blankEmekli porno yıldızı Milos mesleği bırakalı beş yıl olmuştur. Bu beş yıl içerisinde halen yeni bir meslek edinemeyen Milos, karısı ve oğluyla beraber yaşantısına mutlu bir şekilde devam etmektedir ki eski iş arkadaşlarından Lejla, onu eski günlerine döndürebilecek bir teklifle çıkagelir. Bu teklif hem Milos’un ailesinin geleceğini garantiye alabileceği astronomik bir ücreti kapsayacak kadar iddialı, hem de ona, neyin çekileceği hakkında en ufak bir ipucu verilmeyecek kadar gizemlidir. 

Öteki Sinema için yazan Onur Atay 

Film hakkında birşeyler yazmadan önce söylemek isterim ki; kutsalı olan, tabuları olmadığına inansa da kimi gördüklerinden kolayca etkilenen, adult/porno sektöründen hazzetmeyen arkadaşlar, mümkünse film hakkında ne birşeyler araştırsınlar, ne okusunlar, ne de rastlayınca göz ucuyla baksınlar. Bu yazdıklarım genelde provokatif anlamda ilgi çekmeye, merak duygusunu körüklemeye daha fazla yarar; ancak samimiyetimden emin olun ve uzak durun. Çünkü Srpski Film sanki bir yumruk gibi iniyor ağzınızın üstüne, sizi onu yutmaya zorluyor, midenizde açılıyor ve izini bırakarak bağırsaklarınızda dolaşıyor. Film izlendikten sonra, sınırları zorlamasıyla eleştirilebilecek Oldboy, Salo: Sodom’un 120 Günü veya Re-Animator gibi filmleri kıyasta leblebi şekeri kıvamında bırakıyor ve bunu (şahsi kanaatimce) ucuz istismar sahneleri yoluyla değil, hakkını vererek yapıyor. Bu sebepten ötürüdür ki uyarımı tekrarlamak istiyorum, ‘bunu seven bunu da sevdi’ türünden bir filmle karşı karşıya değilsiniz, dikkatli olun.

Filmin anlatmaya çalıştığı hakkında türlü okumalar yapılabilir, yönetmen/senarist Srdjan Spasojevic ve senarist Aleksander Radivojevic’in çeşitli söyleşilerde vurguladıklarıysa filmin metaforik bir Sırbistan anlatısı olduğu yönünde. Hele ki son on beş-yirmi senedir kuvvetli sansür anlayışıyla boğuşan bir ülkeden (tanıdık geldi mi a dostlar?) çıkan böylesine radikal bir filmin adının bile Srpski Film (Bir Sırp Filmi) olması “dakika bir gol bir” ayarında bir atıf gibi görünüyor. Spasojevic’in söyleşisi sonrası yapılan başka bir yorumsa şöyle: “Sırbistan’da doğduğunuz an düzülürsünüz. Yaşarken her an düzülürsünüz. Ölürsünüz, o zaman bile rahat bırakılmaz, bir müddet daha düzülürsünüz.” (Uyarı: Bu yorum filmde tam anlamıyla canlandırılmaktadır!)

blank

Srpski Film’in parlayan taraflarından biri de oyunculuklar. Başkahramanımız Milos (Srdjan Todorovic, kendisini muhtelif Kusturica filmlerinden de tanıyoruz) filmin başından itibaren bize gerekli tedirginliği vermekte kusursuz ve çok başarılı bir oyunculuk sergiliyor. Filmin açılışında, oğlunun kazara bizzat kendi pornosunu videodan izlemesiyle başlayan ve sürekli yükselen tekinsizliği, hem fiziksel hem de ruhsal olarak oyunculuğuna yansıtıyor. Tüm olaylar silsilesinin baş sorumlusu addedebileceğimiz, çekilen gizemli filmin yönetmeni Vukmir (Sergej Trifunovic) ise bir tiyatro sahnesindeymişçesine tirad üstüne tirad patlatıyor, manipülatör karakterini bize karşı konuşturur gibi oynuyor ve bazen kendisiyle empati kurabilmemizi bile sağlayarak filmden kopmamamıza katkıda bulunuyor. İşin ilginç tarafıysa bu iki oyuncu ve kadronun geri kalanının hatrı sayılır bir kısmı Sırbistan’ın popüler sinema oyuncuları. Yani gerek televizyonda, gerek beyazperdede rastlanabilecek, kariyerleri iddialı ama ‘mainstream’ oyuncular.

Kaldı ki senarist Radivojevic de iki sene öncesinin Sırp block-buster’ı “Carlston za Ognjenku” isimli filmin senaryosuna da imza atmış bir isim. Demem o ki, gerek oyunculuklarıyla ve onların yönetimiyle, gerek prodüksiyon kalitesiyle (ki film Red One™ ile çekilmiş ve çok başarılı planlara sahip), gerekse yönetmenliğiyle ziyadesiyle kaliteli bir yapım. Orijinal tema müziği gerginliği her seferinde ikiye katlıyor. Yani standart bir istismar filmiyle kıyaslarsak, (son zamanların çıtır çerez Amerikan istismar filmlerini dışarda tutuyorum) kalitesi şaşırtıcı ve cidden ‘uçtan da öte’ denebilecek bir noktada duran senaryosu ve ‘epik ve sapkın’ diye tanımlayabileceğim kimi sahneleriyle kitleleri infiale sürükleyecek bir film için beklenmeyecek seviyede.

Sırp sineması için bir mihenk taşı olabilecekken, içerdiği sahnelerin tehlikesi nedeniyle ‘underground’ kalmaya mahkum olabilme ihtimali yüksek olan film, yapılmamışı yapmasıyla ve hatta düşünülmemişi düşünmesiyle bile denenilesi. Ancak en başta yapmaya çalıştığım uyarıdaki gibi; hazmı zor, kendisi zor, kimilerine göre ‘çekilmeye kalkılması’ bile suç teşkil eden, yumuşak karınlara atılan bir tekme gibi Srpski Film.

