1979 yılında İzmir'de doğdu. Yeşilçam etkisiyle başladığı sinema yolculuğunda bir ara Hollywood etkisine girmişse de, çabuk kurtuldu. Sanat toplum içindir diye düşünür ve yeni nesil Türk yönetmenlerini gönülden destekler.
Günümüz Türk Sineması’ndan Acıklı Manzaralar: Salim Olcay, üzerine uzun uzun bir şeyler yazmanın gereksiz olduğunu düşündüğü bazı filmlere kısaca değiniyor.
Haçlı Seferlerinden birine komuta eden “Aslan Yürekli” Rişar ile Kudüs’ü haçlı işgalinden kurtaran Selahaddin Eyyübi’nin karşılaşmaları birçok anlatıya konu edilmiştir.
John Rambo'nun özgürlük savaşçısı olarak tanımlanması, bir “first lady”nin en iyi film ödülünü muhafız alayı eşliğinde sunabilmesinin doğal karşılanmasının önünü açan adımlardan yalnızca bir tanesidir.
Film erkek egemen bir dünyayı göstermektedir. Kahramanı koruyan ve ona yardım eden dişi varlık Ariadne figürü dışında kadınların olmadığı bir dünya resmedilir.
Filmin polisiye türünde Türk sinemasında ilk ve tek olduğunu söyleyebilirim. Güncel politik tartışmalara girmekten ve halkın yanında durduğunu göstermekten çekinmeyen başka bir filmle karşılaşmadım.
Brandon ve Philip isimli iki arkadaş, kendi hayat görüşlerine uymadığını düşündükleri bir arkadaşlarını filmin henüz ilk dakikasında iple boğarak öldürürler.
Nazım Hikmet için birileri ‘’keşke kaçmasaydı’’ der demez Rahmi Eyüboğlu ‘’Sen hiç öldün mü, arkadaş?’’ diye sorar ve “ölüm” karşısında tek bir davranış şekli olmadığını söyler.
Robin Hood denince, ormanları mesken tutarak, zenginden alıp fakire veren, kötü kalpli yöneticilere dünyayı dar eden ve bir mil mesafeden attığı okla hedefi tam ortasından vurabilen romantik bir kahraman akla gelir.
Kültür endüstrisi ürünlerinden olan ve bir kurtarıcının zorunlu olduğunu işleyen The Matrix, kitlelerin bağlı oldukları zincirin farkına varmamaları, varsa da kurtuluş yolunu bulamamaları için bu zincire büyük bir halka daha eklemiştir.