Troll resmen çöldeki bahtsız bedevi kadar şanssız bir filmdir. Troll 2 ortaya çıkana kadar dönemin küçük boyutlu canavar filmleri arasında kendince saygın bir yeri vardı.
Modern Türk korku sinemasının popüler örneklerini veren sinemacılardan biri olan Özgür Bakar, yeni filmi Alem-i Cin'de bu kez epey farklı ve riskli bir yol deniyor.
The Killing Kind, Norman Bates’in annesinin ölmediği ve Bates’in annesiyle beraber yaşamak zorunda kaldığı paralel bir evrende geçen alternatif bir Psycho öyküsüne benziyor.
Onibaba, üzerinden geçen onlarca yıla rağmen ilk günkü etkisinden bir şey kaybetmeyen, sinema kültürünü derinden etkilemeyi başarmış, baştan çıkarıcı bir deneyim.
Alien: Covenant da öyle hissettiriyor. Eski filmlerden alıp harmanlayan, o filmlerin atmosferine çok yaklaşan, ama seri adına yeni bir şey söylemeyen bir film. İleri teknolojinin seriyi nerelere götürebileceğini görmek açısından güzel ama maalesef Alien cephesinde yeni bir şey yok.
Happy Death Day, 80’lerde moda olan ve hala her yıl pek çok örneğine rastladığımız gençlik korkularından biri… Genç güzel kızlar, yakışıklı çocuklar ve maskeli bir katil!
“Yine mi cin filmi” demez iseniz ki demeyin, çünkü bu tema düzgün kullanıldığında gerçekten işe yarıyor ve Alper Mestçi de büyü, lanet, cinler gibi unsurları hikâyeye tam olması gerektiği gibi yerleştiriyor. Siccin 4 korkmak için çok iyi bir seçenek!
Korku Tüneli, Türk sinema seyircisinin alışık olmadığı türden bir yapım, 4 kısa korku hikayesinden oluşan bir seçki... Bu filmlerin ortak özelliği de hepsinin kadın sinemacılar tarafından yönetilmiş olması.
Büyü 2... İlkinden 13 yıl sonra çekilen devam filmine de öncelikle kast tarafından bakmak gerekiyor. İlk Büyü, kötü bir filmin yönetmen gayreti ve oyuncuların hatırına izlenebilir olmasının tipik bir örneğiydi.
Deccal 2, ışığı-kamerası ve benim ilk filmde de çok beğendiğim sanat yönetmenliğiyle şık bir film. Birkaç dua ve çarpılma sekanslarından ibaret değil...