Not: SXSW 2010’da da gösterilen film, bir izleyicinin yorumuyla “İzlerken bir anda polisin içeri girip hepimizi tutuklayacağını düşündüm” denecek kadar tehlikeli. Çekiminden ziyade izlenmesi bile çoğu yerde suç sayılabilecek bu film ya gerçekten de yaratıcılarının atıf yaptığı gibi sansüre başka bir boyut getirecek, ya da biz yeni bir Cannibal Holocaust yaratmış olacağız. İyi seyirler demek istiyorum ama diyemiyorum.

[box type=”note” align=”” class=”” width=””]

Referanslar

[/box]

blank

Misafir Koltuğu

Öteki Sinema ekibine henüz katılmamış ya da başka sitelerde yazan dostlarımız her fırsatta harika yazılarla sitemize destek veriyor. Size de okuması ve paylaşması kalıyor...

56 Comments

  1. Merhaba can, filmin dvd/screener kopyasını paylaşım siteleri yoluyla buldum. Bizim ülkemizde ve civardaki ülkelerde gösterilme imkanı hakkında fazlasıyla şüpheliyim, yoksa hakkındakileri okumadan önce olası bir festivalde gösterimi için bekleyebilirim diyordum açıkçası.

  2. Çok ilgi çekici bir tanıtım ve inceleme olmuş. Muhtemelen bugün izleyeceğim.

  3. Üzerine söz söylemesi zor bir film olduğunu yazılan yazıdan anlıyorum. Filmi izledikten sonra uzun süre etkisinde kaldım. Filmde aradığımız/aramadığımız her şeyi bulabiliyoruz. (Çocuk, bebek, ceset pornosu).

  4. Red band trailerini izledikten sonra bana grafik olarak ‘guinea pig 2 flower of flesh and blood’ ile yarisir bir filme benziyor gibi geldi.

  5. Bu filmi izledim balataları sıyırdım. O günden beri Leyla gibi geziyorum boşlukta. Sakın izlemeyin yada izlerken yanınızda bir kafatası profesörüde olsun.

  6. Öteki sinemaya yaraşır bir yazı olmuş. Yazıda da betimlendiği gibi. Tam bir “yumruk“. Film seyirciyi hacamat etmek üstüne. Ki ben önceden Takashi Miike filmlerini tokatlayıcı bulurdum. Artık bu filmi izleyince nasıl fatal eror verdiğimi siz düşünün. Seyirciyi düzmek bu filmin yaptığı şey bence.

    Guinea pig daha kanlı kesinlikle, ama sırpski gibi özel bir derdi yok.

  7. @ Infestor: ns’ye katılmakla beraber, bu film “guinea pig“lere göre grafik şiddet açısından çok daha sakin, ‘kör gözüne parmağım’ bir kan banyosu sunmuyor. Ama gore’u başka bir biçimde, ahlaki sınırları kaldırarak yapıyor gibi diyebilirim şahsen.

  8. şimdi üretilen her sanat eseri üretildiği çağın ve toplumun eyle veya beyle bir izdüşümü, ruh hali yansıması bir zikimi bir zokumui bir süper soniki bir bilmem neyiyse derler ya… hah işte… ben bunu yapan sırp sanatının… ben o sırbıstanın ruh halinin ta!

  9. Uzun zamandır beklediğim bir filmdi açıkcası, fragmanı ocaktan beri dolansa da, fragmanı bulmak baslı basına bir işti gerçekten, zaten fragman muzikleri ve alıntı goruntuleriyle;”gel seni kana, gore vahsete doyurayım.” der gibiydi. Ama izledikten sonra, belki de cok uzun zamandır beklediğim için beklentim yuksek izledim, sert şiddet sahneleri beni tatmin etse ve şaşırtsa da de bir kopukluk hissetmedim değil, bir “irreversible” gibi hikayenin içine giremedim, kaptırıp goturmedi. Ama surprizlerle dolu, farklı ve herşeyden önce cesur bir film. Salo ve Cannibal Holocaust tan yıllar sonra iyi geldi acıkcası.

    Kesinlikle deneyimlenmeli, müzkler ayrıca bombastik.

  10. Yazıda da söylendiği gibi istismar sineması için oldukça kaliteli ve teknik anlamda iyi bir film. Ama filmden anlam çıkarmakte ben zorlandım. Bir de bu kadar kaliteli bir işin kitlesi çok sınırlı maliyetini nasıl çıkarmış ya da çıkaracak acaba?

  11. Daha filmin başında, kapatılan televizyon ekranına kadın ve çocuğun yansımalarının düşmesini gördükten sonra basit bir film olmadığını anlamıştım. Finali izledikten sonra bu fikrim gayet pekişti! İzleyince ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız.

    Yazarın dediği gibi “Oldboy” ve “Salo: Sodom’un 120 Günü”nü patlamış mısır gibi yerim. “Testere” ya da “Hostel” şiddetin pornografisi ise bu film nedir? Bulamadım! Hardcore porn bile çizgi film kalır desem abartmam sanırım! Filmdeki Vukmir karakterinin bence filmin en sert sahnesinde (Doğum sahnesi) söylediği gibi: “It is a new genre: Newborn Porn!”

