş çünkü en meraklı izlenen kısmı burası...
Okuduğum tüm kısa ve uzun eleştirilerde Life (Hayat) filmi Alien ve Gravity ile benzeştirilerek klişeden ibaret basit bir seyirlik olarak nitelendiriliyor. Bana kalırsa filmde çok daha fazlası var.
Kuyu filminin hikâyesi yamalı bohça gibi. Musallat ve Siccin serisinden oldukça etkilenilmiş ama yapılmışlar arasında en yakın iş hangisi derseniz, Helak: Kayıp Köy derim.
İzleyenlerine kahkaha garantisi veren, bir yandan da dramatik yapısını doğru şablonlar üzerine kuran filmleriyle arz-ı endam eden Netflix, izleyicinin dilinden anladığını bir kez daha ortaya koyuyor.
Kanın, şiddetin ve de acının gözle görülür şekilde ortalarda dolaştığı Logan, basit bir veda filmi olmanın ötesine geçerek üst düzey bir sinematografi ile karşımıza geliyor.
Kara Çarşaflı Gelin, her ne kadar Toprak ve Tarım Reformunu içinde barındırmasıyla ölümsüz bir eser halini alsa da; töre, aşk ve köy hayatı gibi kavramlarla da anlatısını güçlendirmekte...