    Belki de sinema tarihinin gelmiş geçmiş en sert filmi olması yanında; görselliği, özenli planları, sıra dışı senaryosuyla övgüyü ve cesaretiyle sinema tarihine adını yazdıran bir film olduğu su götürmez bir gerçek.Bunu yaparken de basitliğe kaçmaması da takdire edilesi…

  12. sanat diye millete yutturulan ve gunumuzun çoğu insanın bilinçaltında olan duyguları ön plana çıkaran bir film.yanacağız

  13. Filme ben 10 üzerinden 10 verdim. izlediğim gün ve sonralarında etkisinden kurtulamadım. ama ahlak sınırlarını zorlaması yada şiddet sahneleriyle değil. oyunculuğu ve insanın derinlerine işlemesiyle. tüm insanların düşündüğü ama düşündüğü zaman bile suçluluk hissettiği şeyleri anlatabilmiş tam anlamıyla. filmdeki sahneler inanın hepimizin aklından geçen şeyler ama asla uygulayamacağımız şeyler. kesinlikle filmin felsefesi var ancak psikoloji, felsefe, sinema vb gibi dalları anlamayan geri kafaların saldıracağı ve kaka ilan edeceği bir film. bana göre ise başyapıt denecek kadar başarılı bir film. insan doğası denen olguyu saf bir şekilde sunmuş. kötülüğün ve iyiliğin iç içe olduğunu, ruhun göreceli olduğunu…

  14. Walla ben bu filmi izleyene kadar izlemek dediysemde ileri ala ala izledim …. bu adamların nasıl bir düşünce yapısı var bunlar nasıl insan hele o bebek sahnesi aklıma geldikçe tüylerim diken diken oluyor … bu yaşa geldim herhalde sapık olsam birine bir sapıklık yapacak olsam bu adamların bu filmde yaptıkları benim aklıma gelmezdi.Demek bunları yapmışlarki film inide çekebiliyorlar. Yani sırf sansürü kınayacam diye böle bir film çekilmezki be kardeşim.

  15. bu filme adeta denk düştüm, ama size şu kadarını söyleyebilirim ki…vücudunuzdaki aminoasitler bile yer değiştirecek.izlediğiniz de kendinizi suçlu ve bütün insanları lanetli gözüyle bakacaksınız…tek seferde izlerseniz benim gibi tıkanıp,bütün cümlelerin sonuna böyle 3 nokta koyar hayatınıza devam edemeyebilirsiniz…

  16. Film hakkında Öteki Sinema’da yazılanlar o kadar ilgimi çekti ki, filmi netten bulup izledim az önce. Öncelikle tahammül edilmesi güç bir film, çoğunlukla biraz ileri sararak izledim.Porno sektörü özellikle 8mm filmini izledikten sonra bir ‘yeni korku filmi konusu’ olarak dikkatimi çekmiştir, her zaman. Darısı, beyoğlu’nda-istanbul’da rus ortaklı pislik çalışmalar yapanları (böyle şeyler duymuştum bi ara) anlatacak olan bizim yürekli sinemacıların başına! Gerçi anlatmak için bu kadar sert olmaya gerek yok, birkaç vurucu sahne yeterli.

    Filme gelince; “bir pornocunun ‘kayıp otoban’vari cinnet öyküsü” denebilir. Şiddet sahneleri gereğinden fazla ve uzun tutulmuş, haa bunu sevenler olabilir(ya da filmin sansüre karşı bir tavrı olarak görülebilir bu belki ancak sansüre karşı olmak şiddete ve cinselliğe yüklenmekse sansür hakkında çok sığ bakış açısına sahip oldukları aşikar) ama bana gerçekten itici geldiğini söylemeliyim bir sinema sever olarak- şiddetin estetik-özellikle epik- (örn; spaghetti western) ya da mizahi (örn;Tarantino) anlatımını tercih eden biriyim-.

    Müzik ve sesler filmde çok iyi kullanılmış, filmin seyirci üzerindeki etkisini arttıran bir unsur olmuş.Teknik olarak iyi bir film aslında ama hikayeyi anlatış tarzı kötü. Ciddi anlamda kötü yani, şöyle ki; eğer biz yaşadıklarımızı (şiddet..vs hepsi dahil) anlatırken bunu yorumla vermeyeceksek belgesel çeken bir adamdan farkımız kalmaz.Ben şiddeti tüm çıplaklığıyla göstermek istiyorum diyorsanız buyrun doğaya alalım sizi, kaplanın geyiği parçalamasını dakika dakika çeken kamerayla aranızdaki farkı bulun?Ya da cinayet işleyeni gösteren mobese kamerası ile aranızdaki farkı(açı demezsiniz umarım)…

    Özetle; ‘lanetlenme’ye açık bir film. Ancak bu da sinemadır sonuçta; emek verip denenmemiş bir şey(ler) yapmaya çalışmışlar, saygı duymak gerekir.Ancak bu filmi izlemezseniz bir şey kaybetmiş de olmazsınız, içindeki rahatsız edici sahneleri görmek dışında…

  17. insan olmaktan tiksindim.bir anne olarak,o bebek sahnesinde annenin sırıtması en iğrenciydi bence.hiç bir canlıya zarar vermekten hoşlanmam ama, o anda içimden o kadını öldürmek geldi..ama genel olarak film iyiydi.sadece o sahneye çok takıldım.böyle şeyler gerçekten var mı acaba? ya da senaristin nasıl bir hayal gücü var böyle.. film istediğini çok iyi vermiş,gerçekten de “gökhan” ın dediği gibi bir başyapıt olmuş.

  18. hal böyleyken bir arkadaşımın bana not düştüğü bir yorumu buraya eklemek istedim; biraz uzun ama okunmaya değer diye düşünüyorum:

    “inanılmaz,başyapıt! sadece film olarak değil,fikir olarak. crash,videodrome gibi yapıtları pasolini,bunuel ve haneke’yle birleştirip,sırbistan gibi binlerce insanın ölmesine sebep olan vahşi bir devlette yaşamanın ruh haliyle birleştirirsen,sonuç bu…

    tamamen sistem karşıtı bir film.izlerken cinsel sapkınlıklara zerre kadar dikkat etmedim çünkü filmin anlatmak istediği dert,bana göre başka..

    karakter eski bir porno starı.yaptığı işi,iş olarak gördüğü için,düzenli bir şekilde hayatını devam ettirmek istiyor.porno’ya bakış açısı tamamen dümdüz.film ise onun cinselliği kullanarak hayata bakış açısının değişmesine odaklanıyor.çünkü milos’un değişimi,sırbistanın ve tüm insanlığın değişimiyle odaklı..

    insan porno izlerken arzuladığını arar.gördüğünü kendince arzularına dönüştürür.arzularına ulaşmak için her yolu dener.cinselliğin veya tüm isteklerimizin arzularının ulaştığı tek yol,yaşama arzumuzdur.milosta yaşamak için paraya gereksinimi var.başkaları ise iyi bir aile hayatına ya da iyi bir ülkede yaşamayı istiyor.

    isteklerini gerçekleştiremeyenler,isteklerini yargılayarak dışavururlar.iyi bir sırbistan’da yaşamıyorsak,yokolsun o sırbistan..ya da iyi olamıyorsak bari kötü olalım meselesi.

    cinselliğin bilinçsiz isteklerini,bilinçli toplumsal isteklerimize dönüştürürsek,cinselliğin yargılanması ile toplumu da yargılayabileceğimizi iddia ediyor.bu filmdeki yaşamaya çalışmak için adamın başına gelenler,arzulamadığı şeyleri bilinçsiz şekilde yapmak zorunda kalması,eski porno filmlerdeki göstermelik zevk aldığını gösteren suratının yerine,gerçekten zevk alıp insanları cezalandırarak yaptığı şeyler,hepsi,hayatını ve tüm insanları yargılama..kısa somut bir örnek vermek gerekirse;adam sokaktaki bir kıza laf atan iki adamı görünce,kötülüğün karşısındaki çaresizliğini hissedip,isteklerini yerine getiremediği için mastürbasyon yapıyor..yardım edemediği için yapıyor! ama eskiden bunu yapmazdı,zaten film çevirenlerin keşfetmek istedikleri ve milos üzerinden tüm sırbistandaki kötülükleri yargılama meselesi bu.çünkü milosun seksi hissediğişi,porno staı olduğu için tamamen uyarısız..tüm sırbistanın sırbistanda olanlara uyarısız olması gibi..

    film yapımcısı elemanın milos tarafından öldürülmesi ile,film yapımcıların istediği filmi bitirememesi üzerine kendisini yargılaması ise,işte film bu,işte film bu diyerek,kendi ölümünü istemesi ile tamamlanıyor..

    geri kalanların ölmesi ile de yaşama arzularını artık gerçekleştiremedikleri için yaptıkları bir dışavurum..bir çeşit seks işkencesinin aynısıi..ama ailece ölmeselerdi,kendilerini yargılayamayan her kötü insan gibi,sıradan bir sırp ailesi olacaklardı..

    yapamıyorsan öl ki ilgi çekesin..ilgi çekemiyorsan vahşeti kullanki sırbistanı eleştiresin..izlenebilmek için vahşet yap ki iki üç türk seni izlenesin..hayat ilgi çekemiyorsa film ol ki birşeyler anlatabilesin..

    o yüzden filmin ismi serbian film.”

  19. Şu başyapıt meselesine değinmek istiyorum, yabancıların da film hakkında masterpiece..vs yazdığını gördüm, başyapıt izlemesek daha önce, bu film başyapıt “olabilir belki?” falan diyeceğim ancak bu film şaheser değildir, sadece sadizmin ve egoizmin sınırlarını zorlayacak derecede cesur ve bu yönüyle oldukça dikkat çekici ve etkileyicidir.Hepsi bu. Filmin Sırbistan tarafı beni ilgilendirmiyor açıkçası, çünkü eğer böyle bir derdi varsa, Costa Gavras’ın Z filmindeki gibi bir öykü ve anlatım beklerim, çünkü o çok daha açık, net ve cesur(aynı zamanda sansürlenmesi daha kolay, zamanında ülkemizin Yılmaz Güney filmlerini ‘afaroz’ etmesi gibi). Bir pornocunun Lynch bezeli cinnetinin devlet-toplum-siyaset ile olan ilişkisi (yaratıcıları da her ne kadar bu yönde görüş belirtse de), bir “entel fantezisi” olmaktan öteye gidemeyecektir. Belli ki, filmin senaristi ve yönetmeni/yaratıcıları “nefret”i olan insanlar ancak sadece kendi ülkelerine değil, tüm insanlığa karşı bir “nefret”e sahipler çünkü “çocuk ve ceset” milliyetten/dünyevilikten bağımsızdır, vicdan/tin ile ilişkilendirilip anlamlandırılabilir. Kontrolsüz güç, güç değildir gibi, kontrolsüz/araç olmayan nefret de “nefret” değildir, ergen nefreti gibi hamdır, işlenmemiştir; sonucu da olsa olsa böyle bir ucube olabilir…Saygılar.

  20. Epeyce bir zamandır, adli tıp raporlarıyla falan ilgilenmek durumundayım. Genel de ölümlü vakalar ağırlıkta olmak üzere. Hani gözü dönmüş, manyak sayko katiller işleri falan değil. Trafil kazası, boğulma, yangın, darp… Şu kadarını söyleyim boğulma ile ilgili vakaları incelerken pek çok “mantar köpüğü” gördüm. Daha önce de görmüştüm. Okumuştum. Ama bunu bir insanın cansız bedeninde görmek, etkilerini oluşum sürecini, ölümün 72 saatlik evresini gerçekten hissetmek gerçekten, benim için yıkıcı olmuştu. Resmen canımı yakmıştı. Bir kaç gün boğulmuş cesetleri rüyamda gördüm. tabi sonra alışıyorsunuz. Ama unutmnız, o alışmadan önceki dehşet hissi asla gitmiyor. Çünkü sizin yaşamınızın sonlanabileceği, bu şekilde sonlanabileceği, o güzel gözlerinizin, hoş kokulu saçlarınızın, piyano tuşlarına zevkle dokunan parmaklarınızın şişip simsiyah olacağı, kabusların jönü olacak kadar deforme olacağı gerçeği bildiğiniz varlığınızın tanımlayamayacağınız bir biçime kavuşacağı gerçeği sizi darma duman eder. Ki gerçekten cesetleri de gördüğünüzde kesif bir nihilizm aklınızı kavurur. En kötü çaresizlik yani.

    Yönetmenin delikanlılık zamanlarında Bosna da yaşanan katliama tanık olduğunu ya da hikayelerini duyduğunu düşünüyorum. Şiddete maruz kalmış, vahşice tahrif edilmiş insan bedeniyle yüz yüze kalmış ya da öykülerini duymuştur. Savaşta şiddeti ağırlıklı olarak uygulayan taraftan olduğunu düşününce ölümün ötekine yansıyan yüzünü gördükçe, bir gün böyle olacak korkusunun insanın aklını nasıl kemireceğini düşünün. Ne hayata ne de güvenilir olan ve olmaya mecbur olan kurumlara güven ve inancınız kalmaz. Bunun toplumsal ölçekte yaşanması da belki anomiye yol açar. Bebeğe ilişkin o zorlayıcı sahneyi düşününce sanırım bu daha da anlaşılır oluyor.

    SSCB’nin dağılmasıyla oluşan korku, güvensizlik ve tabi şiddetin bu gün rüşvet, güvensizlik ve kaypak zeminlerde yaşam mücadelesini yol açtığı eski doğu blokunu düşünün. Benzeri anomi hali orada da söz konusu. Ağır-hafif orasını bilemem ama var.

    Yani aslında yönetmen ne kadar mide bulandırıcı bir “şeye” imza atmış olsa dahi, bir ölçüde anlatmak istediği şeyi başarmış bence. Bu filmi izledikten sonra;”hastalıklı bir ruhun baş yapıtı”nı değil, “Bosna’da gerçekleşen katliamı öyküsü”nü izlediğimi düşündüm. Oradaki vahşeti vahşetin gerisinde bıraktığı o kendi kendine duyulan nefreti hissettim.

    @Xebor son yorumunda çok güzel bir cümle kurmuş; “tüm insanlığa karşı bir “nefrete” sahiptirler” Ki Bosna’da gerçekleşen tüm barbarlık ancak bu kadar etkili anlatılabilir.

    Yasakçı falan değilim ama yine de ulu orta izlemenin/izlettirmenin doğru olmadığını düşünüyorum. ee nedemişler abyss abyssum invocat. uçurum uçurumu çağırır.

  21. Bu filmi izlediğimden beri psikolojim bozuk erkekliğimden tiksindim ,nasıl bır sapkınlık sadistlik mazoşitlik bu nsıl bır obsesif senarist ben anlayamadım…izleyeni bukdar yıpratan bır fılm daha olamaz izlemeyin izlettirmeyin

  22. Keşke yorumları okuyup filmi hiç izlemeseydim. Sırpların savaşlarda gösterdikleri akıl almız vahşet, insanlık dışı eylemleri sanat hayatına da girmiş besbelli. Aşağılıkların aşağısında varlıklar. Gençlerimizi böyle sanat saçmalıklarından korumak için tedbir almalıyız.

  23. Efe tarafından yapılan yorum, sadece dar görüşlü değil, aynı zamanda içerdiği milliyet ayrımcılığı ton yüzünden tehlikeli de.

  24. Ben diğer yorumları okumamıştım. Burada baya baya bir cadı avı başlamış. Büyük bir ayıp var ortada…

    Arkadaşlar, bu film, Sırpların kendi yaşam tarzlarına ve milli politikalarına yapılmış çok sert bir eleştiridir zaten. Filmin müzisyeni bacağından vurulmuştur bu filme katkıda bulunduğu için. Sizler ise olayı baştan tepetaklak etmişsiniz. Vahşet sahnesi yapmakla vahşet gerçekleştirmeyi bir tutuyorsunuz. Soykırım yapan zihniyet ile bu filmi yapan zihniyet aynıdır demek büyür bir hatadır, ayıptır.

    Çünkü bu filmde anlatılmak istenen şey tam tersi…

    Keşke bizim topraklarımızıdan çıkabilse böyle bir film. Gurur duyardım…

  25. açıkçası can’ın yorumu üzerine diyebilecek bir söz kalmıyor; aşırı milliyetçilik, sansürcülük, ataerkil otokontrol; eh avunmak gerekirse, en azından bu film sayesinde kimi kitleler bu kelimelerin çeşitli tezahürleriyle yüzyüze gelebiliyorlarsa ne mutlu.

    hoşgörünün, hele ki tabuların sanatına vuracağı ketin farkında olan insanlara karşı hoşgörünün esamesinin okunmadığı topraklardayız, keşke çıksa da gurur duysak hakkaten.

  26. İzlemeyin..vs diyerek aslında daha çok ilgi çekiyor bu başlık. :) İnadına izleyesi geliyor insanın, netekim benim öyle oldu. İzledim, pişman mıyım, evet çünkü ne gereği vardı, böyle aptal saptal görüntüleri görmeye, beynimde boşu boşuna yer işgal edecekler. Peki artısı nedir, böyle sert bir film yapılabilecğeini gördük. Bu rekoru kırmak isteyenler de olacaktır, elbet ;) onları da bekliyoruz… :(

    Bizde böyle bir film çekilmesi konusuna gelirsek; porn kısmını bir kenara koyarsak vahşetin harbisi bu topraklarda yaşandı zaten… Ama mobese kamerası tadında, şiddeti tüm çıplaklığıyla vereceğim arkadaş tarzında değil, bariz sindire sindire, ara sıra gösterip ara sıra ima ederek… Çünkü bu çok daha etkileyici ve çok daha estetiktir… Bana on tane güzel/estetik (sinemasal anlatımı güçlü) şiddet filmi sayın desem, A serbian film bunların arasında olacak mıdır? İşte her şey bu sorunun cevabında saklıdır aslında. Saygılar.

    Yorum düzenleme/ sebep: Paylaşımın içeriğinin konuyu sinema konuşmanın dışına çıkarabilme potansiyeli sebebiyle…

  27. Hem sansür oto kontrol cadı avı..vs diye yakınacağız hem de msjları editleyeceğiz(?)… Çok yazık! Hiç beklemezdim, üzüldüm açıkçası. Bu olaydan sonra Öteki Sinema’da hiçbir şekilde bir daha yorum yapmayacağım ve sitenizi artık takip etmeyeceğim.
    Her şey ortada. Yolunuz açık olsun. Bugüne kadar yazılarınızla bize kattıklarınız için teşekkürler. Saygılar.

  28. Mesajı editleyen benim… Yorumunuzun anlamına dokunan bir şey yapmadım, cümlelerinizi değiştirmedim, sadece ucu bambaşka bir tartışmaya çıkacak olacağı kesin linki sildim. Verdiğiniz linkin buradaki tartışmayı bambaşka bir alana taşıma potansiyelinin farkındasınızdır umarım. Misyon sayfasında bu konuda bir bilgilendirmemiz mevcut. Der ki “Öteki Sinema‘nın derdi sinemadır.Sinema konuşmanın dışına çıkıldığı, alenen geyik yapıldığı ve bir chat ortamının oluştuğu durumlarda düzeltme ve silme yapılabilir.Öteki Sinema, inanış, dil ve ırk ayrımını kesinlikle reddeden bir sitedir. Hiç bir inanışa ya da ideolojiye ait değildir.”

    Öteki Sinema sizler için bir lütuf olmadığı gibi siz de bize değilsiniz. Bilgimizi, birikimimizi, beğenimizi paylaşıyor, tartışıyoruz. “Sinema” konuşmanın dışına çıkıldığında site sahipliğiyle ilgili haklarımı kullanırım ve bunu tartışmam. Kalmak isterseniz kalın, kıymet veriyorsunuz ama gidene de ne dememizi bekliyorsunuz ki? Uğurlar ola…

  29. Bence de öteki sinemanın duruşu bir atışma-yerme ortamından çok her zaman karşılıklı saygıya ve seviyeye dayanmasıdır.Zira üstadın editleme vs. düzeltme hakkı olmalıdır..Vardır da ayrıca… Her zaman için iyi bir dinleyici ve okuyucu olmuşumdur. Gereksiz ve uzun yorumlar yerine az cümleyle çok anlam ifade etmeyi tercih eder ve severim. (Bu yorum harici :) )
    Herkese saygılarımla..

  30. Henüz izledim, sıcağı sıcağına bu yazıyı gördüm. Bence filmin en başarılı yönü, finali. Lakin sürpriz olması sebebiyle değil, Godardvari bir yan üstlenmesi. Filmin içinde de sık sık seyirciyle temas kuran oyunculara bir krema koymuş gibi, ve dediğiniz gibi, kurtuluşun o topraklarda namümkün olduğunu vurgulamak niyetinde. Aslında izleyicinin filme girmesini her an engelliyor yönetmen, bunu da isteyerek yapıyor. En başından beri final belli, olacaklar belli, ama yine de her şekilde rahatsız etmeyi başarıyor.
    Bu rahatsızlıkla da, ülkesinin durumunu fazla göze sokmadan verdiği diyaloglarla birleştiriyor. Mesajını harika iletiyor. Çok iyiydi.

  31. Filmi önce burada yazılan yorumları okumadan İngilizce alt yazılı olarak izledim sonra burada yazılan yorumları okudum ve ne izlediğimden tam olarak emin olmak için bir kez de Türkçe alt yazılı olarak izledim.Filmden çıkardığım sonuç ; Yaratanın canlılara doğuştan vermiş olduğu olabildiğince iyi şartlarda yaşama ve hayatta kalma ile üreme içgüdüsünün en gelişmiş canlı olan insan tarafından her iki cinsin yaşadığı toplumun değer yargılarını göz önünde bulundurarak birlikteliklerinde tam anlamıyla özgür ve arzularını karşılıklı olarak birbirlerine belirtemeden yaşamaya çalışmaların sonucu ordaya çıkarkan “pornografi” nin ve bunun üzerinden yapılan ticaretin hangi boyutlara ulaşabileceğini en uç ve sert örneklerle gözler önüne sergilendiği bir film olduğu şeklindedir.Film de en dikkat çekici sahneleri Miloş un oğlunun o yaşda cinselliği keşfi , Miloş un karısının neden şimdiye kadar kocasının filmlerindeki gibi kendisi ile cinselliği yaşamadığını sorgulaması, Miloşun kardeşini Makro nun kardeşinin eşine karşı cinsel arzularının ortaya çıkması, Vukmir in “ insanlar yapmak isteyipte yapamadıklarını seyretmek için yüksek bedel ödüyorlar “ saptaması . Özetle şunu söylemek belkide çok utopik olacak ama “ insanlar cinselliği tam ve özgürce yaşayabilse pornografi diye bir şey olmazdı”

  32. daha izlemedım ılgnc oldugu soylenıyo bakalım ızleyınce karar vercez

  33. nette iki versiyonu var. biri dvdscreener biri de bluray. ama bluray için sansürlü gibisinden birşeyler okudum. ikisini karşılaştırma imkanı olanlar fark olup olmadığını söyleyebilir mi? ben karşılaştırırım ama spoiler yemiyelim :)

  34. lanet olsun bu filme denk geldi kosovalı bi arkadaştan aldım öylesine zaman geçsin izlerim diye allah kahretsin insanlıktan soğudum resmen ben sanat eleştirmeni değilim ses şöyleymiş görüntü böyleymiş ben bilmem izlediğime bakarım arkadaş biraz önce kapattım filmi hemen shift+del yaptım kaybolsun gitsin kesinlikle izlenebilecek birşey değil etkisinden zor çıkarsınız izlemeyen varsa bu yoruma baksın izlemesin merak edip

  35. Filmi izleyeli aylar oldu.Fakat şimdi dahi aklıma geldiğinde, içim kaynıyor. Bir yanım iğrençlikleri görse de, bunun bir film olduğunu ve temel maksadını,anlatılmak isteneni göz önüne getirince, filmin ne kadar değerli olduğunu anlıyorum tekrar.

    Bir RTS öğrencisi olarak baktığımda, teknik açıdan da gayet kaliteli bir yapım olarak görüyorum.Senarist, yönetmen vs. ne sıfatla olursa olsun, böylesine cesur, isteneni direk aktaran bi’ filmin bu topraklar üzerinde gerçekleştirilmesinin imkansız olduğunu görmek te ayrıca üzüyür insanı.

    Filme “bu filmin aşırılığı,filmi yapanların sapkın fikirlere sahip olduğundandır.” zihniyetiyle bakılmamalı diye düşünüyorum.

    İşin özü:film, kesinlikle izlenesi, önemli bir yapıttır.

  36. Bugüne kadar izlediğim en farklı,en sert,en sindiilmesi zor film diyebilirim.”ben ne film seyrettim” diyenler bile yumruk yemişe dönecek

  37. Kesinlikle enteresan ve önemli bir b-film bence de Srpski Film. Ama şahsi görüşüm o kadar da hazmetsi zor bir film olmadığı yönünde. Aynı senaryoyu Gaspar Noe, Haneke veya Ulrich Seidl çekseymiş o zaman sinema tarihine geçermiş işte. Aslında şimdi de geçti ama bir b-film olarak geçti. Filmde Hostel-vari bir hafiflik var görüntü yönetmenliği ve atmosferinde..
    Irreversible, Audition, I Stand Alone, The Untold Story, Lorenzo’s Oil, Secuestrados, Lord of The Flies, Spoorloos, Julien Donkey Boy, Twentynine Palms, A l’intérieur ve hatta Martyrs bile hazmetmesi daha zor filmler

  38. ‘Bir Sirp Filmi’ mutlaka kaale alinmasi gereken, onemli bir film – ortada cok sert bir cikis yapan bir yonetmen var, evet ama bu yonetmenin cikisinin disinda bir de bu cikisa katilan insanlar var: filmde basrolu oynayan oyuncu oldukca unlu bir aktor ve boyle bir filme durup dururken evet demesi kariyeri acisindan oldukca ters.
    Bir sene icinde hem ‘A Serbian Film’ hemde ‘Life and Death Of A Porno Gang’ gibi iki filmi birden cikaran bir ulke de belli ki bir toplumsal patlama baslamis demektir – kendi ne bu kadar korkutucu ve sert bir mizacla bakabilmek oldukca cesaret ister.
    ‘Serbian Film’ de aslinda en korkunc kisimlar filmin arka planinda yatan kisimlar – Sirp toplumunun gelenek ve goreneklerini Milos’un basrolde aldigi porno filminde konu olarak islemek, yonetmenin fikirlerinin nerede oldugu konusunda buyuk bir gosterge. Filmdeki ‘tribalism’ ile ilgili elementler ancak Sirp tarihi hakkinda biraz bilgisi olanlara birsey ifade edecek ama seyirci tarafindan yakalandiginda da tuyleri urpertecektir.
    ‘A Serbian Film’ bir kere izledikten sonra asla hazmedilmeyecek filmlerden biri – bunu yapan yonetmenin arkasinda Fransa, Amerika’da ki gibi imkanlarin olmamasi , filmin teknik acidan bu kadar profesyonel durmasinin ne kadar da yorucu bir is oldugunun bir gostergesi. Burada ‘A Serbian Film’ e B filmi demek biraz yanlis kaciyor cunku konu her ne kadar B olsa da ‘A Serbian Film’ gorsellik acisindan nice Hollywood filmine tas cikartiyor. Yonetmenin filmi daha statik acilarla cekmesi ama yeri geldiginde de steadycam/glide-cam shotlariyla butun POV bakis acilarini seyirci ile bir yapmama zorlayarak ve Bosch’un renk paleti ile ekranin boyayarak ortaya daha cok eski Avrupa yagli tablolari gibi sahneler cikariyor.
    ‘A Serbian Film’ protestonun ne kadar direkt olabilecegini bir kaniti: bir ciglik derinden gelen, cok rahatsiz edici bir ses.
    Bu filmi sevdim yada sevmedim olarak tartismak bana nedense cok ucuz geliyor – ortada basit kavramlarin disinda insan’a birseyler anlatmak isteyen bir hikaye var – ama tabiki bunu anlamak isteyenlere.

  39. Sonuçta bu bir film,çekenlerin de gerçekte ne anlatmak istediğini aslında hiçbirimiz bilemeyiz.Bu kişiler,savaşta yaşananların tadı damağında kalmış psikopatlar da olabilirler ve şu anda bunu gerçekleştiremedikleri için içlerindeki ziyafet fantezisini böyle dışa vuruyor olabilirler ya da gerçekte yapamayacakları ama içten içe yapmak istedikleri şeyleri sinema/sanat yoluyla gerçekleştirmiş olabilirler (tıpkı hostel serilerindeki zengin-burjuva-sapık müşteriler gibi),ama öte taraftan tüm kaygıları sanat da olabilir.Yine film sloganlarında dediği gibi bazı şeyler sır olarak kalmalı,bazı kapılar hiç açılmamalı bence.Türkiyeden de keşke böyle bir film çıksa yazmış bir üyemiz.Bizden böyle bir film çıksa millet belgesel tadında seyreder,kimsenin kılı kıpırdamaz,son zamanlarda haberlerde gördüklerimizden sonra bunu rahatlıkla söyleyebilirim.Kayseri canavarı bulundu,üzerinden 1 hafta geçmedi ana kız bir olup üvey çocuklarını parçaladılar,bunun gibi bir de bizlere ulaşmayan ne vahşilikler var.Cannibal Holocoust’un aktörleri olmuşuz haberimiz yok.

  40. bir yonetmen sadece kendi arkadaslari ve ailesine seyrettirmek icin film cekmiyorsa,cektigi film ile izleyicisinin duygularini uyarmali ve onu bir sekilde tatmin etmeli.hangi duyguyu uyardiginin hic onemi yok .bu film bir sekilde bunu basariyor .bir senaristin hesrhangi bir sekilde yazdigi senaryo veya yonetmenin cektigi bir film icin derin felsefeler yapmak yada sosyolojik saptamalara kalkmayi komik buluyorum.film budur seyredersiniz begenirsiniz yada begenmezsiniz.senaryonun belkemigi fikirdir onun ustune kahramanlari ve olaylari eklersiniz ve senaryo otaya cikar oysa fikir cok anlamsiz cok basit ve cok alakasiz bir yerde ortaya cikabilir,bir yonetmende kalkar filmi ceker sonra birileride baslar sosyolojik ,felsefi ve psikolojik olarak incelemeye .oysa senaris belki fikri mutfakta karpuz kesekern bulmustur iste burasi komik …

  41. tahammülünüzü aşan bir çok sahne mevcut,gerçek hayatta da filmdeki bazı olayları çoğumuz duymuşuzdur eminim ama görmek duymaktan daha rahatsız edici son derece gerçekçi sınırlarınızı zorlayan bir film
    filmin sonunun sonunu görmediğim için çok mutluyum göreceğimi görmüş olmakla birlikte bundan sonraki hayatımı normal şekilde sürdüreceğimi sanmıyorum …
    sinirleriniz zayıfsa lütfen izlemeyin

  42. Can Evrenol yani film tehlikeli ve zararlı değil ..Adamın ırkçı yorumu zararlı öyle mi?Irkçılık bu filmin yanında melâike olmak gibi bir durum

  43. Bu yoruma gülerim sadece! Dünyada şiddetin temelini oluşturan -ve dikkat edersen herhangi bir etraflı tıp çalışmasında neden bilinmez hala bir “hastalık olarak anılmayan- ırkçılık, bir de bu filmi referans göstererek nasıl şakşaklanabilir?! Doğru cevap; ırkçılığı ve ayrımcılığı köküne kadar yaşayan zavallı bir milletiz de ondan! Kitle bilincinin ortada birey diye bir şey bırakmadığı, en ufak bir kanaat önderinin peşinden koşturan bilinçsiz yığınların havlamayı kesmediği-kesemediği bir ülkede ırkçılığın karşısına daha vahim hiç bir şey koyamazsınız! Sadece ırkçılık mı? En basitinden son 1 sene içerisinde kaç kadının cinsel istismara ve cinayete kurban gittiğinin kaba dökümünü çıkartmak yeterli! Böyle bir ülkede yaşayıp böyle bir filme bu kadar “plastik” tepki vermenin sebebini anlayabilmek ne mümkün…

  44. Bir de bir filme ya da birinin yorumuna olan tepkinizi ölçüsüzce dile getirmemenizi tafsiye ederim…ciahn, yaptığın yorum ne kadar trajik bir bilsen…Yani bu filmin sana vermiş olduğu (ki izlediğini de düşünmüyorum)nasıl bir hasar var ki yorumun bu derece sert? bahsettiğin şey ırkçılık nitekim, işkence pornosundan daha elim bir mevzu!Bir filmin kendisi zararlı olmaz. Onu zararlı yapan filmin ideolojisine düşüncesizce atlayarak onu etik anlamda doğru bulup kurgusal mecradan koparıp deneyimlerine dahil eden kişilerdir!!!

  45. Aslında filmin korkunç ve şok edici olmasının nedeni bu tür vakaların olabileceği olasılığıdır.

  46. Bu tarz filmleri seven bir insan olarak,böylesini daha önce hiç izlememiştim diyebilirim.önyargıyla başlayıp,şaşkınlık içerisinde bitirdim filmi.Eğer p.rno izlemeyi seven birisiyseniz kesinlikle bu filmi İZLEMEYİN derim.

  47. TIB gibi fasist bir olusum sayfayi sansurlettirmekte zaman kaybetmemis. ben otekisinema yerinde olsam TIB’in gonderdigi emailden IP adresi tespiti yapar ve TIB’in kullandigi araligi banlardim.

  48. Yönetmen ve senarist görebildiğim kadarıyla amacına az da olsa ulaşmış, bakın hepimiz yorumluyoruz

  49. Oyunculuk görmesek yazdıklarınıza inanacağım… maalesef ki film hiç etkileyici değil … film sadece mide bulandırıcı … ola ki oyunculuklar iyi olsaydı adam orda oğluna tecavüz ettiğini öğrendiği sahnede fazlaca etkilenme ya da ağlama ya da filmi kapatma isteği uyandırırdı .. duygu mu arıyosunuz bu filmde yok .. adamın karısı ne kadar rahat … bir porno yıldızının karısı olarak daha çok psikolojik sıkıntılar yaşayan bi kadını canlandırması gerekirdi … daha çok sevgi değil daha çok kavga ve bazı şeyleri yedirememe duyguları işlenmeliydi .. senaryo, kurgu, oyunculuklar tamamen berbat .. iyi olan tek yanı konuşma metinleri .. o da bazıları hepsi değil… film dediğin şeyde her şeyi alelade gösteremezsin seyirciye bırakırsın bazı şeyleri ama burda bunu göremiyoruz .. fazla açık .. işkence içerikli filmler daha az mide bulandırıcı .. burda abartı bi şekilde sapkınlık işlenmiş bakın cinsellik demiyorum sapkınlık .. bu filmi kurgulayan adamın da psikolojisine inmek lazım .. eğer pornoya çocuk istismarına kadın şiddetine dikkat çekecek bir film yapmak istiyorsan bunu bu kadar çok görselle değil daha fazla oyunculukla göstermelisin .. kimse kusura bakmasın ama filmde çıplaklığın da bi yeri var .. sen sanatsal bi şey yapıyorsan ona göre hareket etmelisin .. bu çok yanlış bi sinema anlayıı .. bu film başka türlü çekilseydi çok daha güzel olurdu .. olmamış maalesef …

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Charlie Kaufman’ın Muhteşem Dönüşü: Anomalisa (2015)

Otel odalarının insanı yalnızlaştıran ve kendisiyle yüzleştirmeye davet eden bir
blank

Film Stars Don’t Die in Liverpool (2017)

Film Stars Don't Die in Liverpool (Yıldızlar Asla Ölmez, 2017),